Written by 08:04 Çeviri

Noam Chomsky: ABD Seçimleri ve Koronavirüs Krizi

Yusuf Said Akcakaya ve Yasin Uysal çevirdi…

Bu metin, Amy Goodman’ın ünlü dil bilimci ve yazar Noam Chomsky ile gerçekleştirdiği röportajının çevirisidir. Röportaja Democracy Now! youtube kanalında ulaşabilirsiniz. Röportaj Bernie Sanders’ın kampanyasını sonlandırmasının ve eski Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Kasım seçimlerinde Trump’a karşı tek aday olarak kalmasının hemen öncesinde gerçekleştirildi.

Amy Goodman, yayının girişinde Chomsky’i tanıtıyor: Salgının merkez üssü olan New York’tan yayındayız. Daha önce eşi benzeri görülmemiş bu krizin siyasal anlamını konuşmak üzere Noam Chomsky’e bağlanıyoruz. Kendisi dünyaca ünlü bir siyasi muhalif, dilbilimci ve yazar. Aynı zamanda Tuscon Üniversitesi Dilbilimi Bölümü’nde profesör, 50 yıldan fazla eğitim verdiği MIT’de emeritüs profesör.


Profesör Chomsky’ye, 2020 seçimleri bağlamında şu anda neler olduğunu sordum.

Trump’ın yeniden seçilmesi tarif edilemeyecek bir felaket olur. Bu; geçtiğimiz 4 yılda gerçekleşen, Amerika halkı ve dünya için oldukça yıkıcı olan politikaların devam edeceği ve ivme kazanacağı anlamına geliyor. Bunun anlamı sağlık için de yeterince kötü, her şey daha kötüye gidecek – bunları The Lancet[1]’in paylaştığı bilgilere dayanarak söylüyorum. Ayrıca bunun çevre için ve oldukça ciddi olan fakat hakkında kimsenin konuşmadığı nükleer savaş tehlikesi için ne anlama geleceği tarif edilemez seviyede. Biden seçilirse temel olarak Obama’nın devamı olacağını tahmin ediyorum. Çok iyi bir seçenek değil ama en azından tamamen yıkıcı olmaz ve örgütlenmiş bir halkın politikalara baskı yapmak gibi fırsatları söz konusu olur. 

Sanders’ın kampanyasının başarısız olduğunu söylemek yaygın bir şey. Bence bu yanlış. Bana göre bu, olağanüstü bir başarıydı. Tartışma ve münakaşa arenasını tamamen değiştirdi.

Sanders’ın kampanyasının başarısız olduğunu söylemek yaygın bir şey. Bence bu yanlış. Bana göre bu, olağanüstü bir başarıydı. Tartışma ve münakaşa arenasını tamamen değiştirdi. Birkaç yıl önce düşünülmeyen konular dahi şimdi ilgi odağı hâline geldi. Vesayetin (Establishment[2]), (Sanders’ın) işlediği en büyük suç, önerdiği politikalar değildi; daha çok -daha önce Occupy[2], Black Lives Matter[3]’da gördüğümüz gibi hâli hazırda gelişmekte olan- birçok halkçı hareket(ler)e ilham vermesi ve bunları birkaç yılda bir ortaya çıkıp evlerine dönen hareketler olmaktan ziyade sürekli baskı uygulayan, sürekli aksiyon halinde olan aktivist bir harekete dönüştürmesiydi. Bu, Biden yönetimini de etkileyebilir.

“Herkes için sağlık hizmeti”ni ele alın ya da Sanders’ın programındaki diğer bir büyük başlık olan “ücretsiz yüksek öğretim”e bakın. Tüm ana akım medyada bu, Amerikalılar için çok radikal denilerek yaftalandı. Bir an için bunun ne anlama geldiğini düşünün. Refah içindeki ülkelerin seviyesine ulaşalım demek çok radikal diyorsanız, bu Amerikan kültürü ve toplumuna karşı ancak bir düşmandan bekleyeceğiniz bir saldırı olur. Hepsinin, öyle ya da böyle, bir ulusal sağlık hizmeti var. Çoğunda ücretsiz yüksek öğrenim var, bu konuda en iyi performansı gösteren Finlandiya ve Almanya’da mesela. Yanı başımızdaki fakir bir ülke olan Meksika’da yüksek kalitede yüksek öğrenim ücretsiz. Dolayısıyla dünyanın geri kalanının seviyesine ulaşalım demek Amerikalılar için çok radikal görülüyorsa bu hayret verici bir yorum. Dediğim gibi bu ancak Amerika’nın en büyük düşmanlarından veya hasımlarından duyabileceğiniz bir eleştiri.

Ve bir de ana akım medya yelpazenin solundakiler söz konusu… Bu, bize çok derin sorunlarımız olduğunu söylüyor, mesele sadece Trump değil. Evet, işi çok daha kötü hâle getiren o ama daha derin sorunlarımız var. Örneğin solunum cihazı faciasında gördüğümüz gibi çok daha derine giden sorunlar… Daha önce söylediğim gibi bu, ‘’iyi’’ bir kapitalist mantık sonucu devletin sert bir darbe ile tüm bunları yapabilmesinden aciz bırakılmasına dayanıyor. Bu, Trump’tan çok daha derin bir sorun. Bizim bu gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor. Bazıları bunu yapıyor, sizin yaptığınızı hatırlıyorum. Ocak’ta kurulan kıyamet saatini haberleştirdiniz. Trump’ın dönemi boyunca, kıyamet saati gittikçe sona yaklaştı. Artık siyasi bir parti olarak nitelenemeyecek, canavara benzeyen Cumhuriyetçi Parti ise koyun gibi yalnızca efendisi ne derse onu tekrar ediyor, hiçbir dürüstlüğü yok. Bunu izlemek muhteşem tabii… Trump kendini bir psikopatlar topluluğu ile kuşatmış, her söylediğine tapıyorlar.

Daha önce de gündeme getirdiğim gibi, insanoğlunun yaşamda kalmasını doğrudan riske atan ve şu anda uyguladığımız politikalar ile ilgili tartışmalar; bankaların fosil kaynaklarla ilişkisini kesmesi ile sonlandı. Bu kısmen söz konusu durumun (bankaların) itibarları hakkındaki sonuçları yüzündendi. İtibarın zarar görmesi… Bu ne anlama geliyor? Aktivistlerin onlara baskı uygulaması sonucunda onların da itibarlarını bir şekilde koruması gerekiyordu. Bu çok iyi bir ders ve işe de yarıyor. Oldukça çarpıcı örnekler gördük. Yeşil Yeni Düzen (Green New Deal), birkaç yıl önce hiç bahsi geçmeyen saçma bir konuydu. Bir çeşit Yeşil Yeni Düzen, insanoğlunun hayatta kalması için zorunlu. Şimdi bu, kamuoyu gündeminin bir parçası hâline geldi. Neden? Aktivistlerin devreye girmesi sayesinde, özellikle Sunrise Hareketi[5]’nin.

Yeşil Yeni Düzen, insanoğlunun hayatta kalması için zorunlu.

Bir grup genç bir araya gelip üst seviyelere kadar çıkarak önemli bir hareket oluşturdular, Alexandria Ocasio-Cortez’den ve Sanders’dan ilham almış diğer siyasetçilerden destek aldılar. Buna Massachusetts’den senatör Ed Markey ve birtakım senatörler de katıldı. Ve şu anda bu konu, yasamanın gündeminde yer alıyor. Bu konudaki bir sonraki adım, mümkün oldukça baskı yaratmak olacak.

Biden’ın (olası) başkanlığı ile bu konuya oldukça sempati duyan bir yönetim görmeyecek olsak da en azından ulaşılabilen ve baskı yapılabilen bir başkan olacak. Bu, çok önemli. Çalışan insanların toplumda -bazen kendileri için bazen de genel olarak toplum için- değişiklik başlatmaya yönelik sarf ettiği çabaları inceleyen ve iyi bir emek tarihçisi olan Eric Loomis’in dediklerine bakarsak, ki bu oldukça ilginç, bu çabalar hoşgörülü veya anlayışlı yönetimler olmadığı zaman değil, bu yönetimler mevcutken başarıya ulaştı. Bu, sosyopat Trump ile –bir o yana bir bu yana itebileceğiniz anlamında- içi gayet boş olan Biden arasındaki birçok farktan biri. Kelimenin tam anlamıyla insanlık tarihindeki en önemli seçimdeyiz. Trump’ın başta olduğu bir dört yılın daha sonunda başımız büyük belada olur.

Dünyanın en zengin ülkesi olan ABD, nasıl oldu da koronavirüs salgınının merkezi oldu?

Ülkeler bu duruma farklı şekillerde tepki gösterdi. Bir kısmı oldukça başarılı oldu, bir kısmı daha başarısız ancak biri en kötü durumda: O da biz. ABD oldukça işlevsiz durumda olduğu için Dünya Sağlık Örgütü’ne veri bile sağlayamayan tek büyük ülke. Bunun bir arka planı var. Bunun bir parçası, rezalet durumdaki sağlık sistemi. Basit bir şekilde söylersek olağan dışı hiçbir şeye hazır değil. Bu durum, neredeyse olanları en kötü hâle getirmek için sistematik biçimde tüm adımları attı diyebileceğimiz Washington’daki tuhaf bir gangster topluluğu yüzünden şiddetlendi. Trump’ın döneminde, geçtiğimiz 4 yıl boyunca, devletin sağlıkla ilişkili tarafları sistematik olarak kısıldı. Pentagon devam ediyor, duvarın inşası devam ediyor ancak halkın geneline gerçekten fayda sağlayabilecek herhangi bir şey kapatılıyor, özellikle de sağlık konusunda.

Bunların bir kısmı neredeyse gerçek üstü. Örneğin Ekim ayında -oldukça hassas bir zamanlamayla- Trump, üçüncü dünya ülkelerinde ve Çin’de yeni salgınlara yol açabilecek yeni virüsleri tespit etmek ve öngörmek için başlatılan USAID Projesi’ni tamamen iptal etti. Dolayısıyla bu salgın öngörülebilirdi, en azından SARS salgınından beri böyle bir salgın tahmin ediliyordu. Önümüzde çeşitli etmenlerin bir araya geldiği bir durum var, bunların bir kısmı ABD’ye özgü. Gerçekleşmesi oldukça muhtemel olan ve küresel ısınmayla ilgili yükselen tehlikeden dolayı şu ankinden daha ciddi olabilecek yeni salgınlardan kaçınmak istiyorsak şu anki salgının kaynaklarına bakmak durumundayız.

Geriye dönüp bakacak olursak bilim insanları, yıllardır olası salgınlardan bahsediyordu; daha büyük bir şeyin gerçekleşeceği açıktı. Ancak bunu bilmek yeterli değil, birinin buna karşı harekete geçmesi gerekiyor. Peki bunu kim yapabilir? Yani ilk akla gelen, ilaç şirketleri. Ama onların bundan hiçbir kazancı yok. Kapitalist mantığa uygun davranıyorlar: Piyasadaki göstergelere bakıyorsunuz ve öngörülmüş ve tahmin edilmiş bir felakete hazırlanmaktan sağlanacak hiçbir kazanç göremiyorsunuz.

Bu aşamada bir başka ihtimal olarak devlet müdahalesi söz konusu, Polio (çocuk felci) terörünün devletin fonladığı bir proje sonunda sonlandığı hatırlanabilir. Geliştirilen aşı üzerinde bir fikri mülkiyet mevcut değildi. Ancak (şimdiki salgına) devlet müdahil olamadı. Çünkü modern dönemin bir başka yanı mevcut: Neoliberal salgın. Bu konuyla ilgili olarak o parlak gülüşüyle devletin nasıl çözüm değil de sorun olduğunu ve dolayısıyla devletin müdahale edemeyeceğini söyleyen düsturuyla Ronald Reagan’ı hatırlarsınız.

Şimdi ise New York’ta ve diğer yerlerde doktorlar ve hemşireler, kimin öleceği hakkında kahredici kararlar vermek zorunda kalıyorlar. Çünkü basitçe yeterli ekipmanları yok ve bunlardan en temel olanı da solunum cihazı. Muazzam bir solunum cihazı açığı mevcut. Obama yönetimi bu ve benzeri bir salgını önlemek için çaba vermekle birlikte, o dönem bu solunum cihazlarını yüksek kalitede ve düşük maliyette üretmesi için küçük bir şirketle anlaşmıştı. Bu şirket, pahalı ve süslü solunum cihazları yapan daha büyük bir şirket tarafından satın alındı. Sonrasında satın alan şirket ise projeyi rafa kaldırdı. Çünkü büyük ihtimalle bunların, kendi yaptığı daha pahalı cihazlar ile rekabete girmesini istemiyordu. Hemen sonra devlete dönüp “Bu çok kazançlı değil” diyerek sözleşmelerini sonlandırdılar. Şimdiyse kazançlı görmedikleri için solunum cihazları yok. Bu durumun aynısını hastanelerde de görüyoruz.

Neoliberal program kapsamındaki hastanelerin verimli olması gerekiyordu. Bu da boş kapasitenin olmaması ve yalnızca idare edecek kadar yatağın olması demekti. Şimdiki salgın olmadan önce de tam zamanında gelen ve kâr amacına yönelen bu verimlilik konseptinin özelleştirilmiş sağlık sistemimize hâkim olması yüzünden ben dahil birçok insan, hastanelerde inanılmaz acılara tanık oldu.

Elimizde neoliberal programlar altında kontrol edilemeyen kapitalist mantık ile Washington’daki ucube gösterinin birleşimi var.

Eğer olağan dışı bir şey gerçekleşecek olursa şansınızla baş başasınız demektir. Bu durum, sistemin her yanında mevcut. Dolayısıyla elimizde neoliberal programlar altında kontrol edilemeyen ve özel sektörün olmadığı yerde öncülük etmek amacıyla devletin müdahale etmemesi gerektiğini söyleyen kapitalist mantık ile bunun da ötesinde -bu durum ABD’ye özgü- Washington’daki ucube gösterinin birleşimi var. Tamamen işlevsiz olan ve muazzam sorunlara yol açan bir hükümet söz konusu. Ancak bu, hiçbir şeyi bilmediklerinden değil; bir salgın olacağı Trump’ın dönemi boyunca ve hatta öncesinde öngörülmüştü. Onun tepkisi ise buna yapılan hazırlıkları kesmek oldu. Hayret verici bir şekilde bu yaklaşım, salgın buraya vurduktan sonra da devam etti. 10 Şubat’ta, bu durum ciddi hâle geldiğinde dahi Trump önümüzdeki yılın bütçesini duyurmuştu.

Şuna bir bakın: Bütçe, Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) ve sağlıkla ilgilenen diğer devlet kurumlarının kaynaklarını kısmaya devam ederken fosil yakıt gibi bazı şeylere daha fazla kaynak ayırmanın yanında fosil yakıt sanayine yeni sübvansiyonlar sağlıyor. Yani, sanki -sanki değil hakikaten de- ülke sosyopatlar tarafından yönetiliyor. Sonuç olarak salgınla mücadele için çabaların altını oyduk ve gayretimizi çevreyi mahvetmek üzere artırdık — ki bu gayretlerde Trump yönetimindeki ABD en önde. Ve bu durum koronavirüsten çok daha büyük bir tehlike, özellikle ABD için. Ağır bedeli olsa da her şeyi eski hâline getirebiliriz ancak eriyen kutupları eski haline döndüremeyiz. Bu tehlike, bizi tam bir yıkıma götürecek sorunlardan biri.

Ağır bedeli olsa da her şeyi eski hâline getirebiliriz ancak eriyen kutupları eski haline döndüremeyiz. Bu tehlike, bizi tam bir yıkıma götürecek sorunlardan biri.

Şimdi bahsedeceğim şey büyük bir sır değil, birkaç hafta önce Amerika’nın en büyük bankalarından biri JP Morgan Chase’den bir sızıntı oldu. Bu sızıntıya göre, bizzat bankalar tarafından fosil yakıt sanayine kaynak yaratılıyor ve eğer bu devam ederse insanlığın hayatta kalması riskte. Herkesin farkında olduğu bu durumu ifade eden bir sözcük bulmak çok zor.

Trump’ın devasa başarısızlıkları ve beceriksizliği için bir günah keçisi aradığı açık, bunlardan sonuncusu da Dünya Sağlık Örgütü. Çin, gayet hızlı davranarak Aralık’ta Dünya Sağlık Örgütü’ne uyarıda bulunmuştu. ABD İstihbaratı’nın da bundan haberi vardı ve bu salgına dikkat etmesi için Beyaz Saray’dan birini bulmaya çalışıyordu. Ancak kimse dinlemedi. Trump sadece golf oynuyordu ve belki bunun yanında kendi izlenme oranlarını takip ediyordu. Dün öğrendiğimize göre Beyaz Saray’a oldukça yakın olan Peter Navarro, Ocak ayında Saray’a gerçek bir tehdidin söz konusu olduğunu belirttiği sert bir mesaj yollamış. Ama Navarro bile bir şey yapamadı.

NYT’de çıkan habere göre Peter Navarro’nun Ocak sonunda bir bilgi notu yolladığından bahsettiniz. Trump’un ise bundan anladığı Çin’e seyahat yasağı koymak oldu, bunun dışında herhangi bir sağlık tedbiri almadı. İstihbarat kurumlarının hepsinin, Navarro’dan bile önce Trump’ı uyardığını görüyoruz. Mesela 2 yıl önce, kendi milli güvenlik kurulundan sağlık birimini çıkardığında, bu konuda bile uyarı almıştı. Bu sağlık birimi sadece ABD için değil, diğer ülkelere de yardım etmek üzere vardı. Peki, bu konuda yapılmış olan erken uyarılar ve kişisel koruma ekipmanlarının önemi hakkında düşünceleriniz ne?

Hatırlayın, bu durum salgının yayılmasından çok sonra bile devam etti ve şimdiki bu bütçe teklifi çok hayret verici. 10 Şubat’tan bahsediyorum, yani salgından çok sonra. Trump, bundan sonra bile devletin sağlıkla ilgili kurumlarının kaynaklarını kısmaya devam etti.

Aslında bu, oldukça zeki bir strateji. Gerçekten bilinçli olarak mı planladı yoksa sezgilerine mi dayandı bilmiyorum. Ama bugün bir şey söyleyip yarın reddetme alışkanlığı gerçekten zekice. Ne olursa olsun, daha önce söylemiş olduğu için kendini aklayabilecek. Okları rastgele atarsanız bir kısmı mutlaka hedefe vuracaktır. Öyle ki Fox News’takiler Trump’ın söylediği bir şey ne zaman doğru çıkarsa “Bakın; muhteşem Başkanımız, gördüğümüz en büyük başkan, kurtarıcımız, tüm bunları biliyordu; işte bu da daha önceki beyanı” diyebiliyorlar. Burada sürekli olarak bir yalan üretme tekniği söz konusu. Söylediklerinin muazzam bir kısmı -şimdiden 20.000 gibi bir rakama ulaştı galiba- yalanlandı ama o bunların hepsine gülüp geçiyor. Sürekli yalan söylerseniz en sonunda doğru kavramı yok olur.

Fox News sadece bir kanal değil. Oradakiler aslında Başkan Trump’ın kanalında çalışan kimseler. Bunlar belki de Trump’ın baş danışmanları, sürekli olarak böyle davranıyorlar. Siz, Trump’ı sorumlu tutuyor musunuz? Kendisi için elleri kanlı diyor musunuz?

Şüphe yok. Trump, bazı çılgınca beyanlarda bulunuyor ardından bunlar Fox News’in yankı fanusunda tekrarlanıyor. Sonra tam tersini söyleyince bu yankı fanusu bunu da tekrarlıyor. Haberciliğin tonuna dikkat edin, bu çok ilginç. Herhangi rasyonel birinin söyleyeceği şekilde “Çok fazla belirsizlik var, ne olacağını bilmiyoruz” demenin tam tersine, hepsi mükemmel bir özgüven içinde. Sevgili önderleri ne derse bunun etkisini arttırmak üzerine tam bir özgüvenleri var. Ve bu ilginç bir diyalog – o ne derse bunu güçlendirip aşırı noktaya taşıyorlar: Bir gün, (Fox News sunucusu) Sean Hannity (Trump’ın yaptığı bir şey için) “Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük hamlesi” diyebilir; ertesi gün Trump, Fox and Friends’e katılıyor ve söylenilenleri dinliyor; ardından günün bu saatinden sonra bunlar Trump’ın düşüncesi oluyor. Bu bir etkileşim. Murdoch ve Trump, kelimenin tam anlamıyla ülkeyi ve dünyayı yok etmek için uğraşıyorlar.

Yerli halk gerçek bir soykırım ile yüz yüze ki bu Bolsonaro’yu hiç rahatsız etmiyor, zaten kendisi bu halkların hiç var olmaması gerektiğini düşünüyordu.

Çünkü arka planda, unutamamalıyız ki, uzakta gelmekte olan çok daha büyük bir tehlike var. Trump, felakete doğru önderlik ediyor. Bu konuda tek başına değil. Kürenin güney yarısında başka bir deli var: Jair Bolsonaro. Trump’la ikisi gezegende en kötü suçlu kim olacak diye yarışıyor. Bolsonaro, Brezilyalılara “Hiçbir şey yok, sadece bir nezle. Brezilyalılar virüse kapılmaz, bizim bunlara karşı bağışıklığımız var.” demeye devam ediyor. Sağlık Bakanı ve diğer yetkililer, “Bakın aslında bu gerçekten de ciddi” demeye çalışıyorlar. Valilerin neyse ki birçoğu onu görmezden geliyor. Ancak Brezilya, korkunç bir krizle karşı karşıya. Öyle bir noktaya geldiler ki Rio’daki favelalar -sefalet içindeki varoşlar- devletin hiçbir şey yapmadığı yerde şu anki kötü şartlarda, mümkün olduğu kadar aklı selime uygun kısıtlamaları uygulamak için inisiyatif aldı. Bunlar kim? Suç örgütleri. Halka eziyet eden suç örgütleri, sağlık standartlarının uygulanması adına çaba harcamaya yöneldi. Yerli halk gerçek bir soykırım ile yüz yüze ki bu Bolsonaro’yu hiç rahatsız etmiyor, zaten kendisi bu halkların hiç var olmaması gerektiğini düşünüyordu.

Tüm bunlar olurken öte yandan 15 yıl içinde Amazon’un oksijen deposu olmaktan tamamen çıkacağı hakkında uyarıda bulunan bilimsel makaleler geliyor. Bu, yalnızca Brezilya için değil tüm dünya için büyük bir felaket. Dolayısıyla Kuzey’deki ülkenin de Güney’dekinin de aynı şekilde bir sosyopat elinde bir felakete götürüldüğünü görüyoruz. Bunu yakından takip edebildim çünkü eşim Valeria Brezilyalı. Ve olanları izlemek beni hayrete düşürdü. Bunun yanında virüs Çin’den yayıldığından beri etrafındaki ülkelerde, yani Singapur’da ve Tayvan’da, oldukça etkili bir şekilde karşı koyulduğunu gördük. Yeni Zelanda’da hemen sert tedbirler alındı ve bastırıldı.

Angela Merkel’in neler olduğunu ve neler yapılması gerektiğini Alman halkına dinç bir şekilde ve gerçeklere bağlı kalarak anlattığı durum ile Trump’ı karşılaştırmaları, Amerikan halkına bir fikir verebilir.

Son olarak, Noam, (bu felaketlere karşı) sana umut veren ne var?

Bana umut veren şey; halkçı (popüler) eylemlerin, bunlardan birçoğunun dünyanın her yanını ele geçirmesi. Bunların bazıları gerçekten ilham veriyor. Aşırı tehlikeli koşullar altında fazla mesai yapan -özellikle ABD’de, asgari bir destekten bile yoksun olup yarın kimi öldüreceğine dair acı verici kararlar almak zorunda olan- doktorlar ve hemşireler mesela. Ama bunu becerebiliyorlar. Bu; insan ruhunun kaynaklarına ve halkçı hareketlerin yanında ilerici bir Enternasyonal yaratmaya yönelik hareketlerin neler yapabileceğini gösteren, ilham verici bir örnek. Bunların hepsi çok olumlu işaretler.

Bana umut veren şey; halkçı eylemlerin birçoğunun dünyanın her yanını ele geçirmesi.

Fakat yakın geçmişe bakarsak işlerin gerçekten umutsuz ve korkunç göründüğü zamanlar oldu. Erken çocukluğuma, yani 1930’ların sonları ve 1940’ların başına geri dönüyorum: Nazilerin yükselişi önlenemez gibi görünüyordu, zafer üstüne zafer… İnsanlık tarihindeki en korkunç gelişmeydi. Ortaya çıktı ki -o zamanlar bilmiyordum- ABD’deki planlamacılar savaş sonrası dünyanın ABD kontrollü bir dünya ile tüm Avrasya’yı kapsayan Alman kontrollü bir dünya arasında bölünmesini bekliyorlarmış. Bu korkunç bir fikirdi, neyse ki üstesinden gelindi.

Başka ciddi olaylar da vardı. Örneğin, genç Özgürlük Süvarileri’nin öldürülmeleri pahasına siyahi çiftçileri oy kullanmaya teşvik etmek için Alabama’ya gitmesi. Bunlar sadece bir kısmı ve insanların yapabilecekleri ve yapmış olduklarının örnekleri. Bunun birçok belirtisini bugün görüyoruz, bu da umuda kaynak oluyor.

Dipnotlar:

  1. Haftalık hakemli bir tıp dergisidir. Dünyanın en eski, en prestijli ve en çok bilinen genel tıp dergileri arasında yer alır.
  2. Kurum ve organizasyonlardaki baskın grup, elitler. Vesayet.
  3. 17 Eylül 2011’de, ABD’nin finansal kalbi Wall Street’te, Kanadalı aktivist grup Adbusters tarafından başlatılan halk eylemleridir. Çoğunluğunu eğitimli gençler oluşturduğu hareket, sosyal eşitsizliği ve şirketlerin ABD yönetimi üzerindeki nüfuzunu protesto etmektir.
  4. 2013 yılında sosyal medya üzerinden #BlackLivesMatter etiketi ile yayılan hareket, ABD’de yaşayan Afro-Amerikan kökenli halka yönelik uygulanan şiddete karşı kurulmuş bir sivil toplum hareketidir.
  5. Küresel ısınma odaklı aktivizm yapan gençlerin ABD’de başlattığı bir hareket.

(Visited 515 times, 1 visits today)
Close