Written by 21:26 Çeviri, Röportaj

Marco Tarchi: “Meloni egemenlikçi, milliyetçi, muhafazakâr bir lider; ancak popülist seçmenlerin en hassas olduğu konulara oynamıyor”

Temmuz Yiğit Bezmez ve Ertuğrul Atlı’nın İtalyan siyaset bilimci Prof. Marco Tarchi ile İtalya’da aşırı sağın zaferi üzerine yaptıkları özel röportajdan #1soru1cevap

Giorgia Meloni önümüzdeki birkaç gün içinde hükümetini kuracak. Benito Mussolini’nin bu rolü üstlendiği 29 Ekim 1922 tarihinden tam yüz yıl sonra… Meloni’nin bir Mussolini sempatizanı, İtalyan Sosyal Hareketi ve onun ardıl hareketlerinin militanı olduğu biliniyor. Yeni iktidarın siyasi yürüyüşünü anlamak için Fratelli d’Italia’nın ve İtalya’daki yeni sağın siyasi tarihini bize özetleyebilir misiniz?

Marco Tarchi: Faşizmin çöküşünden sonra, herkesin bildiği gibi, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna, yani 25 Nisan 1945’e kadar Mussolini’ye sadık, rejime bağlı kalan bir kesim İtalyan vardı. Çok çetin ve kanlı bir iç savaştan sonra sivil toplumdan ve özellikle siyasi toplumdan silinmeyi kabul etmeyen bir kesim vardı. Kuşkusuz, 1938’de Almanya ile yapılan anlaşmanın ardından kurulan ırkçılık kanunları başta olmak üzere rejimin bazı safhalarına yönelik eleştirileri kabul eden; ancak o zamanlar dedikleri gibi “nostaljik” rejimi savunan açıkça neo-faşist bir siyasi oluşum başlatmaya çalıştılar. İşte bu faşistleri bir araya getiren İtalyan Sosyal Hareketi’ydi.

İtalyan Sosyal Hareketi 26 Aralık 1946’da, yani rejimin düşmesinden bir buçuk yıldan biraz daha fazla bir süre sonra kuruldu. Kuruluşundan itibaren İtalya Cumhuriyeti’nin tüm tarihini gördü. 1948’de yapılan ilk İtalyan yasama seçimlerinde milletvekili çıkarnayı başardı ve mecliste ve hatta belediye meclislerinde, taşrada sonuna kadar, Ocak 1995’e kadar kaldı. Tabii ki hiçbir zaman hükümette yer almadı, hatta İtalyan faşizminin belirli yönlerine karşı sergilediği “nostaljik” tutumu nedeniyle çok eleştirildi. Ama sistemin bir parçası olarak görülüyordu.

Örneğin, 1987’de solcu bir İtalyan siyaset bilimci olan Milan Üniversitesi’nden Piero Ignazi bu parti hakkında bir kitap yazdı. Kurumlar nezdinde bir “uzun yürüyüş” olarak adlandırdığı süreçte bu partinin yavaş yavaş pozisyon değiştirdiğine dikkat çekti. Anti-demokratik konumunu hızla terk etmişti. Mussolini rejiminin belirli yönlerine olan hayranlığını koruyor, ancak aynı zamanda özellikle 1970’lerin klasik sağ partileriyle ittifaklar kurmaya çalışıyordu. Solun, o dönemde Komünist Partinin gücünü dengelemek ve solu rahatsız eden bazı kanunları, kararnameleri vb. geçirmeyi başarmak için faşizm nostaljisinden bir tür sağ birliğe geçmek için uğraştı. Sadece Komünist Parti yoktu, aynı zamanda Sosyalist Parti de hükümetin müttefikiydi.

İtalyan Sosyal Hareketi, Mussolini rejiminin belirli yönlerine olan hayranlığını koruyor, ancak aynı zamanda özellikle 1970’lerin klasik sağ partileriyle ittifaklar kurmaya çalışıyordu.

Bugün İtalya’da anıldığı şekliyle “birinci cumhuriyetin” tamamı boyunca, pek sevilmeyen ama hükümet partileri için de yararlı görülen varlığını istikrarlı bir şekilde korudu. Bütün bunlar yolsuzluk davalarını takiben çöktü. O zaman, İtalyan yönetici sınıfının çoğu üyesi yolsuzluktan sorumlu olarak biliniyordu ve yargı tarafından soruşturmaya tabi tutuldular. İşte bu anda İtalyan Sosyal Hareketi İtalyan sistemini sarsan bu depremden yararlandı. Çünkü hiçbir zaman yürütme sorumluluğunu üstlenmemişti ve bu nedenle, tarihinde hiç yolsuzluk vakası yaşamadığı için kendini pazarlayabildi. Bu, sağ eğilimli kamuoyuna, görüşlerini ifade etme hakkı olan bir parti olduğunu kabul ettirme imkânı verdi. Böylece %13,5’e varan eşi görülmemiş oy oranları elde etti ve Silvio Berlusconi tarafından merkez sağ bir hükümet kurmada vazgeçilmez, önemli bir ortak olarak görülmeye başladı. Ancak o sırada bu durumun efendisi Berlusconi’nin kendisiydi. Hükümete daha çok merkezci bileşenler hakimdi. Sonrasında Berlusconi ile bu partinin lideri arasında zor bir birliktelik yaşandı.

Parti Ocak 1995’te adını değiştirdi. Böylece İtalyan Sosyal Hareketi resmen kapatıldı ve şimdi onun yerine Alleanza Nazionale (Ulusal İttifak) vardı. Bu da neredeyse aynı partiydi. Sadece faşizme özlem duyan küçük bir klik yeni serüvene katılmadı. Diğer herkes aynı kişilerdi. 1977 doğumlu Giorgia Meloni o zamanlar açıkçası bir güç merkezi değildi. Alleanza Nazionale‘nin gençlik hareketi faaliyetlerinde -sanırım- 1996’dan beri yer alıyordu. Zaten harekete 14-15 yaşlarında katılmıştı. Bu gençlik hareketinde Alleanza Nazionale‘nin lideri Gianfranco Fini tarafından başlatılan yeni siyaseti takip eden bir aktivistti. Ancak Gençlik Hareketi’nin Alleanza Nazionale‘den daha radikal pozisyonlar aldığını belirtmek gerek. Tabi 1995’ten bahsediyoruz. Bugün itibariyle 27 yıl öncesi.

Giorgia Meloni bu geçiş sürecine katıldı. Berlusconi, Alleanza Nazionale ile bir füzyon, bir süper parti yaratmak istediğinde: Forza Italia ortaya çıktı. Alleanza Nazionale bu karara içerledi. Bizzat Berlusconi’nin ikincil rolü kendilerine vermesini bekliyorlardı. Ancak ikisinin oldukça farklı fikirleri vardı ve çabucak birbirlerine düştüler. Bu tartışma sonucunda parti Forza Italia‘dan ayrılmak zorunda kaldı.

Fratelli d’Italia, İtalyan Sosyal Hareketi’nin değil, ama Alleanza Nazionale‘nin siyasal varlığının bir tür yeniden tasdikidir.

Parti, 2013 yasama seçimlerinde oyların %0,4’ünü alınca çok tartışıldı ve İtalyan siyaset sahnesinden hızlıca silindi. Ancak bu arada Alleanza Nazionale‘nin azınlık grupları bölünmeye karar verdiler, birer birer Gianfranco Fini’yi takip etmeyi bıraktılar ve 2013’te Fratelli d’Italia partisini kurmaya karar verdiler. Fratelli d’Italia, İtalyan Sosyal Hareketi’nin değil, ama Alleanza Nazionale‘nin siyasal varlığının bir tür yeniden tasdikidir. Böylece Alleanza Nazionale‘deki koltukların çoğunu devraldı. O andan itibaren, Alleanza Nazionale seçmenlerini geri kazanma stratejisini başlattı, ancak bu son seçime kadar başarılı olamadı. Çünkü 2013 ve 2018 seçimleri ile 2014 ve 2019’da gerçekleşen Avrupa seçimlerinde Fratelli d’Italia 2013’te %1.6 oy oranıyla başladığı yolculuğa (sadece 6 milletvekili çıkarmayı başardığı için hiçbir etkisi yoktu) ardından %4, %5, %6 ile devam etti.

Yani bir geleneği, “nostaljik olmayan” bir pozisyonu temsil eden küçük bir partiydi. Hâlâ Alleanza Nazionale ruhuna sadıklardı ancak öncülüne değil. Faşizme yönelik nostaljik bir yerde konumlanmadıklarını söylemek gerek. En fazla %6-7’lik bir partiyken %26’lık bir partiye dönüştüler. Bunun sebebi bence her şeyden önce 2018’deki son seçimlerden sonra pek çok hükümetin kuruluş sürecinde ortaya çıkan İtalya’da hükümet kurma formüllerinde yatıyor.

2018’de ne merkez sağ ne de merkez sol bir hükümet için çoğunluk sağlanamadı. Böylece, kesinlikle sağcı popülist bir parti olan Matteo Salvini’nin Lega‘sı (Lig) ve Movimento 5 Stelle‘nin (Beş Yıldız Hareketi) katılımıyla bir deneme yapıldı. Belki %70 popülist diyebilirim ama soldan, sağdan, çekimserlikten, merkezden vb. gelen insanlarla karmaşık, heterojen bir yapıydı. Bu popülist dediğimiz hükümet oldukça iyi çalıştı, iktidarda geçen bir yıldan sonra anketlere göre hâlâ İtalyanların üçte ikisinin güvenine sahipti. Ancak henüz tam olarak neden bilmiyoruz, Birliğin lideri Salvini, belki de kuzey İtalya’daki bazı iş çevrelerinden gördüğü baskı nedeniyle, bu hükümeti feshetmeye, çekilmeye karar verdi.

Sonra aynı hükümet başkanı Giuseppe Conte ile Demokratik Parti (merkez sol) ve 5 Yıldız Hareketi’nin ittifakına dayanan ve bir ilk olması bakımından biraz tuhaf bir koalisyon kuruldu. Bu hükümet döneminde siyaset sahnesini büyük ölçüde karıştıran Covid patlak verdi. İkinci hükümet zorluklar yaşadı ve sonunda siyasi durumu kontrol edememeye başladı. Covid döneminde karantinayla birlikte ekonomik ve sosyal düzeyde pek çok şey yaşandı: sorunlar, tepkiler, protestolar ve korku. Böylece bir noktada Conte hükümeti istifa etmek zorunda kaldı ve başka bir hükümet kuruldu: Mario Draghi hükümeti.

Meloni kesinlikle radikal neo-faşist bir söylem değil; ama oldukça muhafazakâr güçlü bir ulusal söylem geliştirdi.

Bu üç deney sırasında Giorgia Meloni’nin Fratelli d’Italia partisi her zaman muhalefette kalan ve özellikle Conte’nin ikinci hükümetini, sarı-kırmızı hükümeti (5 Yıldız Hareketi – Demokratik Parti) oldukça sert bir şekilde eleştiren tek parti oldu. Draghi hükümeti, eski bir bankacı ve teknokrat olarak İtalyanlardan çok Avrupa Birliği ve uluslararası iş çevrelerinin çıkarına çalışmakla suçlandı. Meloni ise kesinlikle radikal neo-faşist bir söylem değil; ama oldukça muhafazakâr güçlü bir ulusal söylem geliştirdi. Çeşitli konularda çok radikal muhalefete yapmakla suçlanan daha ziyade Salvini’nin Ligi oldu. Meloni, evet, tabii ki göç ve asayiş konularında çok sertti ama genel olarak İtalyanlara kültürel muhafazakarlık ve milliyetçiliğin bir karışımını sundu. İtalyan siyasi sınıfını sert bir şekilde eleştirdi. Böylece, aynı temaları yıllarca kullanan Salvini’nin Lig’inden çok fazla oy almayı başardı. Ancak 2019 Avrupa seçimlerini unutmamalıyız, Salvini’nin Lig’i oyların %34,7’sini almıştı. Bugün Meloni’nin bir başarısını görüyoruz ancak %26’nın %34,7 olmadığını da söylemek gerekiyor. Neredeyse %10 daha az.

Meloni, ne Lig seçmenini ne de bugün zor durumda olan ama yine de fena olmayan, göz ardı edilemeyecek bir oy oranı kazanan Forza Italia‘nın kitlesini tamamen kendine çekebildi. 25 Eylül seçimlerinde neredeyse tüm anketler Forza Italia‘ya en fazla %4 verirken en iyimserleri %5 diyordu ancak o %8 oy aldı. Fratelli d’Italia ise, uzlaşmaz muhalefeti ve özellikle kendini İtalyan siyasetinde “büyük bir yenilik” olarak sunan bir kadının imajı sayesinde oy topladı. Kendini tutarlı olarak sunan, karar verme kapasitesi hakkında çok konuşan ve hepsinden önemlisi -İtalyan sisteminde büyük bir yenilik olarak- konumuna değer veren bir kadın… Ve bu İtalyan seçmeninin 4’te 1’inde işledi, daha fazlasında değil. Tekrar söylemek gerekir ki, 25 Eylül seçimlerinde yüzde 10’luk bir oy kaybı yaşandı. Bu sefer sandığa gidenlerin oranı sadece %59’du. Bu oran önceki seçimlerde yüzde 68’den fazlaydı.

Egemenlikçi, milliyetçi, muhafazakâr bir lider. Ancak popülist seçmenlerin en hassas olduğu konulara oynamıyor.

Eklenecek bir şey daha var. Düzene, özellikle de sola yönelik çok güçlü bir eleştirisi var. Kendisini gerçek anlamda popülist bir lider olarak sunmadı. Daha çok, ülkemizde tanımladığımız gibi egemenlikçi, milliyetçi, muhafazakâr bir lider. Ancak popülist seçmenlerin en hassas olduğu konulara oynamıyor gibi. Bu da muhtemelen neden Lig’in üç yıl önce kazandığı %35’lik oy oranına henüz ulaşamadığını açıklıyor. Buna rağmen, bugün Meloni’nin sınavı bu %26’nın ötesine geçmek olacak. Çünkü parlamenter gücü iki müttefiğine epey koşullanmış durumda.

Hükümette siyasete yön vermeye çalışırken Salvini ile istikrarlı bir uzlaşma yaratabileceğine inanıyorum. Ama Berlusconi ve partisi Fratelli d’Italia ve Lig ile uzlaşmadan çok tartışıyor. Onlar daha çok Avrupa yanlısı ve partnerleri Avrupa Birliği’ne yönelik eleştirileri kabul etmiyorlar. Lig’in çok kez tartışmaya açtığı ekonomik tutumları da liberal. Göç konusunda da oldukça farklı tutumları var. Bugün Giorgia Meloni’nin sınavı bugüne kadar kazandığını kitlenin daha fazlasını bir araya getirmek. Farklı ihtimaller var: Bunlardan biri ittifak yaptığı partileri tamamen devre dışı bırakmaya çalışmak, bu elbette bazı riskler barındırıyor. Yoksa sandığa gitmeyenlerden ya da soldan bir kesimi mobilize etmek için yeni bir politika deneyecek. Bunu yapabilecek mi yoksa Senato’da küçük bir farkla mutlak çoğunluk elde etmesini sağlayan bu ittifakı sürdürmekle mi yetinecek, göreceğiz.

(Visited 364 times, 1 visits today)
Close