Written by 07:18 Makaleler

Bir Furkan Vakfı Gönüllüsü Anlatıyor

Ekin Bayur, bir Furkan Vakfı gönüllüsü ile grubun iç yapısını ve İslam’ı yorumlama biçimini konuştu.

Ramazan ayında girdikleri itikaf ve yapılan cami müdahalesi ile tekrar gündeme gelen Furkan Vakfı’nı İstikşafi Görüşmeler’in ilk bölümünde Oğul Tuna ile değerlendirmiştik. Vakfın kimliği, ideolojisi ve amaçları üzerine yaptığımız değerlendirmeleri takiben çok az tanınan bu grubu bir de içeriden bir özne ile konuştuk. İlahiyat mezunu, 8 yıldır Furkan Vakfı’nda aktif olarak bulunan bir gönüllü ile yaptığımız röportajla birlikte vakfın genel duruşuna, bakış açısına ve diğer cemaatlerden ayrıldığı noktalara ışık tutmayı umuyoruz.

Furkan Vakfı nedir, nasıl kurulmuştur?

Furkan Vakfı; Alparslan Kuytul hocanın öncülüğü ve gayretleriyle kurulmuş İslami çalışmalar ve hayırlı hizmetler yapan bir vakıftır. Bu vakıf 1980’li yıllarda Alparslan hoca daha lise çağlarında bir genç iken Adana’da evlerinin yakınındaki camide namaza gittiği zamanların veya bunun dışında özel olarak insanlarla ilgilendiği, İslam’ı anlattığı zamanların bir ürünüdür. Vakıf resmi olarak 1994 yılında kurulmuştur ancak vakıf kurulmadan önce Alparslan hocanın İslami davet çalışmaları bunun zeminini hazırlamıştır. Bu vakfın ne yurt dışında ne de yurt içinde hiçbir cemaat veya tarikatle bağlantısı yoktur. Alparslan hoca ve etrafındaki birkaç gönüllü ile kurulan bu vakıf daha sonra birçok şehirde şubelerini artırmış ve insanlara İslam davetini ulaştırmaya gayret etmiştir.

Vakfın temel amacı, bu amaca giden yolda kullandığı araçlar nelerdir? Örnek vermek gerekirse, aktif sosyal medya kullanımı bir taktik midir?

Vakfın temel amacı dinini ve kültürünü bilen, ibadete aşık, ahlâk sahibi öncü nesiller yetiştirmektir. Ayrıca “Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı” sloganıyla Allah’ın yeryüzünde hakim olmasını, tüm dünyada Allah’ın kanunlarının geçerliliğini ve ideolojilere, batıl dinlere veya insanlara değil de yalnızca Allah’a kul olunmasını sağlamaya çalışmaktır. Bu amaca giderken asla radikal olmayı veya gayrimeşru işler yapmayı doğru görmez. Zorlama yöntemlerle insanların gerçekten, samimi olarak iman etmeyeceğini bilir ve gönülleri kazanmak için İslamî davet çalışması ve eğitim çalışmaları yapar. Bunu yaparken asla dinden de taviz vermez. Allah ve Resulü’nün çizdiği yol ne ise onu takip etmeye çalışır. Radikal veya ılımlı olmayı doğru görmez; Rabbani olmayı tercih eder. Amaca giderken silahlanmayı veya suç işlemeyi doğru görmemekle birlikte dinden de taviz vermez ve meşru dairede, korkmadan haklarını aramaktan da çekinmez. Bu amaca giderken en büyük gücün Tevhid inancında olduğuna inanır. Bu akideyi bu çağa uygun bir şekilde sunmaya çalışır. Her platformda bu akideyi açık yüreklilikle ortaya koyma gayretindedir. Bu akidenin Allah ve Resulünün davetinin ilk aşaması olduğunu bildiği için Tevhid inancının insanları etkileyeceğine inanır. Tevhid inancı yalnızca Allah’ın yaratıcı ve rızık verici olmasını değil aynı zamanda hüküm koyan ve idare eden olmasını ifade eder. Şu anda toplumumuzdaki haramların, günahların ve suçların bu inançtan ve İslam’a göre bir hayat yaşamaktan uzaklaşmaktan kaynaklandığına inanır. Allah’tan başka hüküm koymaya çalışan tüm ideolojilerin (laiklik, demokrasi, sosyalizm, komünizm vd.) insan ürünü olduğunu ve eninde sonunda yanlışlığının ortaya çıkacağını savunur. Toplumun kadın erkek, genç yaşlı, esnaf öğrenci tüm kesimlerine davet ve eğitim çalışmaları yapar. Eğitilmemiş insanlarla İslam davasının yürümeyeceğini bilir. Bu davanın; insanları kendilerine köle yapan güç ve iktidar sahiplerinin hoşuna gitmeyeceğini ve onların saltanatını sarsacağını bildiği için fertlerini çileli günlere hazırlar. Eğitim olmadan insanların düzelmeyeceğini, kuru sloganla müslümanların yıllardır vakit kaybettiğinin farkındadır. Ayağı yere basan, somut eğitim çalışmaları yapmayı şart görür. Çünkü peygamberimiz de böyle yapmıştır. İnsanları eğitmek, onların nefislerini terbiye etmek ve onları Allah’a kul yapmak zor ve uzun bir yoldur, evet. Fakat bunu yapmadan toplumların değişmeyeceğinin de farkındadır.

Davetini ve eğitim çalışmalarını yaparken çağın teknolojik gelişmelerinden de haram olmamak şartıyla faydalanır. Toplumsal meseleleri, gündemi iyi takip eder ve gençlere önem verir. Sosyal medyayı İslam davetini yaymak veya kendilerine yapılan zulümleri ve haksızlıkları duyurmak için aktif olarak kullanmaya çalışır. Sosyal platformlarda yer almak ister çünkü insanlara davetin ulaşması için bu şarttır. Dinin temel esaslarından asla taviz vermemekle birlikte yeniliğe ve gelişmelere açıktır ve sürekli kendini yeniler. İslami çalışmalara faydalı olacak bir şey varsa bunu imkanlar dahilinde kullanmaya çalışır.

Siz ne zaman ve nasıl gönüllü olmaya karar verdiniz? Sizin için Furkan Vakfı’nı diğer oluşumlardan ayıran şeyler nelerdir? Ne kadar aktifsiniz?

Ben 2013-14 yıllarında gönüllü olmaya karar verdim. Daha önce farklı cemaatlere de gittim ancak oralarda tam olarak tatmin olamadım. Bana göre bu vakfı diğerlerinden ayıran özelliklerin başında gençlere önem vermesi, İslam’ı olduğu gibi anlatması ve insanların İslam’ı yaşaması için yapmış olduğu eğitim çalışmaları olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ayrıca ülkemizde haksızlık veya zulüm yapılırsa (müslüman-muhafazakar-solcu-komünist demeden) haksızlıkların karşısında durması da beni çok etkilemiştir. Normal şartlarda ideolojik olarak asla ortak bir paydada bulaşamayacağımız insanlara bile zulüm veya haksızlık yapıldığında Alparslan hoca elinden geldiğince buna karşı çıkmıştır. Bir de bu vakıfta müslümanların net olarak müslüman olduğunu ifade etmesi ve İslam’ı yaşarken çekinmemesi, utanıp sıkılmaması öğretilir. İslam Allah’tan gelmiştir, Allah her şeyi en iyi bilen ve her şeyi yaratandır. “Tüm bunları yapan Allah ise neden ona kulluk etmeyelim?” şuurunu aşılamaya çalışır. Bu noktalar beni çok etkilemiştir. İslam’ı özgüvenle yaşıyorum. Müslüman olduğum, Allah’a kul olduğum için namaz kıldığım veya bayan isem tesettürlü olduğum için onur duyuyorum. Utanıp sıkılmıyorum, çekinmiyorum. Bunlar beni etkileyen noktalardır. Çünkü Osmanlı’nın yıkılması ve Batı’nın dünyada iktidarı ele almasından sonra müslümanlarda aşağılık psikolojisi hakim olmaya başlamıştır. Geçmişte İslam ile şeref bulmuş, dünyaya adalet, huzur ve medeniyeti götürmüş aynı zamanda bilimde de dünyada en ileri seviyelere gelmiş bu ümmet maalesef son iki asırdır zillete düşmüştür.

Bana gelince elimden geldiğince aktif olmaya çalışıyorum. Aktifliğimi somutlaştırmak adına 10 üzerinden puanlayacak olursak 8 hatta 9 verebilirim. Programların ve faaliyetlerin büyük çoğunluğuna katılıyorum.

Vakfın ve gönüllülerin diğer oluşumlara göre farklı bir yerde konumlandırıldığını görüyoruz devlet nezdinde. Bu hep böyle miydi, yoksa AKP iktidarında mı başladı?

Vakfın kuruluşu ile AKP’nin iktidar olması arasında yıl olarak çok bir fark yoktur. Böyle olduğu için AKP ile başka iktidarların vakfa bakışının kıyas etmek şu aşamada pek mümkün değildir. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki yarın iktidar değişse Furkan Vakfı’na bakış belki biraz yumuşar ama asla değişmez. Çünkü Alparslan hoca iktidarın yaptığı yanlışları eleştirir. İslama göre bir mesele yanlış ise bunu hangi parti yaparsa yapsın çekinmeden eleştirecektir. Alparslan hoca AKP’den önce Bülent Ecevit’in meclise başörtüsü ile giren Merve Kavakçı’ya yapmış olduğu tepkiyi de sert bir dille eleştirmişti. Fakat o zaman vakıf daha pek tanınmadığı için çok gündem olmamıştı. Aslına bakılırsa Furkan hareketinin asıl eleştirileri partilere değil sistemedir. Allah’ın kanunlarının olmadığı bir düzenden bir müslüman asla razı olmaz ve ülkemizde de bu durum yaklaşık yüz yıldır bu şekildedir. Daha önce de bahsettiğim gibi Furkan Gönüllüleri şiddeti, vurup kırmayı asla tasvip etmez ancak meşru dairede İslam’ı tabandan tavana yaymaya çalışır. Çünkü halkımız müslümandır ve bu topraklarda yüzlerce yıldır müslümanlar yaşadı, İslam’ın hakimiyeti vardı. Şu anki konjüktürde ise başa kim gelirse gelsin hepsi aynı sistemin içerisinde biri biraz daha muhafazakâr, biri biraz daha solcu, biri biraz daha milliyetçi olacak ancak konjonktür hep aynı kalacağı için bu durum bir müslümanın razı olacağı bir durum olmayacaktır – ki zaten Alparslan hoca ve Furkan gönüllüleri de bu durumun farkındadır.

Bu farklı yaklaşımın sizce sebepleri nelerdir? Furkan gönüllülerinin bu yaklaşıma tepkileri nasıl oluyor, muhalif ve dini olarak da eleştirilen bir yerde konumlandırılmak gönüllüleri rahatsız ediyor mu? Bu eleştirilere nasıl cevap veriyorsunuz?

Farklı yaklaşımın sebeplerini bir önceki soruda anlatmaya çalıştım. Birincisi Alparslan Hocanın iktidarın yanlışlarını eleştirmesi ikincisi ise konjonktürün İslam’a göre yanlış olması.

Furkan gönüllüleri bu yaklaşıma karşı eldeki imkanlar dahilinde cevap vermeye çalışıyorlar. Muhalif olmak bizi rahatsız etmiyor. Aslında İslam zaten muhalif bir dindir. Fakat maalesef günümüz müslümanları kendilerini muhafazakâr olarak tanımladılar. Müslüman ancak Allah’ın hükümlerinin geçerli olduğu yerde muhafazakâr olabilir. Peygamberimiz ve diğer tüm peygamberler de muhalifti. Hatta bu yüzden peygamberimiz işkence gördü, zulme uğradı. Muhalif olmak zordur, evet. Ancak peygamberimizin izinde olmak bizim için şereftir. Bu kadar haksızlıkların yapıldığı, İslam’ın camilere hapsedildiği, Allah’ın hükümlerinin geçerli olmadığı bir çağda asıl muhafazakâr olanlar rahatsız olmalılar. Biz kendi gücümüze güverenek bu yola çıkmadık. Bizim hem sayımız az hem de gücümüz azdır. Biz kul olarak görevimizi biliyoruz. Rabbimizin emrettiği şeyleri yapmaya çalşıyoruz. Biz seferle mükellefiz zaferle değil. Ancak bazıları zafere ulaşmak için dinlerini sattılar, davalarından vazgeçtiler. Sonunda koltuğa da oturdular ama artık bir davaları kalmamıştı. Çünkü bu sistemde koltukta oturmak demek davadan vazgeçmek demektir. Kastım namaz kılmak, başörtüsü değil. Koltuğa otursanız da bunları yapabilirsiniz. Ancak Allah’ın dediği olsun, Allah’ın kanunları geçerli olsun, insanlar yalnızca Allah’a kul olsun diyemezsiniz o koltukta. Çünkü konjonktür buna müsaade etmeyecektir. O koltuğa oturduktan sonra bu düşüncelerinizi hayata geçirmeye çalışırsanız hemen darbe olur. Geçmişte bunun örnekleri vardır. Ayrıca davadan, İslam’dan vazgeçtikten sonra o koltuğun ne kıymeti var? Maalesef bugün müslümanlar davayı hakım kılmak için oturdukları koltuklarda dünyaperest ve menfaatçi oldular ve yozlaştılar. Bu durumu İslam da samimi müslümanlar da kabul etmezler.

Bizim yaptıklarımızda yanlış bir şey yok. Bu yüzden de rahatsız olmuyoruz; ama elbette bu durum biraz yorucu oluyor, olsun. Hakikatlerin anlaşılması için biraz da yorulmak gerek. Eleştirilere Kur’an ve sünnet çerçevesinde cevap veriyoruz. Allah ve Resulü yanılmaz ama insanlar yanılabilir. Kırmızı çizgimiz budur.

Günlük hayatınızda Furkan gönüllüsü olduğunuzu çevrenizle paylaşırken herhangi bir sıkıntı yaşadınız mı, paylaşmayı tercih ediyor musunuz? Paylaştığınızda aldığınız tepkiler nasıl oluyor?

Ben yıllardır paylaşıyorum, bir sorun yaşamadım. Sadece bazı arkadaşlarım akademisyen olamazsın, paylaşımlarına dikkat et falan diye uyardılar. Biz, rızkı verenin Allah olduğuna iman etmiş kimseleriz. Gün değişir ama doğrular değişmez. Doğruları savunmak ve haksızlıklara karşı durmak gerekir bu neye mâl olursa olsun. Şu anda iktidarda olanlar ebedi kalmayacaklar. Geçmişte onlardan görünmediğin zaman hiçbir işe giremediğiniz malum grubu bilirsiniz. Bugün onlardan olursanuz içeri atılıyorsunuz. O yüzden hakikat ne ise onun yanında olmak lazım. Benim arkadaşlarımın çoğu Furkan Gönüllüsü olduğumu bilir. Arkadaşlarımla konuştuğumda hocamızın siyasi görüşlerine katılmasalar da İslami görüşlerini ve duruşunu takdir ediyorlar. Genelde tepkiler bu minvalde oluyor.

Vakfın sosyal yardım, eğitim, sağlık vb. konularda girişimleri var mı? Farklı oluşumların (özellikle cemaatlerin) sosyal hizmetlerinde devletten yardım ve teşvik aldığını görüyoruz, siz de bunlardan faydalanabiliyor musunuz?

Furkan vakfı ve Alparslan Hoca devletten yardım almıyor. Zaten muhalif oldukları için isteseler de yardım yapılmaz. Yardım yapılması şöyle dursun 2018 yılındaki operasyonda vakfa kayyum atadılar ve vakfın eşyalarına dahi el konuldu. Devletin teşviklerinden ve yardımların faydalanmak için her yanlışa susan, omurga problemi olan bazı müslüman kardeşlerimiz var hatta bunlar çok sayıdalar. Fakat Furkan Vakfı ve Alparslan Hoca o çatının altına girmedi. Çünkü oraya girersen eleştiremezsin, konuşamazsın. Vakıf; gönüllülerin ve hayır sahiplerinin bağışları ile hizmetlerini yürütüyor. Alparslan Hoca da tüm mesaisini İslamî hizmetlere adamış birisi. İnşaat mühendisi olmasına rağmen çalışmıyor, davasına hizmet ediyor. Babasından miras kalan birkaç dönümlük bahçeninin ürünlerini satarak her yıl geçimini sağlıyor. Zaten evi de hayatı da mütevazıdır. Vakıftan da bir kuruş para almamıştır, almaz. Bu konuda çok hassastır. Ahirette hesabını veremeyeceğini bilir ve bundan kaçınır. Sosyal medyada evinin bazı  fotograflarını görseniz anlarsınız ne kadar sade bir hayat yaşadığını. Zaten şatafatı sevmez, doğru da görmez. Özetle ne Alparslan Hoca ne de Furkan Vakfı devletten maddi bir gelir almadığı gibi Alparslan Hoca Vakıftan da bir kuruş para almaz.

Alparslan Kuytul’un eşi Semra Kuytul ve kadın gönüllülerin de hareket içinde çok aktif olduğunu görüyoruz. Birçok dini oluşumda kadınlar arka planda kalır, namahrem denilerek aynı ortamda bulunmaz. Ama örneğin ramazandaki itikaf gözaltısından sonra Semra Hanım her ortamda, sosyal medya dahil, ve hatta karakol önünde çok aktif bir rol oynadı. Bu farklılığın sebebi nedir? Buna dini olarak bakışınız nasıl?

Peygamberimize ilk iman eden kişi eşi Hz. Hatice’dir. O öldükten sonra peygamberimizin diğer eşi Hz. Aişe en çok hadis bilenlerden ve islama en çok hizmet edenlerdir. İslam kadına da erkek kadar değer verir. Çünkü ikisi de kuldur ve Allah’ın huzurunda eşittirler. Ancak kastımız günümüzde anlaşıldığı şekildeki kuru laftan ibaret bir kadın erkek eşitliği değidir. Fıtrattan kaynaklı bazı özelliklerden dolayı kadın ve erkek bazı noktalarda birbirinden farklı ve birbirini tamamlayıcıdır. Bu anlamda Furkan Vakfı ve Alparslan Hoca hem kadınların hem de erkeklerin eğitimine önem verir. İslam’ı toplumumuza hatta dünyaya yaymak gibi bir idealimiz var. Bu ideale giden yolda kadınları ihmal etmek idealimizin ütopya olmasına sebep olur. Çünkü toplumun yarısını kadınlar oluşturur. Bu kadınlara İslam’ı ulaştırmak, onları yetiştirmek daha çok kadınların işidir. İslam’a göre kadın kılık kıyafetine dikkat ettikten sonra toplumsal faaliyetlere, eğitime vb. işlere katılmasında bir mahsur yoktur. Zaten tesettür bunun için vardır. Kadın dışarı öyle çıksın diye. Tesettür ev için değildir. Tesettürü Allah emretmiştir. Her şeyi yaratan, aldığımız nefesi dahi veren Allah’ın bir emridir bu. Furkan gönüllüsü kadınlar da bu emre uyarak hem hizmetlerini hem davetlerini hem de eğitim çalışmalarını yapmaktadırlar. Buna ek olarak İslam çocukların eğitimini de önem vermektedir. Anne olarak kadın; çocuğun eğitiminde önemli bir rol alması hasebiyle de kadına önem verilmiştir. Kadınlara önem vermeyen, onların yetişmesini önemsemeyen hareketler asla büyüyemezler. Sorunuzda geçen mahrem (özellikle kadın-erkek ilişkilerinde) konusuna da tabi ki dikkat edilmektedir. Bu konuda da İslam’ın emri ne ise, çizdiği sınırlar ne ise ona dikkat ediliyor elbette. Ancak mahremiyet karinesine sığınarak kadınları geri plana atmak, onları atıl konuma getirmek, onlara gereken önemi vermemek ne İslam’ın ne de Furkan hareketinin kabul edebileceği bir husus değildir.

İtikaf konusunda, ramazan ayında yaşanan camide itikafa polis müdahalesi olayında çokça şey söylendi. Birçok cemaat, örneğin İskenderpaşa, belirli camilerde izin alarak cemaatini itikafa sokabildiğini açıklamış sosyal medya kanallarında. Furkan gönüllüleri denildiği gibi izin almadı mı, izin verilmedi mi? Olayı açıklayabilir misiniz?

Ben İlahiyat Fakültesi mezunuyum. İslami camiayı, diyaneti yakından takip ederim. Zaten çevremdekiler de ekseriyetle ilahiyatçı arkadaşlarımdır. Yani süreci yakından takip etmiş birisiyim. Ramazan ayının ilk günlerinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş bu yıl camilerde itikaf yapılabileceğini sosyal medya hesabından açıklamıştı bizzat ben de gördüm o açıklamasını. Daha sonra emin olmak için Ankara Diyanet İşleri Başkanlığını aradık onlar da bu konuda bir yasaklama olmadığını söylediler. Yasak olmadığını öğrendikten sonra müftülüğe bizzat benim arkadaşlarım itikafta kalmak için dilekçe vermeye gittiler ancak müftü dilekçeleri almadı. Normalde dilekçeyi alıp olumlu-olumsuz bir cevap vermeleri gerekir. Fakat muhtemelen kayıtlara “itikafa izin verilmedi” şeklinde geçmesin diye dilekçeyi kabul dahi etmediler. Birçok arkadaşımıza bu şekilde muamele yapıldı. Geçen yıl pandeminin yeni çıktığı zamanlar yasak denilmişti ve biz de itikafa kalmamıştık. Ancak bu yıl yasak değildi. Fakat bize ne “şu camilere izin verildi kalabilirsiniz” denildi ne de dilekçelerimiz kabul edildi.

Alparslan Hocamız yıllardır Türkiye’de din düşmanı derin bir komite olduğunu ifade etmektedir. Bu komite tüm İslami çalışmalardan rahatsız olmaktadır. Pandemi bahanesiyle elinden geldiğince İslami çalışmaları yasaklıyorlar. Turizm, spor müsabakaları, lebaleb kongreler, fabrikalar için verilen izinler camilere ve itikafa gelince verilmiyor. Hatırlarsanız geçen yol pandemi başladığında Cuma namazı bile yasaklanmıştı. Türkiye’de buna müdahale eden bir güç var. Fakat iktidarda muhafazakarlâr olduğu için kimse anlamıyor. İtikaf yasak değildi, biz de izin istedik ama dilekçemizi bile almadılar. Bize makul bir gerekçe de söylemediler. Biz de Ali Erbaş’ın ve Diyanet İşleri Başkanlığının bu sene itikafta kalınabileceği yönündeki açıklamalarına dayanarak itikafa girdik, olay bundan ibarettir. Biz müslümanız ama koyun da değiliz. Herkese verilen haklar bize verilmiyorsa bunun mücadelesini meşru yollarla veririz. Bu bizim hakkımızdır. Kaldı ki Allah’ın evinde ibadet etmeyi hiçbir devlet yasaklayamaz. İbadet hakkı evrenseldir. Sadece kurallara uyulması, tedbirli olunması tavsiye edilir, uymayanlara ceza verilir ama camiye yasaklar koymak, cami basmak, camiye postallarla girmek bunlar hem bizim hem de halkımızın vicdanını yaralamıştır. Biz hem itikaf ibadetini yapmak hem de bu unutulmuş sünneti halkımıza duyurmak istiyorduk. Rabbimiz böyle bir olayı vesile kılarak bunu tüm dünyaya duyurdu. Bu süreç bizim için biraz sancılı geçti, gözaltı olayları oldu, darp edildik ama bu ibadetin duyulmasına da vesile olduk. Buna değdi, bu yüzden sevinçliyiz, elhamdülillah. Biz bir şey kaybetmedik ama onların gerçek yüzünü tüm Türkiye gördü.

Bütün bu olaylarda gözüken, genel olarak, vakfın Alparslan Kuytul merkezli bir oluşum olduğu. Bu sebeple gönüllülere Furkan gönüllüsü yerine Kuytulcu diyen çok oluyor. Bu konudaki yorumunuz nedir?

Alparslan Kuytul Hocaefendi vakfın kurucusu ve vakıftaki gönüllülerin büyük çoğunluğuna da yıllarca dersler yapmış olması hasebiyle de onların hocasıdır. Vakıftaki gönüllüler (ben de dahil) hocamızı severiz ve sayarız. Fakat ne hocamız ne de biz, Furkan Hareketini hocamız merkezli bir hareket olarak görmeyiz. İslam’da kişiler Allah ve Resulüne bağlılıkları derecesinde itibar görürler. Bu anlamda bizler de hocamızın ilmine, gayretine ve takvasına güveniyoruz ve saygı duyuyoruz. Ancak hocamız benim de bizzat şahit olduğum birçok konuşmasında “bizim hareketimiz Furkan hareketidir. Bazıları bizim vakfımızı Alparslan Kuytul Vakfı veya Alparslan Kuytul gönüllüleri olarak tanıtmak istiyor ben bundan razı değilim. Biz Furkan hareketiyiz bunun üzerinde durun” dedi. Hocamız vakfın kurucusu ve gönüllülerin de hocası olması hasebiyle doğal olarak ön plana çıkıyor olabilir fakat biz hocamızı Allah’a ve Resulüne bağlılığından dolayı seviyor ve saygı duyuyoruz. Sonuçta bir çoğumuza İslam’ı öğreten ve bizleri hayırlı hizmetlere teşvik eden odur. Ondan gerçekten çok şey öğrendik. Bir parti başkanına gösterilen ilgiye tek laf edemeyenler hocamıza olan ilgimizi fazla buluyorlar. Kaldı ki hocamız “eğer ben size haram bir şey emredersem bana uymayın” diyor. Kendisini merkeze alan bir insan böyle konuşur mu? Yine bizzat şahit olduğum başka bir konuşmasında ise “ben de siz de hepimiz Furkan Gönüllüsüyüz.” demişti. Bu sebeplerden ötürü ne biz ne de hocamız bu hareketi Kuytul hareketi olarak görmüyoruz. Sonuçta hocamız da insandır ve o öldüğü zaman bu dava sona mı erecek? Asla.  Asıl mesele İslam davasının devam etmesidir. Vakfımızın ismi Furkan’dır. Furkan Kur’an’ın isimlerindendir. Hak ile batılı ayıran anlamına gelir. Bu isim hocamız da dahil tüm Furkan gönüllülerini tanımlayan bir isimdir. Hatta hocamız bu davada tek makam hizmetçilik makamıdır diye birçok konuşmasında söylemiştir. Hocamız da bizim gibi Furkan gönüllüsüdür ve İslam davasının hizmetçisidir.

Son olarak, Furkan Vakfı’nın Ebu Hanzala (Halis Bayuncuk) gibi Selefi kişilikler ve çevreleri ile ilişkileri olduğu söyleniyor. Bildiğiniz üzere Ebu Hanzala silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan 12 yıl 6 ay hapis cezası aldı, El Kaide ve IŞİD ile bağlantılı olduğu söylenerek. Furkan Vakfı’nın Ebu Hanzala ve çevresiyle ilişkisi nedir?

Tevhid İslam’ın ilk emridir. Bir kimse müslüman olmak için Kelime-i Şehadet getirmelidir ki bunun da Türkçesi “Allah’tan başka ilah olmadığına” iman etmektir. Türkiye’de Ebu Hanzala’nın öncülüğünde sürekli Tevhid vurgusu yapan Selefi bir grup var. Bu grubun tekfir etme özelliği de mevcut. Yani devlette görev alan, askere giden, memur olan vs. kim varsa onlara göre kâfir. Bu grubun özellikle Suriye gibi yurtdışındaki silahlı çatışma bölgelerine maddi veya askeri destekleri var mı, ben bilmiyorum. Ancak fikirsel olarak oradaki bazı grupları destekledikleri aşikâr.

Bu ön bilgiden sonra sorumuzla ilgili olan kısma gelince daha önceki sorulardan birinde de belirttiğim üzere Furkan Vakfı’nın ne yurt dışında ne de yurt içinde hiçbir cemaat veya tarikatle bir bağlantısı yoktur. Furkan Vakfı hiçbir cemaatin bir uzantısı olmadığı gibi Alparslan Hoca da hiçbir tarikatten, molladan icazet almış değildir. Alparslan Hoca Türkiye’de Çukurova Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği mezunu olmasının yanında Mısır’daki dünyanın önde gelen İslam üniversitelerinden biri olan El Ezher’de İslam Hukuku alanından mezun olmuş ve yaptığı okumalar ve araştırmalarla kendisini yetiştirmiş birisidir. Buna ek olarak ne Alparslan Hocanın ne de Furkan gönüllülerinin önüne geleni tekfir etme gibi bir görüşleri de yoktur. Hatta tekfirciliği doğru görmeyip müslümanları bölen bir tavır olarak kabul ederler. Ayrıca Furkan hareketi günümüzde anlaşıldığı şekliyle silahlı mücadeleye destek veren Selefi (selefiliğin İslam’ın ilk zamanlarındaki tanımı günümüzdekinden farklıdır) bir hareket de değildir. Dolayısıyla bu anlamda Furkan Hareketi ile Ebu Hanzala grubunun uzaktan yakından bir ilişkisi söz konusu değildir. Tevhid meselesine gelince soruya girişte Tevhidle alakalı yaptığım açıklamadan hareketle Tevhid tüm müslümanların savunması gereken bir görüştür. Tevhidi savunmayan müslümanın zaten davası yok demektir. Dolayısıyla bir grup Tevhid kelimesini bayraklaştırmak suretiyle ön plana çıkıyor diye bu durum Tevhidi savunan herkesin o grupla ilgisi veya bağlantısı olacağı anlamına gelmez. Furkan Hareketi her zaman Kur’anı Kerim’de de sıklıkla geçtiği üzere tüm peygamberlerin ortak mesajı olan Tevhid davasını savunmuştur ve savunmaya devam edecektir. Bu davayı savunmak her müslümanın görevidir. Zaten günümüzde toplumumuzdaki problemler de Tevhidin tam manasıyla anlaşılmadığından ötürü meydana gelmektedir. Ancak bunu savunmak Furkan Hareketini veya Alparslan hocayı şu veya bu grupla bağlantılı veya ilgili yapmaz. Furkan Hareketi başlı başına bir hareket olarak çalışmalarını sürdürmektedir.


Ekin Bayur

1995’te İstanbul’da doğdu. 2019’da Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Sabancı Üniversitesi Çatışma Analizi ve Çözümü yüksek lisans programında öğrenimine devam etmektedir.

Çatışma, Ortadoğu, feminizm ve din üzerine çalışmakta olup Gergedan Dergi’de bu alanlarda yazılar yazmaktadır.

(Visited 15.358 times, 1 visits today)
Close