Written by 23:14 Çeviri

Hong Kong Ne Zaman Normale Dönecek? Aslında Geri Dönülebilecek Bir “Normal” Yok.

Ekin Bayur, Hong Kong Free Press’te yayımlanan “When will Hong Kong get back to normal? There is no ‘normal’ to get back to” başlıklı makaleyi çevirdi.

Stephen Vines

Olaylar ne zaman normale dönecek? Bu soru çok sık soruluyor, ancak asıl soru ‘normal’in ne anlama geldiği ve geçmişe dönmenin gerçekten istenip istenmediği.

Artık sokaklarda protestocular olmadığı takdirde her şeyin Haziran 2019’dan önceki haline döneceği düşünülüyorsa, ‘normal’ olarak adlandırılana asla ulaşılamayacağı da güvenle tahmin edilebilir.

Hükümetin meşruiyetine ve yeterliliğine olan güvenin zarar gördüğü ve tarafsız kolluk kuvvetleri olan polise duyulan güvenin tehlikeli seviyelere düştüğü bir yerde normale nasıl geri dönülebilir?

Hong Kong’un geleceği hakkındaki farklı düşünceler yüzünden aileler ve yaşam boyu süren dostluklar parçalandı. Toplum büyük ölçüde mavi ve sarı kamplara bölündü. Belki de en çarpıcı olan – kapsayıcı genellemeler çok güvenilir olmasa da – nesillerin arasında artık bir uçurum olması.

Bu durumda, ‘normal’in ne anlama geldiğini anlamak zor. Örneğin, polisin protestolardan önceki dönemde kendisine duyulan güveni yeniden kazanacağı anlamına mı geliyor? Hatta mavi veya sarı kamplarda olduğu tespit edilen işletmelerin, siyasi kaygılardan bağımsız olarak patronajı geri kazanacağı anlamına mı geliyor?

Bu soruların cevabı net bir şekilde “hayır” ve bunun bir süre daha böyle olması muhtemel.

Cevap vermesi zor olan ise, protesto hareketinin başarılı olup olmayacağı ya da sınırları içinde kendisine meydan okuyan muhalefete öfkelenen acımasız bir diktatörlük tarafından ezilip ezilmeyeceği sorusudur.

Şiddetli bir baskı olacağı korkusunun azalmasına rağmen, son birkaç gün içinde Halk Kurtuluş Ordusu Hong Kong garnizonuna halka açık bir tatbikat emri veren Pekin hükümeti tarafından bu korku canlı tutuluyor.

Çin yanlısı kampın fanatik üyelerinin dışında hiç kimse protestoların kanlı bir sonla bitmesini istemiyor. Yine de, halihazırda devam etmekte olan protestocuların kitlesel toplanmaları, acil durum güçlerinin daha sert müdahaleleri ve geri kalanı uzun süreli bir duraklamaya neden olabilir.

Daha iyimser olursak bir tür müzakere olabilir, ancak bu seçenek Hong Kong’un sözde yöneticisi (CENO) Carrie Lam görevde kalırken pek olası değil. Bir tür anlaşmaya varılsa dahi muhakkak birçok insanı memnun etmeyecektir.

Başka bir deyişle, protestocular artık sokaklarda olmasalar bile yeni ‘normal’in, toplumdaki büyük çalkantılarla çok şeyin değişebileceğinin görüldüğü bir belirsizlik durumu olması muhtemeldir.

Geçen yıl başlayan protestolar, hoşnutsuzluktan doğan mobilizasyonun, sadece pratik olarak her bölgede değil; aynı zamanda çalışma hayatının her kesiminde ve sürekli hatırlatıldığımız üzere okulların, üniversitelerin hemen hemen her yerinde görüldüğü yeni bir sivil toplum biçimi yarattı.

Sivil toplumun gerçekten de “zamanımızın devrimi”ni geçirdiğini söylemek abartı olmaz. İletişim ağları kuruldu, farkındalık arttı ve merkezinde Hong Kong’a inatçı bir bağlılık olan yeni bir topluluk anlayışı yaratıldı.

Bu, Pekin’deki zor adamların yok olmasını istediği şekilde basitçe dile getirilemez ya da bu harekete onların istediği gibi boyun eğdirilemez. Bu nedenle hareket, kalan dört talep karşılanmadan durma noktasına gelse dahi, protestolar dikkate değer ve kalıcı bir şey başardı.

Korkunç “İade Kanunu”nu durdurdular ve biraz saçma olan Ulusal Marş Yasası’nı tesadüfen raydan çıkardılar. Daha temelde hareket, liderlere ihtiyaç duymadan kendi hakkını savunma kabiliyeti gösterdi, vatandaşların birleştirilebildiğini ve devletin yol gösterici eline ihtiyaç duymadan birbirlerinden sorumlu olmaya istekli olduklarını gösteren bir toplum oluşmasını sağladı.

Hareketin kalıcı bir şekilde bir simgesi haline gelen marş, ‘Hong Kong’a Zafer’in de dediği gibi: insanlar şafak vaktini getirdi, Hong Kong’u kurtardı ve ortak bir nefesle zamanımızın devriminin gelişini ilan etti-

“İnsanlar şimdi ve her zaman hüküm sürsün, gururlu ve özgür olsun
Muhteşem Hong Kong’a”

Kim hiçbir şeye ulaşılamadığını ve hiçbir şeyin değişmediğini söylüyor?


Ekin Bayur

1995’te İstanbul’da doğdu. 2019’da Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Sabancı Üniversitesi Çatışma Analizi ve Çözümü yüksek lisans programında öğrenimine devam etmektedir.

Çatışma, Ortadoğu, feminizm ve din üzerine çalışmakta olup Gergedan Dergi’de bu alanlarda yazılar yazmaktadır.

(Visited 169 times, 1 visits today)
Close