Written by 00:51 Makaleler

İran’ın Son Reformist Cumhurbaşkanı Hatemi ve Önündeki Engeller

Gizem Aslantepe yazdı…

Hedeflerini yükselen neoliberalizm çerçevesinde belirleyen Hatemi’nin devrimden bu yana yani belirgin bir çözülmenin yaşandığı 90’lı yıllardan beri kullandığı kilit kavramlar “özgürlük”, “demokrasi”, “adil yargılanma hakkı”, “siyasal katılım”, “sivil toplum”, “çoğulculuk”, “modernleşme” ve “diyalog” oldu. Devletin toplumsal meselelerde değişen duruşu ekonomiye de sirayet etti ve büyük bir dönüşüm başladı. Bu dönüşümün en belirgin hamlesi özelleştirmelerdi. Hatemi de selefi Rafsancani gibi STK’lara ödenek sağlamaya devam etti. Bu anlamda İran devleti Rafsancani döneminden itibaren devrimci-teokratik yapısını bir kenara koyarak akademisyen Kave İhsani’nin deyimiyle neoliberal-kapitalist bir duruş sergilemeye başladı. Ekonomide büyüme kaydedilirken demokratikleşme aracı olarak görülen STK’lar da hiç olmadığı kadar önemli hale geldi.

Bu yolla kolektif bilinç tazelenirken çok sayıda işçi, öğrenci ve kadın örgütü ortaya çıktı. Liberalizmin bir gereği olan çok sesliliğin ve demokrasi kültürünün yerleşmesi adına önemli adımlar olarak nitelendirebileceğimiz bu hamleler eş zamanlı olarak devlet içerisindeki güçlü muhafazakar kanadın kendine yakın hareketleri ekonomik olarak resmi bir şekilde desteklemesini sağladı. Bunda artan petrol fiyatları da etkili oldu zira Körfez Savaşı’ndan sonra petrolün varil fiyatı artış göstermiş bu da İran’a yaramıştı. Mali refah sağlanmaya çalışılırken gittikçe güç kazanan devlet destekli bazı STK’lar adeta birer paralel yapı haline gelerek devletin vatandaşlarına sağlamakla mükellef olduğu hizmetleri üstlendi. Her türlü altyapı çalışmaları, sağlık ve eğitim alanında yürütülmesi gereken faaliyetler bu STK’lar aracılığıyla halka sunulur oldu. GSMH artarken emek pazarındaki işsiz sayısı da günden güne artış gösterdi. Bu siyasi duruş; orta sınıf, öğrenciler ve özellikle kadın hareketleri tarafından eleştirildi.

Sözgelimi bu dönemde Hatemi’nin hareket alanını kısıtlayan en etkili güçlerden biri muhafazakâr STK’lar oldu.  Mustazafın (Ezilenler) Vakfı, Bonyad Canbazan (Fedakârlar, İran-Irak Savaşı’na katılanlar) Vakfı, Bonyad Şehid (Şehitler Vakfı), Ayetullah Humeyni Komitesi, Militan Ruhaniler Birliği, İslam Koalisyonu Topluluğu, Cuma İmamları İdaresi gibi yapılar reform hareketlerini “İslam’a karşı” hareketler olarak nitelendirip adeta özerk birer yapı formunda vatandaşa hizmet vermeye devam etti.

Hatemi’nin hareket alanını kısıtlayan bir diğer unsur ise İran’ın siyasal yapısıydı. Seçilmeksizin başa geçen ve Humeyni’nin adeta anayasanın bekçiliğini yapmakla görevlendirdiği Anayasayı Koruyucular Konseyi (Şura-ye Negahbân-ı Kanun-i Esasi) reformist Cumhurbaşkanının önündeki en büyük engeldi. Bu yapılanmadan ötürü herhangi bir aday veya yasa tasarısı İslam’ın şartlarına uygun görülmeyerek veto edilebiliyor ve Cumhurbaşkanlığı makamı rahatlıkla işlevsiz hale getirilebiliyordu.

Hatemi’nin kişiliği de bu siyasal arenayı müdahaleye açık bir alan haline getiriyordu. Siyasetin böylesine kaygan bir zeminde yapıldığı İran’da olaylar karşısında verdiği tepkiler, uyguladığı politikalar, yaptığı çağrılar ve daima korumaya çalıştığı barışçıl tavrı onun manevra kabiliyetini kısıtlayan başlıca özellikleri oldu.

Hatemi’nin İktidara Gelişi

Eski Başbakan Mir Hüseyin Musavi’nin 1997 seçimlerinde aday olmaması, Hatemi’nin İslami İrşad ve Kültür Bakanlığı’ndan Cumhurbaşkanlığına uzanan bu yolculuğunda önemli bir gelişme olarak düşünülebilir. Musavi’nin muhafazakârların baskısı ile aday olmaması Rafsancani yanlılarının, sol kanadın ve diğer muhafazakârların Hatemi üzerinde birleşmesini sağladı. Bu kararda onun Muhafazakâr Din Adamları Birliği’nin eski bir üyesi olmasının da etkisi vardı. Fakat rakibi Ali Ekber Natık Nuri hem meclis başkanı hem de Hamaney’in gözdesi idi. Buna rağmen Hatemi başarılı bir seçim süreci geçirdi. Ayrıca Tahran Belediye Başkanı Gulamhüseyin Kerbasçi’nin de desteğini arkasına alması etkili oldu. Hatta Kerbasçi’nin seçim kampanyasını yürütürken adeta bir siyasi parti gibi hareket ettiklerini ve bu harekette Kum İlim Havzası’ndan birçok genç mollanın yer aldığını ifade etmesi de büyük yankı yarattı. Hatemi’nin dini çevrelerde belli bir saygınlığı vardı zira soyu Tabatabai’ler, Musavi’ler ve Ruhani’ler gibi büyük ve köklü ailelere dayanıyordu ayrıca Humeyni ile de akrabalığı vardı. Eşi ise İmam Musa Sadr’ın yeğeniydi.

Hatemi’nin bakanlık görevinde bulunduğu sırada sansürü gevşetmesi, Tahran Üniversitesi’nde Batı siyasal düşüncesi ile ilgili dersler vermesi ve radikalizmi eleştirerek diyalog çağrılarında bulunması ve herhangi bir zümreye bağlı olmadan bağımsız bir aday olarak ortaya çıkması, 1979 Devrimi sonrası siyasi olarak ilk kez halkın yeniden mobilize olmasını ve bunun bir sonucu olarak seçimlere yüksek oranda katılım göstermesini sağladı. Devrimin aksine kitle bu kez yalnızca ekonomik değil siyasal, sosyal ve kültürel bir değişimi arzu etmekteydi. Hatemi desteği kırsalda değil kentte bulmuştu. Fakat bu mobilizasyon yeteri kadar iyi idare edilemedi.

Bunda Hatemi’nin kişiliğinin, devrim mirası siyasi yapılanmanın ve kitlelerin hayal kırıklığının etkisi büyüktü. Hatemi sadece yürüttüğü politikalar ile değil sahip olduğu karakter nedeniyle de beklentiyi yükseltmişti. Gerçekleştirmek istediği reformlar çerçevesinde davranıyor ve siyasi ilişkilerini bu zeminde kuruyordu. Bu da başlangıçta halk nezdinde samimi bir lider olarak algılanmasını kolaylaştırmıştı. Buna örnek olarak İslami İrşad ve Kültür Bakanlığı yaptığı sırada hükümetin baskıcı politikalarını gerekçe göstererek görevinden istifa etmesi ve kendisine önerilen Vatikan Büyükelçiliğini dahi reddetmesi gösterilebilir. Fakat beklentiyi bu kadar yükselten ve aşağıda anlatılacağı üzere İran siyasal hayatında birçok demokratik gelişmeyi peşi sıra gerçekleştiren Hatemi, iki dönem üst üste cumhurbaşkanı seçilmesine rağmen kendisine oy veren kesimleri küstürdü ve kalıcı bir değişim sağlayamadı.

Hatemi’nin Reform Çabaları

Şah dönemi sosyal sınıflar arasında gittikçe açılan makas, “devrim” fikrinin hayata geçirilmesi ile daralacak ve vatandaşlar “eşit” bir statüye kavuşacaklardı. Fakat devrim sürecinde ve hemen ertesinde vücuda getirilen yapıların gittikçe radikalleşmesi, velayet-i fakihin tek otorite haline gelmesi, ABD başta olmak üzere Batı karşıtlığının ve Irak ile girişilen savaşın ekonomiye darbe üstüne darbe indirmesi arzu edilen refahı getirmedi ve halk her anlamda zor günler geçirmeye devam etti. Özellikle hizipleşmenin en yoğun yaşandığı dönemde Humeyni’nin arabuluculuk faaliyetleri yetersiz kaldı. Devrim amacından saparak kendi çocuklarını yemeye başladı. Bunu birçok baskın, tutuklama, ev hapsi ve idam cezası izledi. Her açıdan yorgun bir halk için beklenen umut 1997 senesinde doğdu.

Muhsin Milani’nin bir makalesinde “Cinderella candidate” olarak bahsettiği bu kişi, oyların 20 milyonundan fazlasını alarak halkın %69’unu kendisine inandırmayı başarmıştı. Bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerine göre katılım %30 artarak %80’i buldu. Modern orta sınıf, kentli işçi ve birçok öğrenci kolektifi sonraları kendilerine Hordad adını veren bu reformist hareketi ve hareketin güler yüzlü lideri Hatemi’yi destekledi. Bu aşamada Hatemi verdiği sözlerden birini tutarak muhafazakârlar üzerinde kurduğu baskı ile yerel seçimlerin tekrarlanmasını sağladı. Cumhurbaşkanlığından iki yıl sonra (1999) yapılan yerel seçimlerde de reformistler açık ara önde geldi. 2000 ve 2001 yıllarında arka arka yapılan Meclis ve ikinci cumhurbaşkanlığı seçimlerini de büyük bir fark ile kazanarak yerlerini sağlamlaştırdılar. Böylece Rafsancani gibi üst üste iki kez Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturma fırsatı yakalayan Hatemi hem yüksek katılımlı yerel/meclis seçimleri ile halkı karar alma süreçlerine dahil etmiş hem de bu yolla muhafazakârların belediye meclislerindeki gücünü kırmıştı.

Fakat ikinci Cumhurbaşkanlığı döneminde gözden kaçırılmaması gereken şey, halkın bu kez büyük bir değişim beklentisi ile sandığa gitmemesidir. Muhafazakârların 1997-2001 yılları arasındaki eylemleri karşısında Hatemi’nin pasif direnişe geçmesi ve reformlarının kalıcılığını sağlayamaması halkın kendisine olan inancında bir kırılma yarattı. İkinci kez zafer kazanan Hatemi için öncekinden çok daha düşük katılımlı bir seçim gerçekleşti.

Fakat yine de Cumhurbaşkanlıkları döneminde artan petrol gelirinin de getirmiş olduğu ekonomik rahatlama ile altyapı faaliyetleri hızlandırıldı, toplum sağlığına ve eğitimine öncelik verildi ve okuma yazma oranı arttırıldı, üniversiteye giden gençlerin ve özellikle kadınların sayısında hızla artış görüldü, “recm” gibi fiziksel cezaların yürürlükten kaldırılması sağlandı, tutukluluk ve gözaltı süreçlerinde yapılabilecek her türlü insan hakkı ihlalinin önüne geçildi (resmi olarak), sansür gevşetildi ve reformist Hordad ve Müşakerat (Katılım Gazetesi, Hatemi’nin kardeşi tarafından kuruldu) Gazeteleri yayın hayatına başladı, dış politikada devrimden bu yana kullanılan ötekileştirici dilden vazgeçilerek diyalog çağrısı yapıldı. Mecliste sayısı artan liberal milletvekilleri süreç boyunca İslami anayasanın sınırlarını zorladı; evlenme yaşı 15’e yükseltildi, mahkemede kadınların tanıklıkları kabul edildi…

Peki, reformlar farklı alanlara sirayet edebildi mi ya da kalıcı olmayı başarabildi mi?  

Muhafazakârlar Sahnede

Bu süre zarfında muhafazakâr tabanda müthiş bir kırılma yaşansa da kemik kitle varlığını korumayı başardı. Aynı kitle reformistleri İran siyasal tarihinden hızla silmenin yollarını arıyordu. Ayetullah Abdul Kasım Gazali ve Ayetullah Abdullah Cevad Amuli gibi isimler İslam fıkhı ile örtüşmeyen bu hareketlerden duydukları rahatsızlıkları açıkça dile getiren isimler oldular. Ulemanın büyük bir kısmı demokrasinin Batı menşeili bir kavram olmasına binaen İslam devriminin ahlaki temelini sarstığını düşünüyordu. Reformistleri İslam’a uygun davranmamakla suçlayıp halkı harekete geçirme istekleri bir süre sonra yerini daha planlı siyasi eylemlere bıraktı. İran İstihbarat Bakanlığının kurucusu reformist Said Haccariyan, radikal muhafazakâr bir genç tarafından suikasta uğradı ve aldığı darbe sonucu konuşma yetisini uzun bir süreliğine kaybetti. Diğer kurban seçim süresince Hatemi’ye büyük destek veren belediye başkanı Kerbasçi oldu. Kerbasçi yolsuzluk suçlamaları ile tutuklandı. Böylece son derece başarılı ve popüler bir figür de alaşağı edilmiş oldu. Bu gözdağı yetmedi ve Meclisteki muhafazakâr sağın korkulu rüyası reformist İçişleri Bakanı Abdullah Nuri (aynı zamanda kendisi Muntazari’ye de destek olmuştu) görevinden azledildi. Bütün bunlar olup biterken Yargı Erki Başkanı ultra muhafazakâr Ayetullah Muhammed Yezdi idi.

Ardından yaşanan süreçte velayet-i fakih kuramını eleştiren aktivist din adamı ve akademisyen Muhsin Kediver tutuklandı. Yine önde gelen reformistlerden Abbas Abdi, Muhsin Sazegara ve araştırmacı-gazeteciler Ekber Genci ve İmadeddin Baghi de hapis cezasına çarptırılanlar arasındaydı. Aktivist profesör Haşim Ağaceri de “dini değerlere hakaret ve rejime karşı propaganda yürütme” suçlamaları ile önce idamla yargılandı ardından yapılan protesto gösterileri nedeniyle hapis cezasına çarptırıldı.

Ne olduysa temmuz ayındaki öğrenci ayaklanmasından sonra oldu. Şeffaflık, demokratik yönetim ve siyasi suçluların serbest bırakılması gibi talepleri olan öğrenciler güvenlik güçlerinin orantısız şiddetine maruz kaldı. Kaldıkları yurt odalarına kadar girilerek eşyalarına zarar verildi. Bu olay diğer şehirlerdeki öğrencilerin de harekete geçmesine sebep oldu ve protestolar büyüdü. Öğrencilerin birçoğu tutuklandı, haklarında 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezası istendi. Öğrenciler Hatemi’yi yaşananlar karşısında pasif kalmakla suçladı. Nitekim haksız sayılmazlardı. Kontrol, İçişleri Bakanı’nda değil Devrim Muhafızları ve Besic gibi organlarındaydı.

Ayrıca bu dönem muhalif basın büyük oranda bastırıldı. Abrahamian’ın deyimiyle adeta bir “basın katliamı” yaşandı ve birçok reformist gazete ve dergiyi bünyesinde barından Hordad Basın kapatıldı. Bu gazetelerden biri de  Hayat-e-Nou (Yeni Düzen) Gazetesi idi. Son sayısında yayınlanan bir karikatürde Amerika’nın 32. Başkanı Franklin D. Roosevelt’in baş parmağıyla ezmeye çalıştığı Yüce Mahkeme yargıcının birçokları tarafından Humeyni’ye benzetilmesi rejim taraftarlarının da protesto gösterileri düzenlemesine neden oldu.

Muhafazakârların karşı atağı ve Hatemi’nin olaylar karşısındaki “cılız kınamaları” toplumun bir kesiminin heyecanını kırmış ve sandığa gitmesine engel olmuştu. 1997 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinden farklı olarak bu kez halkın büyük bir değişim hayali yoktu, Hatemi’nin gelinen noktada en liberal aday olacağının bilincindeydiler. Katılım önceki seçime oranla daha düşük seyretse de Hatemi yine ezici bir çoğunlukla zaferi göğüsledi. Fakat bu sefer daha uzun ve meşakkatli bir yol onu bekliyordu. Göreve gelir gelmez meclis ve yargı erki arasında anlaşmazlıklar başladı, Uzmanlar Meclisi’nin de açık bir müdahalesi vardı. 2004 Meclis seçimlerinde reformist adayların %44’ünün adaylığı düşürüldü. Bu bir önceki meclis seçimlerinde yasaklı olan aday sayısının 4 katına işaret ediyordu. 2003 yerel seçimlerinde de çoğunluk muhafazakârlara aitti. Muhafazakârlar bu zaferleri 2005 Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile taçlandırdılar.

Elbette bu seçimlerde etkili olan bir diğer faktör de Amerikan Başkanı Bush’un İran’ı şeytan ekseni içerisinde gördüğünü açıklamasıydı. Muhafazakârların güvenlik kaygısı ile yaptığı çağrılar halkta karşılık buldu. Süreç, Ortadoğu ülkelerinde iç politika ile dış politikanın ne kadar iç içe olduğunu bir kez daha göstermişti. Güvende olmadığını düşünen bir kesim sandığa gidip kendisine yakın otoriteye sığınmayı tercih ederken iki dönemin sonunda belirgin bir başarı elde edemeyen orta sınıf seçimleri boykot etmeye karar verdi.

Reformizm Dirilir mi?

Hatemi’nin iki dönem yaptığı Cumhurbaşkanlığı görevine üçüncü kez talip olması kadar seçime birkaç ay kala yarıştan çekilmesi de birçok komplo teorisine konu oldu. Hatta Pakistan Başbakanı Benazir Butto gibi seçimlere birkaç ay kala suikasta uğrayacağı dahi söylentiler arasına girmişti. Nihayetinde koltuğunu radikal muhafazakâr Mahmud Ahmedinejad’a bırakan Hatemi, 2005 yılından bu yana zaman zaman yaptığı açıklamalarla gündeme gelmekte ve İranlı yetkilileri eleştirmeye devam etmektedir. Bu nedenle 2009 genel seçimlerinde Yeşil Hareket’in yanında yer alan ve reformculara açıktan destek veren Hatemi’nin hala dahi İran’daki gazetelerde fotoğraflarının yayınlanması yasaktır. 

Bundan sonra belki de en görünür olduğu dönem 2013 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçim süreci olmuştur. Ruhani’nin reformcu kanada göz kırpması, reformist aday Muhammed Rıza Arif’in, Hatemi’nin tavsiyesi üzerine adaylıktan çekilmesini sağladı. Böylece Ruhani hem Hatemi’nin hem de Rafsancani’nin desteğini alarak büyük bir avantaj elde etmiş oldu.

Geçtiğimiz senelerde Hatemi’nin göreve gelmesinde pay sahibi olduğu Ruhani hükümetine de eleştiriler yönelttiği görüldü. Bu eleştiriler belirli bir tabandan yoksundu. Bu tabanın yoksunluğunu 2009’dan bu yana yapılan protesto gösterilerinde görmek mümkün. 2017 yılının Aralık ayında ekonomik kaygılarla eylemlerine başlayan orta sınıfın ve öğrencilerin ilk talebi daha “demokratik” bir yönetim yahut daha fazla “özgürlük” değildi. Protestoların fitili ekonominin bozulması, geçim kaygısı, işsizlik ve devlet sübvansiyonlarının kesilmesi gibi nedenlerle ateşlenmişti. Bu yıl patlak veren protestoların zemininde ise hükümetin son dönemdeki sorumsuz davranışları ve özellikle Ukrayna uçağının düşürülmesi gibi sebepler yatıyordu. Bu sorumsuzluğa gittikçe bozulan ekonomi ve artan işsizlik de eklendi. Bu sefer protestoların aktörü kentli işsizler ve muhafazakâr orta sınıf olmuştu. Dolayısıyla 2009’dan bu yana halk protestolarda reformist kaygılarla hareket etmedi.

Gelinen noktada Hatemi’nin bir çıkışı da geçtiğimiz hafta yaşandı. Hatemi 2018 ve 2019 yıllarında olduğu gibi hükümetin yapısal reformlara ihtiyacı olduğunu yineledi. Fakat bu tavsiyelerini ve uyarılarını bu kez bir video kaydı yayınlayarak duyurdu. Konuşmasına İslam tarihinden örnekler vererek başlayan eski Cumhurbaşkanının Emeviler’i işaret ederek dinî diktatörlüğe vurgu yapması önemli bir benzetme olarak görüldü. Bunun yanı sıra Covid-19 salgınını ve gittikçe ağırlaşan ABD yaptırımlarını da göz önüne alarak ülkenin genel gidişatı ve ekonomik durumu ile ilgili de açıklamalarda bulunan Hatemi; dış politikada arzu edilen barışçıl ortamın sağlanamadığını, toplumsal tabakalaşmanın arttığını, sermayedarların bu süreçte güç kaybettiğini ve bunların doğal bir sonucu olarak başta orta sınıf olmak üzere halkın büyük bir kesiminde giderek memnuniyetsizliğin arttığını belirtti. Bu memnuniyetsizliğin bir süre sonra şiddet eylemlerine dönüşebileceği uyarısında bulundu. Konuşmalarını siyasi tutukluların serbest bırakılması gerektiğini tekrarlayarak bitiren Hatemi’nin bu sözleri ne anlamaya geliyordu?

Bu noktada Nevşin Mengü’nün Duvar’da yayınlanan son yazısına katılmadığımı belirtmek isterim. Hatemi’ye devlet eliyle açıklama yaptırıldığını yahut bu tarz “güvenlik kaygısı” taşıyan açıklamalara bile isteye imkân verildiğini düşünmüyorum. Bunu devletin iç politikadaki hamlelerine meşruiyet kazandırma çabası olarak okumak da doğru olmayacaktır. Zira içeriyi konsolide etmek ya da daha otoriter adımlar atmak için ne Ruhani Hükümeti’nin ne Devrim Muhafızları Ordusu’nun ne de Dinî Lider Ali Hamaney’in Hatemi’yi kullanmasına gerek var. Kaldı ki Hatemi öngörülemeyecek bir şey söylemiyor aksine 2009’dan bu yana halkın memnuniyetsizliğini dile getirmek için başvurduğu yöntemlerden birine, protesto hakkına işaret ediyor ki İran halkı da bu hakkı sonuna kadar kullanabilme rüştünü ispatlamış bir halk.

Öte yandan Hatemi’nin bu söylemlerinde reformistleri diriltmek gibi bir kaygı taşıdığını da düşünmüyorum. Hem Hatemi hem de Yeşil Hareket, reform hareketinin onulmaz bir yara aldığının bilincinde. Reform hareketi ancak kendi içinde bir dönüşüm geçirerek canlanabilir. Bu da gerçeklikten uzak idealist politikalarla değil, direkt olarak siyasal yapıyı dönüştürmeyi/gevşetmeyi hedefleyen bir hareket ile mümkün olacaktır. Hatemi’nin bu konuşmaları belirttiğim dönüşümün gerçekleşmesi için şu haliyle oldukça yetersiz görünmektedir.

Kaynakça

Brian Murphy, “What the President is After?” , Associated Press.

(https://iranian.com/Satire/Cartoon/2003/January/protest.html?site=archive)

Ervand Abrahamian, “Modern İran Tarihi”, çev. Dilek Şendil, Türkiye İş Bankası Yay., 5. Basım, İstanbul, 2018.

Euronews Persian, Mohammad Hatami Mardom Nârazi ve Na Omid Hastand; Negeran Sikl-i Huşunet der Keşver Hestem, 10 Mayıs 2020. (https://per.euronews.com/2020/05/10/mohammad-khatami-s-warning-about-the-situation-in-iran-and-the-spread-of-violence)

Fariba Adelkhah, “Being Modern in Iran”, translated from the French by Jonathan Derrick, Hurst & Co. (Publishers) Ltd., 1999.

Ghoncheh Tazmini, “KHATAMI’S IRAN The Islamic Republic and the Turbulent Path to Reform”, I.B.Tauris Publishers, London and New York 2009.

Milani M.M., Reform and Resistance in the Islamic Republic of Iran. In: Esposito J.L., Ramazani R.K. (eds) Iran at the Crossroads. Palgrave Macmillan, New York, 2001.

Nevşin Mengü, “Too little, too late for Iran”, Duvar English, 13 Mayıs 2020. (https://www.duvarenglish.com/columns/2020/05/13/too-little-too-late-for-iran/)

Sami Oğuz & Ruşen Çakır, “Hatemi’nin İranı”, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000.

(Visited 962 times, 1 visits today)
Close