19. yüzyıl “Avrupa Yüzyılı”, 20. yüzyıl “Amerikan Yüzyılı” olarak nitelendirildiğinde 21. yüzyıldan bir Asya Yüzyılı olarak bahsetmek çok da yanlış olmayacaktır. “Gücün doğuya dönme eğilimi” süreci içinde gelişen, hızla büyüyen ve dinamik Asya ekonomilerinin en büyüğü olan Çin Halk Cumhuriyeti ise 2013 yılında 21. yüzyılın bütününe tesir edecek “Kuşak ve Yol” vizyonunu ortaya koymuştur.
Medyada genellikle bir proje olarak bahsedilen ancak kapsamlı bir altyapı projesinden ziyade bir strateji olarak okunması gereken Kuşak ve Yol Girişimi (BRI), Çin’in uluslararası küresel düzendeki yeni rolünün anlaşılması açısından son derece önemlidir.
Tarihsel süreçte İpek Yolu, Çin’den Roma İmparatorluğu’na kadar uzanan coğrafyada imparatorluğun Avrasya bölgesiyle olan ticari ve sosyokültürel etkileşimini artırmıştır. Benzer bir şekilde günümüzde de Çin, söz konusu bu hat üzerinde ülkenin dış dünyayla entegrasyonunu artırmak istemektedir. Kimi akademik yazılarda ekonomik küreselleşmeden en çok faydalanan ülke olarak gösterilen Çin’in ortaya koyduğu bu girişime rakamlar üzerinden baktığımızda, rotanın geçtiği ülkelerin toplam nüfusunun 4.4 milyara ulaştığı ve GSMH bazında yaklaşık 3.5 trilyon dolarlık ekonomik büyüklükten bahsetmenin mümkün olduğu görülmektedir. Medyada genellikle bir proje olarak bahsedilen ancak kapsamlı bir altyapı projesinden ziyade bir strateji olarak okunması gereken Kuşak ve Yol Girişimi (BRI), Çin’in uluslararası küresel düzendeki yeni rolünün anlaşılması açısından son derece önemlidir. BRI, Çin’in değişen ve dönüşen gücünü uluslararası kamuoyunun yakından takip ettiği ve Çin’in 21. yüzyılda nasıl bir güç olacağını yansıtan bütünsel bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır. Çin sanayisinin ortaya koyduğu ürünleri rotanın geçtiği 4.4 milyar insanla buluşturmak, gerçekleştirilen lojistik ve altyapı yatırımlarının amaçlarından biridir. Ayrıca hızla büyüyen Çin’in enerji ihtiyacı giderek artmaktadır. Bu bağlamda BRI’nin hedeflerinden birinin enerjide dışa bağımlı olan Çin’e güvenli bir şekilde enerji arzı sağlanması olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bununla birlikte Çin dış ticaret hacminin gelişmesi adına çok önemli olan denizyolu taşımacılığını güvence altına almak ve Çin’in siyasi ve ekonomik önceliklerini uluslar aşırı bir noktaya taşıyarak kazan-kazan durumu yaratmaya çalışmak yine BRI’nin başlıca amaçları arasında yer almaktadır.
Kuşak ve Yol Girişimini tamamlayan en önemli devlet stratejisi ise “Made in China 2025” olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanayisinin ileri teknoloji sektörleriyle entegrasyonunu sağlayarak ülkenin 100. yılı olan 2049’da dünyanın en önemli üretim üssü haline gelmeyi amaçlayan Çin, ucuz işgücü kavramından uzaklaşarak bir inovasyon merkezine dönüşmeyi ve yüksek teknolojik ürünlerde bağımlılığını azaltmayı istemektedir. Bu hedefler kapsamında atılan adımlar, Almanya ve Güney Kore gibi sanayisi güçlü ve ihracatı ileri teknoloji üretimine bağlı ülkeler için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Aynı şekilde Avrupa Birliği’nin de Doğu Avrupa pazarlarındaki payının azalması beklenmektedir. Halihazırda devam eden ABD-Çin ticaret savaşlarının Singapur, Japonya ve Tayvan gibi ihracata bağımlı ekonomiler için büyük bir sorun teşkil ettiği görülürken Avrupa’nın ihracat merkezi Almanya da ABD’nin Çin’e koyduğu ek gümrük vergileri nedeniyle olumsuz etkilenmektedir.
1950’li yıllarda ABD’nin gerçekleştirdiği ve Avrupa’nın II. Dünya savaşından sonra yeniden kalkınmasını amaçlayan Marshall yardımlarıyla sık sık karşılaştırılan Kuşak ve Yol Girişimi, finansal açıdan Marshall yardımlarından yaklaşık 16 kat daha büyüktür. Bununla birlikte gözden kaçırılmaması gereken nokta, BRI kapsamında sağlanan fonların Amerikan yardımlarının aksine geri ödemeli olmasıdır. Bu durum da özellikle Sri Lanka, Kongo Cumhuriyeti, Mozambik gibi ülkelerin ulusal borcunun çok büyük bir kısmının Çinlilere olmasına ve söz konusu ülkelerin Çin ekonomisine bağımlı hale gelmesine yol açmaktadır. Küresel ticaretteki rolüne ek olarak Çin, doğrudan yabancı yatırımlarda da önemli bir aktör haline gelmiştir. Kuşak ve Yol Girişiminin finansal ayağını oluşturmak adına Asya Altyapı Kalkınma Bankası, New Development Bank, SCO Bank ve öz sermaye fonu olan İpek Yolu Fonu kurulmuştur. Çin, 100’ün üzerinde ülkede yatırımlarını bu kurumlar aracılığıyla gerçekleştirmektedir.
BRI kapsamında Türkiye’ye yatırımlar
BRI çerçevesinde Çin’in Türkiye’ye yatırımları yaklaşık 3 milyar doları bulmaktadır. Özellikle inşaat, enerji, altyapı ve finans alanlarında iş birlikleri hızla artmaktadır. Adana Hunutlu Termik Santrali, Çin’in son dönemde Türkiye’de gerçekleştirdiği önemli yatırımlarından biri olarak örnek gösterilebilir. Tamamlandığında yılda 10.5 milyar kW elektrik üretecek santrale toplam yatırım miktarı yaklaşık 1.7 milyar dolar olacaktır. Eylül 2019’da ICBC Bankası enerji ve ulaşım sektörlerinde kullanılmak üzere 3.6 milyar dolar büyüklüğünde kredi verirken Huawei de Çin’in dışındaki en büyük Ar-Ge merkezini Türkiye’ye kurmuştur. Bununla birlikte Çin devlet sahipliğindeki nakliyat ve lojistik şirketi COSCO Grup; China Investment Corporation (CIC) ve China Merchants Holdings International (CMHI) ortaklığında Kumport Limanı hisselerinin %65’ini 940 milyon dolara satın almıştır. Ancak Çin’in Deniz İpek Yolu’nda Avrupa ana merkezi (hub) olarak Pire Limanı’nı seçmiş olması dikkat çekmektedir.
Amaç, halihazırda güçlü bir şekilde var olan uluslararası kuruluşların yerini almak değil; ancak söz konusu uluslararası kuruluşlar ile Çin’in inisiyatifiyle oluşturulan kurumları Çin devletinin öncelikleriyle bütünleştirmektir.
Sonuç
Dünyanın en büyük döviz rezervlerine sahip Çin’in bazı ülkelerde tepki çeken agresif yatırımları, küresel ölçekte geliştirmek istediği imajını olumsuz etkilemektedir. Yapılan kamuoyu araştırmalarında Çin’in yumuşak güç konusunda Batı ülkelerinin oldukça uzağında yer aldığı gözlemlenmektedir. Çin’in statükocu bir güç mü yoksa revizyonist bir güç mü olduğu konusu ise hala önemli bir tartışma konusudur. Bu açıdan şunu söylemek mümkün olabilir: Çin; IMF, Dünya Bankası, BM gibi uluslararası çatı kuruluşları çıkarlarına uygun şekilde düzenlemeye çalışırken Şangay İşbirliği Örgütü, BRICS ve yukarıda ifade edilen fon kuruluşları gibi yeni kurumlarla bir değişim yaratma gayesindedir. Bu doğrultuda amaç, halihazırda güçlü bir şekilde var olan uluslararası kuruluşların yerini almak değil; ancak söz konusu uluslararası kuruluşlar ile Çin’in inisiyatifiyle oluşturulan kurumları Çin devletinin öncelikleriyle bütünleştirmektir.. Geçtiğimiz aylarda yapılan bir anayasa değişikliğiyle Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in ölene kadar görevde kalabilmesinin önü açılmıştı. Ancak Başkan Jinping’in yönetiminin ortaya koyduğu 21. yüzyılın en devasa girişiminin; ticaret ve teknoloji savaşları, siyasi yaptırımlar, iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan doğal afetler, jeopolitik gerilimler, Hong Kong’da yaşanan sosyal hareketler, şehir ve kırsal kesim arasındaki büyük ekonomik eşitsizlikler, yüksek kamu borcu, ülkenin yaşlanan nüfusu ve orta gelir tuzağı gibi riskler karşısında nasıl yönetileceğini ilerleyen yıllarda izleyeceğiz.
Asya bölgesinin Batı ülkelerine göre ekonomik küreselleşmeden ve e-ticaretin gelişmesinden daha fazla yararlandığı görülürken Asya Yüzyılı’nda Asya’daki gelişmeler, sadece Çin’in veya Hindistan’ın yükselişiyle bağdaştırılmamalıdır. Başta Endonezya, Malezya, Vietnam ve Singapur olmak üzere Güneydoğu Asya ülkeleri de daha rekabetçi bir ekonomik aktör olarak ortaya çıkmaktadır. Çin ise 2013’te tüm dünyaya duyurduğu BRI vizyonuyla, bu vizyonu tamamlayıcı politikalarıyla ve aynı zamanda güçlü devlet desteğiyle kapitalizm ilkelerini uygulayarak uzun dönemli stratejiler geliştirmektedir.