Written by 16:28 Makaleler

Fethullahçıların “Son” Umudu

Ekin Bayur yazdı.

Geçtiğimiz aylarda sosyal medya görünürlüğü dikkat çekici bir biçimde artan Fethullahçıların eskisi kadar tepki görmediği ortada. Özellikle AKP hükümetini “2013 öncesi” ve “2013 sonrası” diye ayırarak yapılan analizler, karşılaştırmalar ve sonucunda 2013 öncesinin daha “iyi” olmasını Fethullahçıların yönetimde aktif rol almasına bağlayan tweetlerin oldukça artması da önemli bir soruna işaret ediyor.

2016 yılından bu yana gerek hükümet gerek toplum nezdinde “üzerine konuşulmayarak” çözüldüğü zannedilen ve göz ardı edilen Fethullahçı sorunu, AKP sonrası dönemin sıkça konuşulmaya başlanmasıyla birlikte tekrar gün yüzüne çıktı. Emre Uslu, Cevheri Güven, Said Sefa gibi Fethullahçıların gittikçe artan etkileşimleri, hatta kendini Kemalist tanımlayan birçok çevre tarafından da yorumlarının sıkı bir şekilde takip edilmesi oldukça büyük bir sorun teşkil ediyor. Bunu elbette ki sadece toplumsal unutkanlıkla açıklamak ve gelinen nokta ile stratejik yaklaşımları göz ardı etmek, aynı hatayı beşinci belki onuncu kez yapmaya yol açıyor.

Özellikle 2019’da AKP’nin büyükşehir belediyelerini kaybetmesiyle başlayan bu süreci, KHK platformları ve KHKlılardan ayrı tutuyorum. Hukuki bir mücadele zeminine oturan KHK tartışması uzun süredir devam etmekte. Özellikle çıplak arama, gözaltında işkence gibi birçok solcunun aşina olduğu uygulamaların gündeme gelmesi ve bu tartışmalarda muhalefetin hükümetin karşısında konumlanması, gerçekten Fethullahçılara bir zeytin dalı mıydı yoksa “ne olursa olsun adalet” anlayışının mı göstergesiydi, bunu zaman gösterecek.

Neden Şimdi?

2019’dan bu yana Fethullahçıların artan sosyal medya görünürlüğü bize aslında çok şey anlatıyor. Son iki yıldır açık bir şekilde güç kaybeden; ülkenin gidişatından çok, iç kavgalarının derdine düşmüş bir parti için rüzgar tersine dönmüş durumda. AKP herhangi bir krizi, gerek mülteci gerek iklim gerek ekonomi, yönetme kapasitesi olmadığını her yeni gündemde tekrar kanıtlarken; isteyerek veya istemsiz bir şekilde AKP sonrası dönem de tartışılmaya başlanmış oldu. 20 küsur yıllık iktidarın ardından oluşacak “power vacuum” da oldukça büyük olacak. Bu boşluğu doldurmak için sırada bekleyenlerden biri de tabii ki Fethullahçılar.

20 küsur yıllık iktidarın ardından oluşacak “power vacuum” da oldukça büyük olacak. Bu boşluğu doldurmak için sırada bekleyenlerden biri de tabii ki Fethullahçılar.

Özellikle örgütün üst düzey ve örgüt içi aktif üyelerinin yurt dışına kaçmış olması, düşünülenin aksine bu boşluk için yapılan hazırlıkları kolaylaştırıyor ve hızlandırıyor. Çok ayrıntıya girmeden, Fethullahçıların 2000’lerin başından bu yana kurduğu “diyalog ağı” ABD ve AB’den birçok oluşumu kapsıyor. Dinler arası diyalog oluşturarak dinler arası ve mezhepler arası kavgayı bitirmeyi amaçladığını savunan bu grubun Müslüman ayağı da Fethullahçılar. Türkiye’de hükümetle yaşadıkları sorunlar ve darbe girişimi ise bu ağ ile ilişkilerini sarsmak bir yana güçlendirdi. Özellikle AB’de birçok araştırma merkezinde, üniversitelerde, sivil toplum örgütlerinde, kurdukları derneklerin de desteklendiği bir çevrede aynı şekilde çalışmaya devam ediyorlar[i]. Her ne kadar örgütün temeli sarsılsa ve Türkiye’deki organize hali dağılmış olsa da yurt dışındaki çalışmaları aynı hızda devam etmekte.

Taktikler ve Sonuçlar

Hal böyleyken Fethullahçıların vazgeçeceğini ve Türkiye’de yeniden organize olmak istemeyeceğini düşünmek oldukça naif kalıyor. Emre Uslu gibi karakterlerin sürekli olarak 2013 öncesi Türkiye’ye atıfları[ii] ve muhalefet yapma şekillerinin döneme göre şekillenmesi ile Türkiye’de aktif oldukları dönemde sebep oldukları hak ihlallerinin bir anda karşısına dikilmeleri birçok insanı etkilemeye başladı. Açılım sürecinde dahi Kürtlerin taleplerini desteklemediğini her şekilde belli eden Fethullah Gülen’in[iii] darbe girişimi sonrası yurt dışı Kürt diasporasına yaklaşması ve belirli konularda diasporayla birlik olması bir örnek olabilir. Bunun dışında Ergenekon-Balyoz’un faillerinden Mehmet Baransu’ya destek tweetleri sıralayan Said Sefa, Cevheri Güven gibi isimlerin milyon takipçili ve karikatürize edilmiş “Kemalist teyze”lere hitap eden yorumları ve bu teyzelerden medet umması da aslında örgütün omurga problemini tekrar ortaya çıkarıyor.

Gelecek günlerde bu sosyal medya propagandasının artarak devam edeceği belli. Son birkaç yıldır yurt dışında yaptıkları projeler ve etkinliklerle uluslararası sivil toplumda saygınlığını ve “tolere edilebilir İslami grup” algısını genişletip güçlendirmeye çalıştıklarını göz önünde bulundurursak, benzeri taktiklerin Türkiye’de de izleneceğini düşünmek abartı olmaz.  AKP karşıtı temelsiz muhalefet ve nostaljiye ağıt şeklinde ilerleyen bu süreç, Türkiye’de aktif siyaset yapan siyasal İslamcı partiler tarafından da zaman zaman izlenen bir taktik ve yer yer başarılı oluyor. Muhalefetin niteliğinin niceliğine göre arka planda kaldığı bu dönemde, muhalefeti “kimin” yaptığı da haliyle eskisi kadar önemsenmeyen bir durum haline geldi.

Muhalefetin niteliğinin niceliğine göre arka planda kaldığı bu dönemde, muhalefeti “kimin” yaptığı da haliyle eskisi kadar önemsenmeyen bir durum haline geldi.

Bu kapsayıcı muhalefet anlayışının izlenmesinin bir sebebi de Türkiye’de aktif muhalefetin toplumu tatmin etmediğinin görülmesi. Yurt dışından çektiği YouTube videolarında hükümete cesurca karşı koyan gazeteciler elbette birçok kişiye etkileyici geliyor. Bu gazeteciler bir yandan “hem inançlı hem demokrat” olma durumunu 2002-2013 tarihleri arasına yerleştiriyor ancak AKP’den soyutlayarak bu durumu kendi varlıklarına bağlıyorlar, diğer yandan ise hem muhalefete hem muhafazakar seçmene “AKP’nin en iyi alternatifi benim” mesajını vermeyi hedefliyorlar. Muhafazakar seçmene verilen bu mesajın, en azından AKP’ye yakın kesimlerde çok büyük bir karşılığının olduğunu düşünmemekle birlikte; aynı mesajın muhalefet için sonuçları olabileceği kanaatindeyim. En yüksek ihtimali olan ve hepimizi düşündürmesi gereken sonuç ise olası bir iş birliği hali.

Muhalefet, kendini AKP sonrası döneme hazırlarken ya da en azından bunu amaçladığı zamanlarda Fethullahçılarla ilgili açık ve net bir yorum yapmayı tercih etmiyor. Gündemin daha çok ekonomi, iklim, mülteciler ve genel yönetim krizi olmasının da etkisi çok büyük. Yine de bizim sürekli olarak sormamız gereken soru “Olası bir AKP iktidarının bitişi halinde, Fethullahçılar ile işbirliği yapacak mısınız?” olmalı. Gündem yoğunluğunun yarattığı toplumsal unutkanlıktan yararlanılarak ülkenin bir başka çukura çekilmesine engel olunmalı. Zaten Fethullahçılar’dan boşalan yeri dolduran cemaatlerin yarattığı sorunlar halihazırda ortadayken kendine açacağı yeni alanı; bu cemaatleri yok ederek değil, başka aktörleri sistem dışına iterek elde edecek bir örgüte karşı durmak ve böyle bir iş birliği olmamasını talep etmek hepimizin temel hakkı ve sorumluluğu. Diğer cemaatlerin devlet kurumlarından nasıl elimine edileceğini planlamak gerekirken, AKP hükümeti tarafından bazıları kayrılmış, bazılarının ise nasıl yargılandığı dahi belli olmayan ve birçok üyesinin tekrar yargılanması gereken bir grubun geleceğimizde olup olmayacağını düşünmek zorunda kalmamalıyız.

Kendine açacağı yeni alanı; bu cemaatleri yok ederek değil, başka aktörleri sistem dışına iterek elde edecek bir örgüte karşı durmak ve böyle bir iş birliği olmamasını talep etmek hepimizin temel hakkı ve sorumluluğu.


[i]Örn: Bir AB projesi olan The CommUnity Project’in bir bileşeni de Dialogue Platform. Kendini “A platform for Hizmet-inspired dialogue organisations in Europe” (Hizmet’ten ilham alan Avrupa diyalog organizasyonları için bir platform) olarak tanımlıyor.  http://dialogueplatform.eu/

Örn2: Stockholm Üniversitesi Center for Intercultural Dialogue (Kültürlerarası Diyalog Merkezi) bünyesinde FETÖ’den ihraç akademisyenler barındırmakta.

[ii] https://twitter.com/EmreUslu/status/1399408429492490245?s=20

[iii] https://www.evrensel.net/yazi/70493/gulenin-aciklamalari-ve-cozum-sureci

(Visited 3.859 times, 1 visits today)
Close