Written by 23:00 Makaleler

Kamala Harris ve Micke Pence Münazarasına Bir Bakış: ABD’nin İran Politikası Yeniden Değişir Mi?

Savash Porgham yazdı.

ABD’de başkan yardımcılığına aday isimlerin yaptığı münazaraların üstünde genelde pek durulmaz çünkü müesses nizamın içerisinde başkanın kararlarına ve ülke yönetimine, en önemlisi de seçim sonucuna etki oranları düşük görülür ancak bu kez durum biraz farklı gibi duruyor. Özellikle demokrat aday Joe Biden’ın yardımcılığına aday olan Kamala Harris’i dikkatle izlemek gerekiyor. ABD’de başkan yardımcısı sadece başkanın ölümü halinde değil, hastalık dahil görevini yapamayacak olduğu durumlarda da başkanın tüm yetkilerini alır. Eğer 77 yaşındaki Joe Biden, ABD başkanı olarak seçilirse ABD’nin seçilen en yaşlı başkanı olacak. Bu noktada Biden’ın hem yaşı hem de olası sağlık durumu nedeniyle yardımcısı 55 yaşındaki Harris, ülke yönetiminde çok daha kilit roller üstlenebilir. Hatta ilerleyen süreçte ABD’nin ilk kadın cumhurbaşkanı olma ihtimali de doğabilir.

Anne tarafından Hint ve baba tarafından Jamaikalı olan Kamala Harris, ABD’nin ilk siyah ve Asyalı kadın başkan yardımcısı adayı olduğundan dikkatleri şimdiden üzerine çekmiş durumda. San Francisco bölge savcısı olduğunda da bu göreve gelen ilk siyah ve Asyalı kadındı. Daha önce Kaliforniya eyaletinin başsavcılığı görevinde de bulunmuş olan Harris, hukukçu kimliğiyle tanınan bir senatör. Kendisi aslında demokrat partiden başkan adayı olmak için başvurmuş olsa da ön seçimlerde istediği başarıyı yakalayamayınca Joe Biden lehine çekildi. Yani nihai hedefi aslında başkan yardımcısı olmak değil, ABD’ye başkan olmak. Tüm bu olgular gözetildiğinde Kamala Harris’in farklı konulardaki politik mevzisi ve değerlendirmeleri, standart bir başkan yardımcısından çok daha fazla önem kazanıyor. Kamala Harris ve Micke Pence, geçtiğimiz hafta 90 dakikalık bir münazara yaptılar. Münazarada Çin’le ilişkiler, iklim değişikliği meselesi, koronavirüsle mücadele ve ırkçılık gibi pek çok iç ve dış politika başlıkları tartışmaya açıldı.

Bu başlıklardan biri de tarafların İran politikasıydı ve ben özellikle bu başlık üzerinde durmak niyetindeyim. Cumhuriyetçiler İran’la ilişkiler ve nükleer mutabakatın devamı noktasında başından beri Demokratlardan çok daha şahinler ve aleyhte radikal mevzilere sahipler. Bu mevziler elbette başkan yardımcılığı adaylarının İran’a bakışlarına ve ortaya koydukları politikaya da yansıyor. Kamala Harris, İran bağlamında Trump’ın politikalarını eleştirip ABD’nin münzevi hale geldiğini söyledi. Konu İran ile 5+1 ülkeleri arasında 2015’te varılan nükleer mutabakata geldiğinde ise Harris, “ABD’nin nükleer mutabakattan çıkması yanlış bir karardı çünkü İran’ın nükleer madde rezervlerinin artmasına sebep olarak ABD’yi ve bölgeyi daha emniyetsiz bir hale getirdi. Biz dostlarımız ve müttefiklerimizle birlikte bu mutabakata girdik. ABD’nin silahlı gücü kadar sözünde durması da çok önemliydi ancak Trump bunu umursamadı ve ABD’nin dostlarına da ihanet etti” dedi.

Micke Pence ise İran’ın terörizmin en büyük hamisi olduğunu söyleyerek Trump’ın politikalarını savundu. Sözlerinin devamında nükleer mutabakatın mimarlarından olan Barack Obama ve yardımcısı Joe Biden’a yüklenerek “Biz ülkemize zarar verenlere karşı sağlam duruyoruz ama siz yeniden İran’la nükleer mutabakata girmekten bahsediyorsunuz. Bu mutabakatla birlikte Obama ve yardımcısı Biden döneminde böylesi bir ülkeye 1.8 milyar dolar para verildi ancak Trump’ın döneminde Bağdat’a ABD vatandaşlarını öldürmek için giden Kasım Süleymani öldürüldü” dedi.

Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran’ın Irak’taki ABD üssüne yaptığı füze saldırısını hatırlatan Kamala Harris, bu saldırının ABD askerlerinin beyin sarsıntısı geçirmelerine sebep olduğu halde Trump’ın bu yaralanmaları “sadece baş ağrısı” diyerek gizlediğini ve önemsiz göstermeye çalıştığını söyledi.

Başkan yardımcısı adaylarının söylemlerinden anlaşılacağı üzere, eğer Donald Trump yeniden ABD başkanı olarak seçilirse İran için işler çok daha kötü olacaktır çünkü Trump yeniden seçilmesini görev onayı olarak kabul edip İran’a yönelik baskıları daha da arttıracaktır. Trump’ın “yeniden seçilirsem İran hemen masaya oturur” söylemi ve giderayak İran’ın en büyük 18 bankasına ambargo uygulamaya başlaması da bu politikanın en önemli işareti çünkü İran’ın bankacılık sistemine bugüne kadarki en büyük darbeyi vurdu ve ekonomistlere göre Trump’ın İran’ın 18 bankasına birden ambargo uygulaması İran’ı küresel ekonomik sistemden tamamen koparabilir. Ancak eğer Joe Biden, ABD’nin yeni başkanı olarak seçilirse İran’la nükleer mutabakata dönüş süreci sancılı olsa da yeniden başlayabilir. Biden’ın dışında, yardımcısı Kamala Harris’in de bu konuda kolaylaştırıcı bir rol üstelenebileceğini münazarada İran’a dair ortaya koyduğu perspektiften anlamak mümkün. Ayrıca 5+1 ülkelerinin ABD dışındaki diğer üyelerinin pek çok probleme rağmen hala İran’la nükleer mutabakata bağlı kalmaya çalışması “demokrat başkan ve yardımcısını” yeniden nükleer mutabakata döndürmekte önemli bir ikna aparatı olabilir.

Bu duruma İran açısından bakıldığında, İran’ın Kasım Süleymani’nin öldürülmesine ve ağır ambargolara rağmen bugüne dek ABD’ye “açıklanabilir ve en az riski içeren” bir yanıt vermeyi seçtiğini ve ABD’yle tüm ipleri hala koparmadığını söylemek mümkün. Bunun en önemli sebebi İran devlet aklının farklı kanatların farklı mevzilerine rağmen, ABD başkanlık seçimlerinde Trump’ın bir daha seçilememesi ve Joe Biden gibi nükleer mutabakatın mimarlarından olan birinin yeni başkan olarak seçilmesi ihtimalini hesap etmesidir. ABD devletinin farklı bazı kanatlarının da hala İran’la nükleer mutabakatın devamından yana olduğu düşünüldüğünde, İran’ın sırf Trump’a cevap vermek adına ABD’yle ipleri topyekûn koparabilecek hamleler yapmayı istemesi bu noktada rasyonel gözükmüyor. Öte taraftan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 14 Ekim’de yaptığı açıklamada “Hz. Peygamber ve 12 imamın hayatına bakmak lazım. Onların hem saldırı hem savunma politikaları, hem kazandığı hem de kaybettiği savaşlar vardı. Hz.Peygamberin barış anlaşmaları savaşlarından çoktur. Onlar, halkın çoğunluğunun sesine kulak verip barışı seçmişlerdir” demesi, ABD seçimlerine günler kala bir hayli önemli. Burada Ruhani, İran halkının ABD’yle savaştan değil de mutabakattan yana olduğunu söyleyerek hem içerideki radikallere hem de ABD’ye bir mesaj veriyor. Böylelikle İran’ın, demokrat aday Joe Biden’ın yeniden seçilme ihtimalini gözeterek “yeniden anlaşma veya müzakere masasına oturma ihtimali” mesajını verdiği söylenebilir.

ABD müesses nizamının belirli bir dış politikası olduğu ve başkanlar değişse de bu politikaların temelden değişmeyeceği savına inanmayanlardanım çünkü Obama’ın ikinci döneminde uygulanan İran politikasının Trump’ın seçilmesiyle birlikte nasıl 360 derece değiştiğine ve taban tabana zıt bir hale dönüştüğüne şahit olduk. Yani yine değişebilir. Kasım ayından sonra kimin ABD başkanı olarak seçileceği, ülkenin İran politikasının da kaderini belirleyecek. Eğer Joe Biden seçilirse ABD’nin bundan sonraki İran politikasında Kamala Harris’in de etkisini göreceğiz.


Savash Porgham

1985 yılında İran’ın Urumiye şehrinde doğdu. Türk, Kürt ve Arap kökleri olan bir ailenin mensubu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktora eğitimini İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalında tamamlamıştır.

“Şövalyelik Mesleği Gazeteciliğin Keskin Kılıcı: Haber” kitabının yazarlarından. “Şövalyelik Mesleği Gazeteciliğin Uzmanlık Alanları” kitabının bölüm yazarı. 2012 yılı Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler Araştırma/İnceleme Haberciliği ödülü sahibi. Ulusal ve Uluslararası basın mecralarında yayınlanmış haber, röportaj, makale ve çeviri çalışmaları bulunuyor.

(Visited 525 times, 1 visits today)
Close