Written by 06:00 Çeviri

Putin Çağında Rus Dış Politikasını Anlamak

Erkan Şahin çevirdi.

Erkan Şahin, The Armenian Weekly sitesinde geçtiğimiz yıl Understanding Russia’s Foreign Policy in the Age of Putin başlığıyla yayımlanan makalenin kısaltılmış versiyonunu Türkçeleştirdi.


Rusya’nın dış politika konseptini Cumhurbaşkanı Vladimir Putin döneminde anlamak kolay değil. Birçok insan, bir ülkenin dış politikasının iç dinamiklerin bir yansıması olduğu gerçeğini görmezden gelmektedir. Söz konusu Rusya olduğunda, Batılı uzman ve akademisyenlerin önyargılı ve nesnel olmayan analizlerle sonuçlanabilecek yazılarını okur ve aydınlanırız. Bir ülkenin iç ve dış politika dinamiklerini anlamak için tarihini, kültürünü ve değerlerini incelemek, onları anlamak gerekir. Yerli olmaya gerek yoktur ama en azından insanların ve seçkinlerin değerlerine ve düşünce tarzına saygı duymanız gerekir. Profesyonel olmayan yabancı gazetecilerin yazılarına dayanarak bir ülkeyi ve onun uluslararası ilişkileri nasıl değerlendirdiğini de yargılayamazsınız. Bazı tarihsel olaylar, travmalar ve ideolojiler uluslararası ilişkilerde karar alma sürecini şekillendirebileceğinden tarih, dış politikada önemli bir rol oynar. Oliver Stone bu endişeyi şöyle özetliyor: “Eğer Vladimir Putin gerçekten ABD’nin büyük düşmanıysa, en azından onu anlamaya çalışmalıyız.” 2020 Dağlık Karabağ Savaşı, Moskova’nın dış politikası ve savaş sırasındaki konumu ile ilgili soruları gündeme getirdi. Bu makale, Putin’in Rusya’nın ulusal çıkarlarını korumak için bölgesel ve uluslararası siyasetle nasıl ilgilendiğini anlamaya yardımcı olacaktır.

Genç Putin’in hayatı, gelecekteki kariyerini nasıl şekillendirdi?

Genellikle güçlü devletlerde dış politikada karar alma süreci güçlü devlet kurumları (güvenlik konseyleri, ordu), lobi grupları (enerji firmaları, petrol şirketleri, düşünce kuruluşları vb. ) veya güçlü liderlerden etkilenir. Rusya’nın dış politikası da bir dereceye kadar Putin’in karakterinin ve yaşamının bir yansımasıdır. Putin, Doğu Almanya’da bir KGB subayı olarak sıfır toplamlı oyunlar ve NATO’nun politikaları hakkındaki derin bilgisiyle güvenlik dinamiklerini anlıyordu. Putin’in biyografisine bakarsak, İkinci Dünya Savaşı olaylarının hayatı üzerinde doğrudan bir etkisi olduğunu görürüz. Putin fakir ve sefil bir çocukluk geçirmiştir. Görevden muaf tutulan babası, Leningrad’ı Nazilere karşı savunmak için gönüllü olarak savaşırken bacaklarını kaybetmiş ve sonrasında fiziksel engelli bir fabrika işçisi olarak hayatına devam etmiştir. Bir çocuğunu (iki yaşında) difteri yüzünden kaybeden ve savaş sırasında neredeyse açlıktan ölen annesi, sokakları süpürüp laboratuvar ekipmanlarını temizlemiş ve düşük ücretler karşılığında başka garip işler de üstlenmiştir.

Putin, Leningrad’daki KGB karşı istihbarat eğitimi sırasında.

Putin ve arkadaşları, zaman geçirmek için dairesinin merdiven boşluğuna musallat olan farelerin canına okuyordu. Gelecekteki cumhurbaşkanı, bu kemirgen avlarından birinde uluslararası politika konusunda değerli bir ders aldığını bir konuşmasında şöyle özetliyor: “Bir keresinde kocaman bir sıçan görmüştüm ve onu bir köşeye sıkıştırana kadar takip ettim. Kaçacak bir yeri yoktu. Birden etrafa ateş püskürdü ve bana doğru fırladı. Şaşırdım ve korktum. Şimdi de fare beni kovalıyordu.” Putin kaçmayı başardı, ancak bu anı Putin’in uluslararası ilişkilere bakışını da şekillendirecekti: Düşmanınızı asla köşeye sıkıştırmayın, çünkü o zaman size tüm gücüyle saldıracaktır.

“Düşmanınızı asla köşeye sıkıştırmayın, çünkü o zaman size tüm gücüyle saldıracaktır.”

Spor bağımlısı olan genç Putin daha sonra KGB’ye katıldı. Bir defasında, “Her durumda, haklı olsam da olmasam da karşılık verebilmek için güçlü olmam gerektiğini anladım. Aynı zamanda anında karşılık vermek için her zaman hazır olman gerektiğini anladım.” demiştir. Dövüş sanatlarını çok iyi bir şekilde öğrenip sonunda ona esneklik felsefesini öğreten judoda siyah kuşak sahibi olmuştur. Oliver Stone ile yaptığı bir röportajda Putin, “Zafere giden yol buysa, bazen başkalarına yol verebilirsiniz” demiştir. Neslinin geri kalanı gibi casus filmleri izlediğini ve okul yıllarında kitapların ve filmlerin etkisi altında kalarak KGB için çalışmaya karar verdiğini itiraf etmektedir. Bir öğrenci olarak Putin’in Ivan Ilyin’in dini, politik ve monarşik felsefesinden etkilendiğini vurgulamak önemli. Ilyin’in Ukrayna hakkındaki fikirlerinin Putin’in Kiev politikası üzerinde belirli bir etkisi olduğunu varsayacağım; çünkü filozofa göre, eğer Ukrayna Rusya’dan ayrılırsa o zaman onun ölümcül düşmanı olacaktır.

Ilyin’in Ukrayna hakkındaki fikirlerinin Putin’in Kiev politikası üzerinde belirli bir etkisi olduğunu varsayacağım; çünkü filozofa göre, eğer Ukrayna Rusya’dan ayrılırsa o zaman onun ölümcül düşmanı olacaktır.

İlk olarak; Batı, Rusya’nın tüm önemli uluslararası kararlarda masada yer alma ve küresel bir oyuncu olarak eşit muamele görme hakkına sahip olduğunu kabul etmelidir. Rusya’nın İran’ın nükleer krizinden Kuzey Kore’deki çatışmaya kadar uzanan çatışma çözme çabalarına aktif katılımı bu durumun kanıtıdır.

İkincisi Rusya’nın çıkarları Batı’nınkiler kadar meşrudur. Ruslar, 1999’da Kosova’da olanların NATO’nun, Rusya’nın zayıflığından faydalandığı, doğuya doğru genişlemeye çalıştığı ve Sırbistan’ı böldüğü “gayrimeşru” bir müdahale olduğuna inanıyorlar. Rusya, 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı’ndan sonra Güney Osetya ve Abhazya’yı kontrol altına aldığında Putin bir kez daha Batı’ya Rusya’nın da meşru çıkarları olduğunu ve onları korumak için askeri müdahale yapmaya hazır olduğunu hatırlatmıştı.

Üçüncüsü, Rusya’nın Sovyet sonrası alanda ayrıcalıklı çıkarlar alanına hakkı vardır. Hayati güvenlik çevresi, Rusya Federasyonu’nun sınırları olarak değil, Sovyet sonrası alanın sınırları olarak tanımlanır.  Rusya, eski Sovyet komşularının, Rusya’nın temel ulusal güvenlik çıkarlarına düşman olduğu düşünülen herhangi bir askeri ittifaka (NATO gibi) katılmasını engellemektedir. Ukrayna ve Gürcistan ile olan çatışmalar bu açıdan açıklanabilir; çünkü Rusya, NATO’nun vaatlerini yerine getirmemesinden endişelidir. NATO, 1990’lardan bu yana Rusya’nın çevresine sürekli olarak doğuya doğru genişlemekte ve özellikle Karadeniz bölgesinde onun ulusal çıkarlarını tehdit etmektedir. Kremlin, Sovyet sonrası ülkeleri kendi savunma çevresinin bir parçası olarak görüyor ve bu stratejik alanı kontrol etmesi gerektiğine inanıyor. Bu durumdan şunu anlamalıyız ki Moskova, ne Güney Osetya’yı ne de Abhazya’yı ilhak etmedi; 1990’ların sonlarında Balkanlar’da benimsenen “NATO’nun genişleme modeli” olarak adlandırılabilecek şeyin aynısını kendi güvenlik perspektifinden kullandı. Dahası, Ukrayna’daki savaştan sonra, hem Gürcistan hem de Ukrayna toprak bütünlüğünü kaybetti ve beklenen NATO üyeliklerini daha da uzattı. Sonunda, Rus uzmanlar, dostane bir Gürcistan’ın veya tampon bölge olarak hizmet veren “tarafsız” bir Ukrayna’nın, Rusya için istikrarlı olmayan bazı ayrılık bölgelerinden çok daha önemli bir güvenlik garantisi olacağını iddia etmektedirler. Bununla birlikte bazıları Rusya’nın bu donmuş çatışmaların sona ermesini görmek isteyip istemediğini tartışıyor çünkü karar eksikliği ile Rusya çatışan taraflar üzerinde kaldıraç sahibi olacaktı.  Rusya hem Gürcistan’a hem de Ukrayna’ya doğrudan müdahale ederek ve Dağlık Karabağ’a barış gücü göndererek üç amacına da ulaştı. Bunlar, (ilhak edilen) devletlerin etkin bir şekilde çalışmasını zorlaştırmak, Sovyet sonrası karşılıklı bağımlılık sendromunu sürdürmek ve Batı’yı Rusya’nın mahallesindeki etkisinin sınırlarını kabul etmeye zorlamaktır. Dağlık Karabağ’a gelince, savaş sırasında Rus-Türk arka kapı müzakerelerinden habersiz olabiliriz. Ama Rusya, Şuşi ve Hadrut olarak bilinen, Dağlık Karabağ bölgesinin işgal altındaki stratejik şehirlerinde Türk askeri yayılımını engellemek için elinden geleni yaptı ve onun yerine Türk gözlemcileri Ağdam’ın birkaç kilometre ötesine konumlandırmayı kabul etti. Böylece Karabağ, Rus kontrol topraklarına herhangi bir Türk veya NATO tehdidini engellemiş oldu.

Rusya, Dağlık Karabağ bölgesinin işgal altındaki stratejik şehirlerinde Türk askeri yayılımını engellemek için elinden geleni yaptı.

Dördüncüsü Rusya, Batı bağlamında müttefik aramıyor; Çin gibi Rusya’nın uluslararası pozisyonu hakkında hareket etme veya karar verme özgürlüğünü kısıtlamayan ülkelerle karşılıklı yarar sağlayan araçsal ortaklıklar arıyor. Birçok “Batılı yorumcu”, Avrasya veya Orta Doğu’da Rus-Çin, Rus-İran veya Rus-Türk askeri ittifakları olduğunu iddia etme tuzağına düşüyor. Rusya, konumunun tehdit altında olduğu büyük veya bölgesel güçlerle ittifaklar kurmadığı için bu söylemler yanlıştır. Rusya’nın küçük devletlere liderlik edebileceği Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nün aksine Rusya, ABD gibi herhangi bir büyük nükleer güçle doğrudan askeri çatışmalardan kaçınmaktadır. Putin’in 2012 seçim öncesi makalesinde belirttiği gibi, Rusya pratik olarak her zaman geleceğe devam edecek bağımsız bir dış politika izleme ayrıcalığına sahiptir.

Beşincisi Rusya kendisini mevcut statükonun destekçisi, muhafazakar değerlerin savunucusu ve yerleşik liderlere saygı duyan uluslararası bir güç olarak sunmaya devam edecek. Rusya kendisini “muhafazakar enternasyonal”in lideri ve Putin’i Batı tarafından düzenlendiğine inanılan “renkli devrimlerden” kaynaklanan zorluklarla karşılaşan liderlerin koruyucusu olarak görüyor. Bu nedenle Rusya, Ermenistan’daki 2018 olaylarına kuşkuyla yaklaşmış devamında birçok Rus gazetesi Ermenistan’daki olayların Gürcistan ve Ukrayna’daki “renkli devrimlerle” bir paralellik taşıdığını varsaymıştır.

Rusya kendisini mevcut statükonun destekçisi, muhafazakar değerlerin savunucusu ve yerleşik liderlere saygı duyan uluslararası bir güç olarak sunmaya devam edecek.

Altıncısı Rusya, en iyi şekilde parçalanmış bir Batı ittifakının kendi çıkarlarına hizmet edeceğine inanmaktadır. Bundan dolayı Avrupa’daki Amerikan karşıtı ve Euroseptik gruplarla popülist hareketleri desteklemeye devam etmektedir. Rusya’nın Fransa’da Marine Le Pen ve Almanya’da Almanya için Alternatif Partisi (AFD) gibi sağcı siyasi partilere ya da Birleşik Krallık (İskoçya) ve İspanya’daki (Katalonya) ayrılıkçı hareketlere desteği bu kategoriye girmektedir.

Son olarak Rusya, ABD’nin dayattığı Soğuk Savaş sonrası – liberal tek kutuplu uluslararası düzen – ile yüzleşmeye ve reform yapmaya zorlayacaktır. Rusya için, Çin, Rusya ve ABD’nin dünyayı etki alanlarına böldüğü 19. yüzyıl Avrupa Uyumu’na benzeyecek yeni bir düzen kurulmalıdır. Bu amaçla Putin, “Rus istisnacılığı” fikrini geliştirdi: Yeni, çok kutuplu bir dünyanın merkezi olarak benzersiz bir Avrasyalı kaderiyle hem Avrupa’yı hem de Asya’yı geride bırakan bir ülke… Avrasyacılığın Rusya’daki savunucuları, ülkelerinin hem Avrupa’ya hem de Asya’ya ait olmasına rağmen, ne tamamen Avrupalı ​​ne de tamamen Asyalı olduğuna inanıyor. Bu eşsiz Avrasya kimliği, Rusya’nın her iki medeniyeti de benimseyebileceği anlamına gelmektedir. Ne de olsa AB’nin Rusya’nın batı komşularını yörüngesine sokma girişimleri Putin’i, çok kutuplu bir dünyada Rusya’nın etkisini güçlendirmeyi amaçlayan bir grup Sovyet sonrası devlet olan Avrasya Ekonomik Birliği’ni (AEB) kurmaya itti.

(…)

(Visited 595 times, 1 visits today)
Close