Written by 08:00 Eleştiri

Kadın, İş Gücü ve Patriyarka

Esmanur Tohumcu yazdı.

Feminizm, kendi içinde çeşitli ayrımları ve karşıtlıkları bir arada tutan bir teori olarak aydınlanmacı, liberal, kültürel, radikal, marksist ve sosyalist gibi birçok alanda varlık göstermektedir. Hepsinin ortak amacı, kadının yüzyıllar süren ezilmişliğine dikkat çekmek ve eleştirel bir çözüm sunmak olsa da her akım gibi kendi içinde birbirine karşı eleştiriler de barındırmaktadır. Bu yazımda kadın, iş gücü ve patriyarka kavramları üzerine derin analizlerde bulunmuş olan; marksist ve radikal feminizm akımlarına hem eleştiri hem de yeni bir yaklaşım sunan sosyalist feminist Heidi Hartmann’ın fikirlerinden faydalanacağım.

Hartmann, kadınların iş gücü piyasasındaki ikincil konumlarını ev emeği ile ilişkilendirir. Ona göre kadın, ev ve iş arasında bir kıskaçtadır. Her iki tarafta da varlığı, önemli bir ortak özellik barındırır; ikincil konumu. Peki bu ikincil konum nedir? İkincil konum, kapitalist piyasanın muhatap aldığı iki cinsten birisini daha üst konumda kabul etmesi, diğer cinsi ise birçok dezavantajla bir başına bırakmasıdır. Piyasa bu sonuca varmadan önce kadın ve çocuk işçilerin yarattığı iş gücü fazlası ücretlerde düşüşe sebep olmaktadır. Hartmann’a göre kapitalizm bu durumda patriyarkanın temsilcisi olan erkeği karşısında bulmuş ve onunla anlaşmaya varmıştır. Bu anlaşma, aile ödeneği üzerinden erkeğin maaşının artışını öngörmektedir ve dolayısıyla onun aile içindeki konumunu yükselterek kadını her iki alanda da ikincil konuma yerleştirir. Daha düşük ücrete mahkum edilen kadın kendisine ve çocuklarına bakacak kadar gelir elde edemez hale gelir. Bu noktadan sonra kadının kendisini aileye mecbur ve bağımlı bulması, kendi ayakları üzerinde durabilme imkanından mahrum kalması, yoğun emek sarf etse de emeğinin görünmez kılınması ve en nihayetinde iş gücü piyasasından vazgeçmesi çok olasıdır. İş gücü piyasasından vazgeçmeyen kadın için de eve ‘ekmek’ getiren kişinin -emeğin ücret değeri oranlandığında- ağırlıklı olarak erkek olması, patriyarkal normları kuvvetlendirmiş ve kadının sırtına yüklenen yükleri artırmıştır. Sonuçta kadın iş gücü piyasasında erkekle eşit olamamış ve piyasa da ev içi sorumlulukların kadına ait olduğunu kabul etmiştir. Heidi Hartmann bunu ‘çifte yük’ olarak kabul eder.[1] ‘Peki bu düzenin yararı kimedir?’ sorusunu sorduğumuzda Hartmann, ‘kapitalistler ile kocalar ve babalar olarak evde hizmet alan erkekler’ diye cevaplandırır.[2]

Kapitalistler ile erkekleri ortak zeminde buluşturan ise zaten kapitalizmin doğduğu zeminin ataerki zemini olması ve ataerkinin kapitalizmi kendisine zorunlu kılmasıdır. Patriyarkanın maddi temeli ise erkekler arasındaki karşılılıklı bağımlılık ve dayanışmaya dayanır. Bu dayanışma sayesinde erkekler kadınların iş gücü üzerinde kontrol sağlar.[3] Bu kontrol ise önümüze kapitalizm ile patriyarka arasındaki anlaşmayı getirir: aile ücreti. Hartmann’a göre “kadınlar yalnızca ‘ucuz rakip’ değildi, aynı zamanda çalışan kadınlar, onların ‘iki efendiye iyi hizmet edemeyecek’ eşleriydi.[4]” Kadına ev içi sorumluluklar yükleyen patriyarka ile kapitalizmin temsilcileri böylece ortak bir noktaya vardılar; kadının emeğinin erkek tarafından denetlenmesi. Erkek, potansiyelini doğrudan ve eksiksiz dökebilme lüksünü zorla edinmiş cins olarak kadının üzerindeki çifte yük ile doğru performansı sağlayamayacağını görerek erkeğe ‘aile ücreti’ adı altında yüksek maaş verilmesini ve kadının daha çok ev içi üretime yönlendirilmesini talep etmiştir. Buradan doğan ücret farklılaşması ise patriyarkanın kadın iş gücü üzerindeki kontrolü için büyük bir öneme sahiptir artık.[5] Kadın ise kendisini geçindirmekte zorlandığı gibi çocuklarına yeterli bakıma erişimi için kendisini döngüsel bir şekilde erkeğe bağımlı halde bulacaktır. Başlangıçta, özellikle liberal feministlerde, kadının iş gücüne katılımı ile cinsiyet farklarının yok edilmesi yönündeki ümitleri yeşerten kapitalizm, en nihayetinde kadının eşitsizliğini derinleştirmiş ve yüklerini katlayarak ağırlaştırmıştır. Bu noktada kadın daima alt tabakada kalmaya ve tahakküm altında tutulmaya zorlanan cins olarak varlık göstermektedir. Kadınlar kapitalizm yıkılsa dahi bu eşitsiz düzenden kurtulmak için erkeklere güvenmemelidir zira erkekler statülerinden -daha önce herhangi bir sistemde vazgeçmedikleri gibi- yeni bir sistemde de vazgeçmeyeceklerdir. Dolayısıyla kadın şunu idrak etmelidir ki erkeklerin kaybedecek çok şeyleri vardır, kadınların ise zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur.[6]

Hartmann, H., 1992, ‘’Marksizm ve Feminizmin Mutsuz Evliliği: Daha İleri Bir Birlikteliğe Doğru’’, içinde Kadının Görünmeyen Emeği, der. Sarvan, G., & Tura, N., Kardelen Yayınları, İstanbul.


[1] Hartmann, H., 1992, ‘’Marksizm ve Feminizmin Mutsuz Evliliği: Daha İleri Bir Birlikteliğe Doğru’’, içinde Kadının Görünmeyen Emeği, der. Sarvan, G., & Tura, N., Kardelen Yayınları, İstanbul, s.3.

[2] Hartmann, H., 1992, ‘’Marksizm ve Feminizmin Mutsuz Evliliği: Daha İleri Bir Birlikteliğe Doğru’’, içinde Kadının Görünmeyen Emeği, der. Sarvan, G., & Tura, N., Kardelen Yayınları, İstanbul, s.6.

[3] Hartmann, H., 1992, ‘’Marksizm ve Feminizmin Mutsuz Evliliği: Daha İleri Bir Birlikteliğe Doğru’’, içinde Kadının Görünmeyen Emeği, der. Sarvan, G., & Tura, N., Kardelen Yayınları, İstanbul, s.13.

[4] Hartmann, H., 1992, ‘’Marksizm ve Feminizmin Mutsuz Evliliği: Daha İleri Bir Birlikteliğe Doğru’’, içinde Kadının Görünmeyen Emeği, der. Sarvan, G., & Tura, N., Kardelen Yayınları, İstanbul, s.15.

[5] Hartmann, H., 1992, ‘’Marksizm ve Feminizmin Mutsuz Evliliği: Daha İleri Bir Birlikteliğe Doğru’’, içinde Kadının Görünmeyen Emeği, der. Sarvan, G., & Tura, N., Kardelen Yayınları, İstanbul, s.19.

[6] Hartmann, H., 1992, ‘’Marksizm ve Feminizmin Mutsuz Evliliği: Daha İleri Bir Birlikteliğe Doğru’’, içinde Kadının Görünmeyen Emeği, der. Sarvan, G., & Tura, N., Kardelen Yayınları, İstanbul, s.24.

(Visited 640 times, 1 visits today)
Close