Amerikan başkanlık seçimlerine az bir süre kala yine sosyal/yeni medyanın tarafların ana mücadele alanı olduğunu görüyoruz. Tıpkı 2016’daki başkanlık seçimi gibi yalan haber (Fake News) kavramının yükselişiyle karşı karşıyayız ve yalan haber dalgasının seçimlerin sonucuna etki etmesinden endişe duyuluyor. Ulusal ve uluslararası pek çok araştırma ve akademik çalışma, günümüzde habere güvenin hedef kitle nazarında yok denecek kadar az olduğunu ortaya koyuyor. Post-Truth (Hakikat Ötesi) çağda insanlar artık haberlerin gerçek olup olmadığıyla pek de ilgilenmiyorlar, yalan haberler gerçeklerine kıyasla kat be kat daha fazla paylaşılıp etkili oluyor. Bunun sebeplerine ve Post-Truth çağına dair değerlendirmeler yapmaya çalışacağım ancak öncesinde haber kavramını biraz detaylandırmak istiyorum çünkü sosyal medyada paylaşılan her ileti, haber değildir.
Haber, Arapça kökenli bir kelimedir. İngilizcede news olarak tanımlanan haber; kuzey (North), doğu (East), batı (West), güney (South) sözcüklerinin baş harflerinden türemiştir. Bu bağlamda haberin her yönüyle ele alınması gereken evrensel ve kapsayıcı bir ileti olduğu açıktır. Haber; daha önce olmuş, olmakta olan veya gelecekte olacak her türlü olayın veya olgunun bir medya kuruluşu tarafından editoryal süzgeçten geçirilerek hedef kitlesine ulaştırılan iletidir. İnsanların bilmek isteyeceği ve merak edeceği her şey haber olarak değerlendirilebilir. Haberin iletilme amacı; toplumu olgular, olaylar veya kişiler hakkında bilgilendirmek, eğlendirmek veya eğitmektir. Haber bir olay değildir; olduktan sonra algılanabilen bir olgudur. Olayla özdeş değil, fakat olayın esas çerçevesi içinde tekrar kurulabilmesi hedefidir. Haberler, örtük anlamlara sahip öyküler olarak anlaşılabilir. Biliyoruz ki haberler ve bilgi, bu haberler ve bilgiye bir anlamsal tutarlılık sağlayan ve bunları organize eden anlamlı bir metine dönüştürülmedikçe özgün bir değer ifade etmezler. Bunlara anlamlı içerik kazandıran ve bir haberi şekillendiren şey ise çerçevedir.
Haber; daha önce olmuş, olmakta olan veya gelecekte olacak her türlü olayın veya olgunun bir medya kuruluşu tarafından editoryal süzgeçten geçirilerek hedef kitlesine ulaştırılan iletidir.
Haber merkezlerindeki haber üretim süreçlerinde bilginin enformasyona dönüştürülmesinde; kurumun haber değerleri, programın haber değerleri, haber değerlerine verilen öncelik, hedef kitlenin beklentileri, haber üreten kişinin kendi ideolojik değerleri, haber üreten kişinin eğitim, sınıf ve yetiştirilme tarzı gibi değişkenler etki gösterir. Bir enformasyonun haber haline gelebilmesi için birtakım unsurları içermesi gerekmektedir, aksi takdirde sadece düz bir metin olacaktır. Enformasyonun tasarlanma sürecinde bu unsurlar kullanılmaktadır. Bir haberin amacı kitleye bilgi vermek, eğitmek veya eğlendirmektir ve bu işlevlerini ancak unsurlarını içererek yerine getirebilir. Haberin içeriğinde olması gereken bu veriler, haberin unsurlarıdır ve 6N+1K olarak tanımlanan bu unsurlar; Ne?, Nerede?, Ne zaman?, Neden?, Nasıl?, Nereden? + Kim? sorularının yanıtlarını içerir.
Evrensel teorik ve pratik tanımlamaları olsa da haber kavramı her gazetecinin/habercinin etik ilkelerine, ideolojisine, değer yargılarına, kültürel kodlarına göre değişken olabilir. Öte yandan, haber kavramı her medya kuruluşunun yayın kimliği ve yayın politikasına göre de değişkendir. Bu noktada her medya kuruluşu hedef kitlesine hangi bilgiyi, ne ölçüde ve ne amaçla vereceğini belirler. Bu da haber kavramının değişkenliğinin temel sebeplerinden biridir. Aynı enformasyon farklı medya yapılarında birbirinden çok farklı nitelik ve amaçlarla haber olarak tasarlanıp aktarılabilmektedir.
Evrensel teorik ve pratik tanımlamaları olsa da haber kavramı her gazetecinin/habercinin etik ilkelerine, ideolojisine, değer yargılarına, kültürel kodlarına göre değişken olabilir.
Bir medya kuruluşunda neyin haber olup neyin haber olmadığı konusu, haber değeri (news value) kavramıyla tespit edilir ve uluslararası çapta bu konu üzerinde yapılan pek çok çalışmanın ışığında bazı haber değerleri kavramsal olarak ortaya koyulmuştur. Galtung ve Ruge’un 12 haber değeri en çok kabul edilendir ve buna göre bir enformasyonun haber olabilmesi için olayın süre olarak uygunluğu (Frequency), olayın büyüklüğü (Threshold), olayın açıklığı/anlaşılırlığı (Unambiguity), olayın anlamlılığı (Meaningfulness), olayın uyumu (Consonance), olayın beklenmedik oluşu (Unexpectedness), olayın sürekliliği (Continuity), kompozisyon (Composition), seçkin uluslara yapılan göndermeler (Reference to elite nations), seçkin kişilere yapılan göndermeler (Reference to elite people), kişilere yapılan göndermeler (Reference to persons), olumsuz olana yapılan göndermeler (Reference to something negative) değerlerini taşıması gerekmektedir.
Haberin bilimsel yönüne dair pek çok şey söylenebilir ama bu kadarından da anlaşılacağı üzere, haber ve habercilik ciddi bir iştir ve pek çok etik ve akademik tasarım süreçlerini içerir. Pekiyi, madem habercilik bu denli ciddi bir iş, neden bugün tüm dünyada hedef kitle habere ve habercilere artık güvenmiyor?
İletişim teknolojilerinin yükselişi, hedef kitleyi sadece ileti tüketicisi olmaktan çıkarıp birer ileti üreticisi ve aktarıcısı haline getirdi. İnternet mecrası habercilik bağlamında pek çok avantajı beraberinde getirmiş olsa da art niyetli kullanımlar ve suiistimallere de kapı araladığı yadsınamaz bir gerçek. İnternet haberciliğinin demokratik bir işlev göstermesinin yanında; yasadışı, gerçekdışı, basın meslek ilkelerine aykırı, kişisel hesaplaşmaların merkezinde olduğu operasyonel, sansasyonel ve asparagas yayıncılık ile kişilerin hak ve hürriyetlerine saldırı niteliği taşıyan pek çok yayının dolaşımda olduğu ortadadır. Böylesi bir enformasyon akını karşısında bireyler ve kitlelerin gerçekdışı veri bombardımanına maruz kalmasının toplumsal, sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik bağlamda pek çok negatif etkileri söz konusudur. Yeni iletişim teknolojileri yeterli gazetecilik bilgisi olmayan, kenar gazetecilik olarak da adlandırılan gazetecilik alanının kenarında çalışan yeni girişimcilerin ortaya çıkmasını sağladı.
İnternet gazetelerinin ve haber sitelerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, bu sitelerde yayımlanan haberlerin daha büyük bir kitleye ulaşması pek çok sebepten dolayı kaçınılmaz hale geldi. İnternetin haber mecralarına hedef kitleyi de interaktif bir iletişim olanağıyla dahil etmesi, profesyonel internet haber mecraları ve anaakım geleneksel medya sektörünü temelden etkiledi. Bu noktada ortaya çıkış ve gelişim süreçleri genelde bireysel kullanım veya dar çevrede arkadaşlık kurma üzerine yükselen sosyal/yeni medya mecraları, haber profesyonellerinin iştahını kabartan alanlar haline geldi. Sosyal/yeni medya ağlarının kolay kullanım imkanı sunması ve hedef kitleye ulaşmak için en kolay yolların başında gelmesi, medya dahil her sektörden kurumsal yapıların ve odakların bu mecralar üzerinde bilinirlik ve görünürlüklerini artırması telaşını da bearberinde getirdi. Bu durum zamanla haberin kalitesini ve gerçeklik algısını sıfırladı.
Kitlenin artık bir ileti üreticisi haline gelmesi, uluslararası sosyal medya şirketlerinin algoritmalarla medya ekolojisine müdahalesinin önünü açtı.
Kitlenin artık bir ileti üreticisi haline gelmesi, uluslararası sosyal medya şirketlerinin algoritmalarla medya ekolojisine müdahalesinin önünü açtı. Çeşitli amaçlar doğrultusunda üretilen algoritmalar aynı ideoloji, siyasi düşünce, sosyokültürel ve sosyoekonomik özelliklere sahip kitleleri bir araya getirerek sosyal medya üzerinden sanal türdeş topluluklar yaratıyor. Kendileriyle aynı şeyi düşünen, aynı duyguyu paylaşan, aynı şeye kızan, aynı şeye üzülen bireyleri izlemek sürekli bir pekişme hali ve mutlak haklılık hissi oluşturuyor ve insanları filtre balonları (Filter Bubbles) ve yankı odaları (Echo Chambers) içine hapsediyor.
Böylelikle; “gerçeklik” ve “inanma” algıları değişen kitleler kendileriyle aynı şeyleri düşünenlerin paylaştığı iletilerin içeriğini mutlak gerçek olarak kabul ediyorlar ve karşıt düşüncelere sahip olanlara kapılarını kapatıyorlar. Böylesi bir kutuplaşma elbette haberin gerçekliğinin önemini de ortadan kaldırıyor. Her bireyin günlük hayatın içinde gördüğü, duyduğu ve deneyimlediği her şeyi dilediği zaman dilediği yerde paylaşabilmesi Yurttaş Gazeteciliği kavramını ortaya çıkardı. Profesyonel gazeteci olmayan ve gazetecilik eğitimi almamış yurttaşların dilediği her şeyi herhangi bir editoryal kaygı gözetmeksizin paylaşması, demokratik bağlamda önemli bir kazanım olsa da zaman içerisinde dezenformasyon, manipülasyon, misenformasyon, nefret söylemi, ırkçılık, cinsiyetçi söylem gibi pek çok olumsuz etkiyi de beraberinde getirdi. Sosyal/yeni medya mecralarının iletişim kavramını ve hedef kitlenin okuma ve algılama biçimini değiştirmesiyle birlikte, profesyonel anlamda haber kavramı da değişim ve dönüşüme uğradı.
Burada üzerinde durmamız gereken kavram Post-Truth olgusudur. Post-Truth kavramı ilk kez 1992 yılında kullanılsa da İngiltere’deki Brexit ve özellikle de 2016 ABD başkanlık seçimleri sonrası bir hayli popüler oldu ve 2016 yılında Oxford Sözlükleri tarafından yılın sözcüğü olarak seçildi. Bunun temel sebebi, gerçeklerin geleneksel ve sosyal/yeni medya mecraları üzerinden manipüle edilerek yalan haberlerle sonuç odaklı çalışmalar yapılmasıydı. Post-Truth döneminde gerçeklerin bir önemi kalmadı ve her şey olgulardan öte, algılar üzerinden yürüyor.
Post-Truth sözcüğünün Türkçe çevirisi üzerine henüz bir uzlaşı bulunmuyor. Kavramın Türkçeleştirilmesi için “gerçeklik sonrası, “hakikat ötesi”, “hakikat sonrası”, “post gerçeklik”, “gerçek aşırı”, “post olgusal”, “gerçek ötesi” gibi öneriler bulunuyor. Bu durum, hem “post” ön ekinin, hem de “truth” sözcüğünün Türkçeleştirilmesinde çeşitli sorunlar yaşanmasından kaynaklanıyor. Post-Truth sözcüğündeki “post” ön eki, ekin normaldeki anlamını genişletiyor. Bu ön ek, sıradan kullanımında belirli bir durumun ya da olayın sonrasına gönderme yapar. Ancak Oxford Sözlükleri’nin altını çizdiği üzere, Post-Truth sözcüğünde “post” daha farklı bir görev üstleniyor. Anlamı genişletilmiş bu kullanımda “post” ön eki, ek olarak geldiği sözcüğün önemsizleştiği ya da alakasızlaştığı bir döneme işaret ediyor ve “truth” kavramının önemsizleştiği ya da alakasızlaştığı bir döneme ait olma anlamını taşıyor.
Post-Truth döneminin en büyük handikabı, kitlelerin gerçeklik algısı üzerinde bıraktığı kalıcı negatif etkilerdir. Yalan enformasyon bombardımanına, propagandaya ve algı yönetimine sürekli maruz kalan kitlelerin bir süre sonra gerçeklik algısının değişmesi kaçınılmazdır. Böylelikle haber okuma alışkanlıkları da değişmekte, yalan haber ve enformasyona olan ilgileri gerçek haber ve enformasyona olan ilgileri karşısında hayli yüksek bir seviyeye ulaşmaktadır. Bir tür hipergerçeklik yaşayan kitleler için bir haberin veya enformasyonun gerçekliği önemini yitirmektedir. Sosyal/yeni medya mecralarının özellikle dijital medya okuryazarlığı seviyesi düşük olan kitle üzerinde yarattığı en önemli etki, onları akılcı ve rasyonel çizgiden uzaklaştırıp duygusal bir okuma biçimine sürüklemesidir. Böylelikle; manipülatif iletilere maruz kaldıklarında, duygusal tepkiler ve okumalar onların gerçeklik algısında daha etkili oluyor.
Gerçeklerin renksizleştiği ve önemini yitirdiği Post-Truth döneminin yükselişinde, şüphesiz geleneksel medyanın demokratik işlevlerini yerine getirme noktasında içine düştüğü krizin payı büyüktür.
Geniş bir kitle, sosyal/yeni medyada gördüğü her iletiyi herhangi bir sorgulama yapmaksızın mutlak gerçek olarak kabul ediyor. Bazıları da iletileri gerçek kabul etmekle birlikte, kuşkucu bir bakışla zaman zaman bu gerçekliği sorguluyor. Bir kesim ise gördüğü ve maruz kaldığı hiçbir iletiyi gerçek olarak kabul etmiyor ve keskin bir muhalif bakış açısıyla medya iletilerini değerlendiriyor. Gerçeklerin renksizleştiği ve önemini yitirdiği Post-Truth döneminin yükselişinde, şüphesiz geleneksel medyanın demokratik işlevlerini yerine getirme noktasında içine düştüğü krizin payı büyüktür. Basının dördüncü kuvvet olarak tüm güç odaklarını halk adına bir kamu görevi duyarlılığıyla denetlemek gibi bir sorumluluğu vardır, ancak özellikle medyanın sahiplik yapısı bu mekanizmanın işlememesine engel oluyor. Geleneksel medyada tekelleşme olgusu, patronaj ile siyasi iktidarlar ve güç odakları arasında gelişen menfaat ilişkisi ve haberin ticari bir meta olarak görülmesi; basının demokratik işlevlerini örseleyen olguların başında geliyor.
Hakikat ötesi çağda en büyük problem gerçek ve yalan arasındaki çizginin belirsizleşmesi, belki de ortadan kalkmasıdır. Bu bağlamda gerçeğin mi, yoksa yalanın mı söyleneceği tamamen menfaat üzerinden tercih meselesi haline geldi. Böylelikle etik ve ahlaki kaygılar önemsizleşip değerini yitirdi. Post-Truth çağ artık yalan söylemenin fazlasıyla sıradanlaştığı ve kanıksandığı bir dönemi beraberinde getirdi. Duygusal perspektifle oluşan algıların rasyonel olgular karşısında açık ara bir üstünlüğü var. Artık insanlar gerçeklikle bağlarının kopması veya koparılmasından şikâyetçi değiller çünkü içine hapsoldukları filtre balonları ve yankı odalarının sanal hazzını yaşamayı tercih ediyorlar. Yalan olsa bile kendi türdeşleri arasında yayılan iletilerin mutlak gerçek olduğunu düşünüp veya yalan olduğunu bildikleri halde umursamıyorlar. Bu yalan düzeninin faturası kime kesilecek dersiniz? Yalan düzenini körükleyen aynı kitlelere…
Kaynakça
Savash Porghamrezaeieh, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi: Hakikat Ötesi(Post-Truth) Olgusunun Haberin Gerçeklik Algısına Etkisi: İstanbul’da Bir Saha Araştırması Örneği
Savash Porghamrezaeieh, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı Genel Gazetecilik Bilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi: Sosyal/Yeni Medyanın Haber Kavramına ve Kitlenin Haber Okuma Alışkanlıklarına Etkisi: İstanbul’da Bir Saha Araştırması Örneği
Aslan, K., (2003), Haberim Var! Örneklerle Haberin ABC’si, Anahtar Yayınları, İstanbul
Alpay, Y., (2017), Yalanın Siyaseti, Destek Yayınları, İstanbul
Galtung, J., Ruge, M., (1965), “The Structure of foreign news: The presentation of the Congo, Cuba and Cyprus crises in four Norwegian newspapers”, Journal of International Peace Research, Volume: 1
Heinonen A., (1999), Journalism in the Age of the Net. Changing Society, Changing Profession, Tampere University Press
Lewis, E., (2003), Teaching TV News, British Film Institute, London
Özer, Ö., (2012), Haberin Doğası: Gazetecilikte İdealler ve Sorunlar, Literatürk, Konya
Schneider, W., Raue, P., (2000), Gazetecinin El Kitabı, Konrad Adenauer Vakfı, Ankara
Savash Porgham
1985 yılında İran’ın Urumiye şehrinde doğdu. Türk, Kürt ve Arap kökleri olan bir ailenin mensubu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktora eğitimini İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalında tamamlamıştır.
“Şövalyelik Mesleği Gazeteciliğin Keskin Kılıcı: Haber” kitabının yazarlarından. “Şövalyelik Mesleği Gazeteciliğin Uzmanlık Alanları” kitabının bölüm yazarı. 2012 yılı Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler Araştırma/İnceleme Haberciliği ödülü sahibi. Ulusal ve Uluslararası basın mecralarında yayınlanmış haber, röportaj, makale ve çeviri çalışmaları bulunuyor.