Written by 23:13 Eleştiri

Bir Normatif Milliyetçilik Örneği Olarak Deli Yürek Dizisi

Ozan Tok yazdı…

Milliyetçilikte Tanım Sorunu ve Türk Milliyetçiliği

Milliyetçilik, tanımından ziyade unsurları üzerinden var edilebilecek bir siyasi kurum olarak düşünülebilir. Bir kurum olarak milliyetçiliğin tanımının içinde yer alan kendine özgülük, siyasi yapılar hakkında milliyetçilik üzerinden gerçekleştirilebilecek anlamlı bir analizi zorlaştırır. Nitekim milliyetçiliği kurum olarak bir yere oturtabilmek için onlarca çalışmanın yapıldığını da vurgulamak gerekir. Öyle ki kurumun siyasi dinamizmini ekonomik dönüşümden hareketle gerçekleştirdiğini iddia eden çoğunluğu Marksist milliyetçilik kuramları olmakla birlikte milliyetçilik kuramları arasında en fazla rağbet görenlerinin kurumu siyasi veya kültürel temelde açıklayanlar olduğunu da belirtmek gerekiyor[i].

Bu kuramlardan milliyetçiliği siyasi veya kültürel dönüşüm üzerinden açıklayanların Türkiye’deki çeşitli milliyetçilik tipleri için daha uygun olduğunu düşünüyorum. Bu yazının konusu ilgili kuramların Türkiye’deki milliyetçilik tipleri üzerine uygulanması olmadığı için konuya teorik temel bulunması bakımından ilgili kuramları sıralamak da doğru olmayabilir. Ancak milliyetçiliği siyasi dönüşüm üzerinden açıklayan kurumlardan Breuilly’ninkine müracaat etmek Türkiye’deki milliyetçilik tipolojileri bakımından önemli bir fikir de verebilir. Breuilly’e göre bir fikrin milliyetçi olarak kabul edilebilmesi için üç özelliğinin bulunması gerekir. Milliyetçi olan toplumsal grubun ayırt edilmesine yardımcı olarak kültürel veya siyasi özelliklerinin mevcudiyeti, bu milletin çıkarlarının diğerlerinden üstün olduğu fikri ve bu milletin bağımsız olma isteği ve iddiası[ii].

Breuilly, Türk milliyetçiliğini ulus-devletleşme amacı taşıyan ve o tarihte (ulus) devlet olmayan bir siyasi yapıya (Osmanlı İmparatorluğu’na) yönelmiş reformcu bir milliyetçilik olarak değerlendirir

Esasen tarihçi olan Breuilly’nin milliyetçiliği siyasi bir hareket olarak değerlendirmesine olanak veren son öncülün, Türk milliyetçiliğinin güncel hâli bakımından söz konusu olması düşünülemez. Zaten kendisinin de Türk milliyetçiliği olarak nitelendirdiği husus pekâlâ tarihsel sürecin bir ürünüdür. Breuilly’ye göre Türk milliyetçiliği kendisinin ortaya koyduğu modele göre önemli bir tipoloji oluşturur. Breuilly, Türk milliyetçiliğini ulus-devletleşme amacı taşıyan ve o tarihte (ulus) devlet olmayan bir siyasi yapıya (Osmanlı İmparatorluğu’na) yönelmiş reformcu bir milliyetçilik olarak değerlendirir[iii]. Gerçekten de Türk milliyetçiliğinin çıkış noktası itibariyle bu fikir oldukça kıymetli olsa gerektir. Bu yorum çıkış noktası itibariyle kısmen de olsa Türk milliyetçiliğinin liberal bir perspektiften değerlendirilmesine de olanak sağlayabilir. Zira yöneldiği siyasi yapı bir ulus devlet olmamakla, Türk milliyetçiliği en azından teorik olarak (eşit) vatandaşlık inşa edebilecek bir kabiliyete sahiptir.

Ancak başlı başına Breuilly’nin milliyetçilik modeli, güncel Türk milliyetçiliğini ve hatta güncel diğer milliyetçilikleri de açıklamaya yetmeyebilir. Zira bu model, (ulus) olmayan bir siyasi yapıya yönelmiş ve ayrılıkçı bir karakter taşıyan Sırp milliyetçiliğinin çıkış noktasını tarihsel süreci içerisinde harikulade şekilde saptar; fakat bu milliyetçi hareketin başarıya ulaşmasının üzerinden yüz yıllık bir süre geçmesine rağmen neden ilgili coğrafyada Sırp Milletinin varlığına yönelik vurgunun bu denli kuvvetli olduğunu açıklayamaz. Benzer bir soru şüphesiz Türk milliyetçiliği için de sorulabilir. Breuilly’nin modeli üzerinden Türk milliyetçiliğinin oluşumu belki de tam anlamıyla izah edilebilir. Ancak 2000’li yıllarda Türk milliyetçiliğinin geçirdiği evrim bu model üzerinden açıklanamaz. Dolayısıyla başka milliyetçilik türlerinde olduğu gibi Türk milliyetçiliği için de yalnızca tarihsel bir açıklama getiren model tam anlamıyla kapsayıcı olamayacaktır.

Evrensel düşünce imkânı, bir fikrin milliyetçi olup olmadığının tespitinde önemli bir ölçüt olarak görülebilir. Bu sebeple gerek siyasi gerekse de sosyal alanda kimi zaman görülen “yerlilik” vurgusu, elbette bunun yoğunluğuna göre, ilgili siyasi veya sosyal tahayyülün de milliyetçi olduğunu gösterebilecektir.

Breuilly’nin modeli kapsayıcılık konusunda sınırlı olsa da kanaatimce, milliyetçilik için hem zaman hem de coğrafya itibariyle evrensel bir tanım yapılmasına olanak sağlayan kriterler de içermektedir. Gerçekten de Breuilly’nin bir fikri milliyetçi olarak değerlendirirken tesis ettiği üç kriterden ikisi milliyetçiliği en azından kavram düzeyinde inşa etmeye yeterlidir. O hâlde bir fikrin milliyetçi olarak addedilebilmesi için bir siyasi, toplumsal veya kültürel geçmişe atıf yapması ve bu milli grubun çıkarlarının diğerlerinden daha üstün olduğu düşüncesinin varlığı gerekmektedir. Kanaatimce bu unsurlara gerek siyasi gerekse de kültürel anlamda evrensel düşünceden yoksunluk da eklenmelidir. Evrensel düşünce imkânı, bir fikrin milliyetçi olup olmadığının tespitinde önemli bir ölçüt olarak görülebilir. Bu sebeple gerek siyasi gerekse de sosyal alanda kimi zaman görülen “yerlilik” vurgusu, elbette bunun yoğunluğuna göre, ilgili siyasi veya sosyal tahayyülün de milliyetçi olduğunu gösterebilecektir. Bu önerme, özellikle güncel siyasi tartışmaların geldiği nokta itibariyle önem taşımaktadır. İktisadi tarafı bir yana, siyasi ve sosyal tahayyüllerin gerçek geriliminin küreselleşme ve yerlileşme arasında olduğu düşünüldüğünde, yerlilik vurgusunun ölçüt olma kabiliyetine anlam vermek kolaylaşabilir.

Siyasetin Çöküşü ve Miroğlu Karakterinin Normatif Milliyetçiliği

Yusuf Miroğlu, Deli Yürek dizisinde Kenan İmirzalıoğlu tarafından canlandırılan ve dizinin gösterime girdiği tarihlerde yirmili yaşlarında olan bir karakterdir. Karakter özelinde yaratılan ahlaki persona, karaktere atfen dizinin isminin de Deli Yürek olarak belirlenmesine vesile olmuş gibidir. Karakter, o yıllarda toplumsal bir sorun olarak görülen mafya benzeri kurumlarla neredeyse tek başına verdiği mücadele ile ülke çapında zaman zaman tanınır hâle gelir. Bunun dışında karakterin birazdan değinilecek başkaca özellikleri de onun eylem pratiğini, geniş kitlelerce kabul edilebilir hâle getirdiği gibi yöneltilebilecek eleştirileri de entelektüel çevreye sincisi hapseder.

Dizi, hiçbir şekilde politik olarak değerlendirilemeyecekse de dizideki politik tüm öğeler, Türk sağı ve solunun yaygın kesimlerinde kabul gören evrensel karşıtı fikirlerden müteşekkildir.

Miroğlu, dizinin çeşitli bölümlerinde karşılaştığı karakterle olan diyaloglarında siyasi tahayyülünü de ifşa eder. Dizi, hiçbir şekilde politik olarak değerlendirilemeyecekse de dizideki politik tüm öğeler, Türk sağı ve solunun yaygın kesimlerinde kabul gören evrensel karşıtı fikirlerden müteşekkildir. Örneğin açık bir şekilde kötülenen devletin içinde hukuka aykırı şekilde oluşturulmuş olan birimler, mutlaka dış güçlere hizmet eden ve onlar tarafından desteklenen birimlerdir. Ülkenin geri kalmışlığı, zaman zaman atıf yapılan Kürt sorunu, dizide somutlaştırılmayan dış güçlerin ürünü olarak ortaya çıkar. Mafya benzeri yapılarla fantastik bir mücadeleye girişen Miroğlu, bir uluslararası ilişkiler ve siyaset stratejisi dâhisi olarak zaman zaman bu dış güçlerin yerli işbirlikçilerine karşı da amansız bir savaş verir. Entelektüel derinliği olan hiçbir politik unsura atıf yapılmasa da Miroğlu’nun eylem pratiği, onu keskin bir anti-emperyalist yapar. Ancak bu anti-emperyalist politik çizgi, Miroğlu’nun siyasi tahayyülü özelinde, yerli unsurların evrensel unsurlara katı biçimde öncelenmesi sonucunu da beraberinde getirir. Tam da burada folklorik unsurları taşıyan bir eski zaman anlatıcısı kuşçu karakteri belirir. Kuşçu, Miroğlu’nun mahallesinde kuşlarıyla yaşayan, kuşlarını beslediği terasta taze çayı ve bilgeliğiyle bilinen bir karakterdir. Kuşçu, tatlı dili ve misafirperverliği sayesinde gerek Miroğlu’nun gerekse de diğer mahalle sakinlerinin akıl danıştığı bir bilge adam olarak ortaya çıkar. Bu bilge adam, Miroğlu’nun ethosunun inşasında ve bazı eylemlerinin ahlaki sınırlarının tespitinde de rol oynar.

Miroğlu, bir uluslararası ilişkiler ve siyaset stratejisi dâhisi olarak zaman zaman bu dış güçlerin yerli işbirlikçilerine karşı da amansız bir savaş verir.

Dizinin ilk bölümlerinde Miroğlu karakterinin, daha sonra kendisine tabi olacak iki arkadaşına salık verdiği yasalar bütünü, karakterin diğer eylemleriyle de birleştiğinde geniş kitlelerce benimsenmesinde herhangi bir insani veya politik sakınca görülmeyen milliyetçiliğini, yani normatif milliyetçiliğini inşa etmede büyük öneme sahiptir. İzleyicide gerçeklik algısını ortadan kaldıracak derecede iddialı olan bu Miroğlu ethosu, karaktere bahşettiği aşkınlıkla, yasalarının ve eylem pratiğinin toplumsal kabulüne hatta iktisabına olanak sağlar. Miroğlu’nun ethosunu oluşturan yasaları şunlardır:

1.Sizin alem dediğiniz bitirim dünyasının bütün raconlarını şu andan itibaren tedavülden kaldırıyorum. Ayrıca racon kelimesinin telaffuz edilmesini dahi yasaklıyorum.
2. Açlıktan nefesiniz koksa dahi benden başka hiç kimseden hiçbir ad altında para istemeyeceksiniz. 3. Gazozuna tavla oynamak dâhil hiçbir zaman kumar oynamayacaksınız.
4. Nefsi müdafaa hariç hiçbir şekilde silah kullanmayacaksınız.
5. Uyuşturucu, kadın ticareti, tahsilatçılık, korumacılık, değnekçilik, arabuluculuk, arazi yağması, park ağalığı, ihale tezgâhı gibi işlere bulaşmış bütün tanıdıklarınızla şu andan itibaren selamı sabahı keseceksiniz.
6. Bu alemde polis, asker, bürokrat, siyasetçi dostunuz da olmayacak düşmanınız da.
7. Hiçbir durumda hiç kimseye yalan söylemeyeceksiniz…

Karakterin, yaygın toplum kesimleri tarafından kabul görecek bu yasaları kendisinin kurmakta olduğu oluşumu keskin biçimde mafya benzeri kurumlardan ayırdığı gibi eylemlerinin de insani ve ahlaki sınırlarını belirler. İlginç olan karakterin gerek zikrettiği yasalarda gerekse de eylemlerinde devlet kurumlarıyla bir arada hareket etme isteğinin var olmamasıdır. Bu yön, karakteri mistik bir halk kahramanına dönüştürmeye müsait olduğu gibi milliyetçiliğinin de normatifleşmesine katkıda bulunur. Zira Miroğlu karakteri, devlet kurumlarıyla arasında bir sınır koymakla, milliyetçiliği toplumsallaştırmak suretiyle normalleştirir. Bu mesafe, aynı zamanda milliyetçiliğinin içerisinden ideolojiyi de önemli ölçüde koparır. Artık toplumsal alana sıkıştırılmaya çalışılan ve ideolojiden arındırılmış bir milliyetçilik söz konusudur.

Nasıl ki Miroğlu, ideolojisini ethosuyla birleştirerek bunu herkes tarafından kabulü mümkün ve zorunlu bir hâle yani normatif hâle getirdiyse, milliyetçilik de yerel değerlere yaptığı vurguyla siyasi alandan kendisini soyutlayıp sosyal alana nüfuz etmektedir.

Miroğlu karakterinin Deli Yürek dizisi üzerinden bu öğelerle ortaya çıkışı ve yayınlandığı dönemde izleyici tarafından diziye gösterilen teveccühün, Türkiye toplumsalının siyasi ve hatta sosyal tahayyülüyle doğrudan doğruya bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Burjuva demokrasisinin siyasi liberalizm vurgusunun, ki her ne kadar bunun çoğunlukla samimi olduğunu düşünsem de, Sovyet blokuna karşı çok etkili bir politik silah olarak kullanıldığını unutmamak gerekir. Hâlbuki Sovyet blokunun seksenli yılların sonunda çözülmesiyle bu siyasi liberalizm vurgusunun yoğunluğunun azaldığı rahatlıkla ifade edilebilir. Bununla birlikte çoğunlukla evrensel bir ideoloji olan Marksizm’in menfi siyasi pratikler sebebiyle o dönem itibariyle iflâs noktasına gelerek hegemonyasını neredeyse tamamen yitirdiği de bir gerçektir. Buna evrensel değerlere vurgu yapan ve insan haklarını önemseyen sosyal demokrasinin içine girdiği kriz eklenince, milliyetçilik çöken siyasetin küllerinden doğan ideolojisi olarak ortaya çıkar. Dizinin yayınlandığı yıllara tekabül eden 1999 genel seçimlerinde milliyetçi siyasi hareketin tarihinde gördüğü en yüksek oya ulaşması, aynı seçimde Bülent Ecevit’in şahsında ve partisinde birleşen milliyetçi merkez solun birinci parti olması tesadüf olmasa gerektir. Şüphesiz bu toplumun siyasi tahayyülündeki dönüşümün bir yansımasıdır. Ancak özellikle Türkiye özelinde yeniden dirilen ve doksanlı yılların başat ideolojisi olacak[iv] bu milliyetçilik, tam anlamıyla eskisi gibi de değildir. Zira çöken siyasetten her ideoloji gibi milliyetçilik de payına düşeni almıştır. Artık o, komünizm karşıtlığı üzerinden değil; sosyal alanda evrensellik karşıtlığı üzerinden kendisini üretecektir. Burada dikkate değer nokta, tıpkı Miroğlu karakterinde olduğu gibi ideolojisinden büyük ölçüde arınan yeni milliyetçiliğin kendisini yerel değerlere eklemlemesidir. Nasıl ki Miroğlu, ideolojisini ethosuyla birleştirerek bunu herkes tarafından kabulü mümkün ve zorunlu bir hâle yani normatif hâle getirdiyse, milliyetçilik de yerel değerlere yaptığı vurguyla siyasi alandan kendisini soyutlayıp sosyal alana nüfuz etmektedir. Sosyal alanın milliyetçiliğe kattığı siyasi dinamizm ve değer mitinin evrensel düşünceye karşı baskın gelmesi, Miroğlu karakterinin başat figürü olduğu bu yeni milliyetçiliğin, normatiflik iddiasına temel teşkil eder. Değerler mitiyle birleşmiş bu milliyetçilik, artık her yurttaşının ona eşlik etmesi gereken sosyal değerlerin altına gizlenmiş ve politik karakteri yontulmuş yeni bir milliyetçilik, bir normatif milliyetçiliktir.


[i] Özkırımlı, Umut, Milliyetçilik Kuramları, 8. Bası, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2019, s. 96 vd.

[ii] Breuilly, John, Nationalism and the State, Second Edition, Manchester University Press, s. 3.

[iii] Breuilly, a.g.e., s. 12.

[iv] Bora, Tanıl, Sunuş, Milliyetçilik, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce 4 (Ed. Tanıl Bora), 5. Bası, İletişim Yayınları, İstanbul 2017, s. 21.


Ozan Tok

1989’da İstanbul’da doğdu. 2013’de Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden; 2016’da Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Tezli Yüksek Lisans Programı’ndan mezun oldu.

Felsefe ve sosyoloji alanlarında çalışmalar yapmakta olup Gergedan Dergi’de sinema ve sosyal bilimlerle ilgili yazılar yazmaktadır.

(Visited 1.419 times, 1 visits today)
Close