Böylesi sıcak bir çatışmaya, neden aşk üzerinden bir başlık seçtiğimi sorabilirsiniz. Bu sorunun cevabını yazının ilerleyen bölümlerinde bulacaksınız. Bugünlerde Dağlık Karabağ’dan yükselen ateş sadece o bölgeyi değil, tüm komşu ülkelerin içini bir şekliyle etkilemiş durumda. İran’ın içinde 40 milyona yakın Azeri Türkü var; homojen bir irade birliği ve siyasi perspektife sahip olmasalar da İran Türklerinin içinde ciddi bir ayrılıkçı damar onlarca yıldır hep kendini gösteriyor. İran devlet politikasının, iç kaygıların da etkisiyle Ermenistan’a daha yakın durması elbette İran Türklerinin tepkisine ve protestolarına sebep olmuş durumda. İran’ın her iki tarafa da verdiği sükunet ve arabuluculuk tavsiyesi, İran Türkleri nazarında henüz karşılık bulmuş değil. Resmî verilere göre, şu ana dek Tebriz, Tahran, Urumiye, Erdebil, Zencan, Meşkin Şahr ve Moğan şehirleri başta olmak üzere pek çok şehirde düzenlenen protestolarda 38 kişi gözaltına alındı ve gayrı resmî bilgiler bu sayıyı 60 olarak ortaya koyuyor. Pek çok şehirde Türk aktivistlere yönelik İran yargısı, polisi ve istihbaratı tarafından geniş soruşturmaların yürütüldüğü bilgisi de var.
İran Türklerinin Azerbaycan’a destek eylemlerinde attıkları sloganları dikkatle incelemek gerek çünkü eylemci grubun niyetini ve sosyolojisini ortaya koyuyor. “Yaşasın Azerbaycan”, “Karabağ bizimdir, bizim kalacak”, “Ölmeye hazırız, Babek’in askeriyiz” ve “Ermeni sınırı kapatılmalı” gibi sloganlara bakıldığında, eylemlerin hala bir Türk dayanışması seviyesinde olduğu ve İran rejim karşıtlığına dönüşmediği görülüyor. Polisin müdahalesi var ancak İran devletinin bu aşamada krizin kontrollü olarak yükselmesine göz yumduğu ve topyekün bir bastırmaya gitmediği gözleniyor.
Eylemlerin bir Türk dayanışması seviyesinde olduğu ve İran rejim karşıtlığına dönüşmediği görülüyor. Polisin müdahalesi var; ancak İran devletinin bu aşamada krizin kontrollü olarak yükselmesine göz yumduğu gözleniyor.
İran devletinin bu aşamada Türklere karşı topyekûn sert bir müdahaleyi tercih etmemesinin sebeplerini birkaç başlıkta özetlemek mümkün. Öncelikle Türklerin İran’da bir azınlık olmadığı ve 40 milyona yakın bir nüfusla İran nüfusunun yarısını teşkil ettiği gerçeğini gözden kaçırmamak gerekiyor. İran’ın bütün şehirlerine yayılmış olan Türklere yönelik sert bir müdahalenin, durumu Türk dayanışmasından çıkarıp topyekûn bir rejim karşıtlığına dönüştürmesi ihtimali; İran devletinin en son isteyeceği şey olacaktır. Öte taraftan, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde İran devletinin Türk tabanı karşısına almak istemesi düşünülemez. İçerisinde siyasi ve ekonomik bir darboğaz varken İran devleti içinin karışmasını istemeyecektir. İran’ın Doğu sınırındaki komşuları olan Afganistan ve Pakistan istikrarsız, Batı sınırındaki komşularından Irak da istikrarsız ve Türkiye, Karabağ sorununa direkt müdahil olmuş durumda. Güney ve güneybatı deniz sınırında Arabistan ve Körfez ülkeleriyle pek iyi ilişkileri yok. Bu bağlamda, kuzeybatıda hem Ermenistan hem de Azerbaycan’la kara sınırı olan İran, bu bölgenin istikrarsızlaşmasından ve bunun içeriye etki etmesinden endişe duyuyor.
Burada akıllara gelen ilk soru, İran Türklerinin protestolarının ilerleyen günlerde topyekûn bir rejim karşıtlığına dönüşüp dönüşmeyeceğidir. Burada belirleyici olacak en önemli dinamikler; ayrılıkçı Türklerin bu eylemlerde ne denli etkili olacağı, İran devletinin bu protestoları nereye kadar tolere edeceği ve sokağa hangi dozda müdahalede bulunacağı olacaktır. Eğer İran devleti, Türklerin bu eylemlerine ulusal güvenlik ve egemenlik tehdidi algısıyla sert müdahalelerde bulunursa protestoların kitleselleşip yayılmasına neden olabilir.
Zihinleri meşgul eden bir diğer soru ise İran Türklerinin neden Azerbaycan’a destek verdikleri sorusudur. Bu duygudaşlığı anlamak için bölgenin yüzlerce yıllık demografik ve sosyolojik tarihine bakmak gerekir.
Zihinleri meşgul eden bir diğer soru ise İran Türklerinin neden Azerbaycan’a destek verdikleri sorusudur. Bu duygudaşlığı anlamak için bölgenin yüzlerce yıllık demografik ve sosyolojik tarihine bakmak gerekir. Bu bahse detaylıca girmeyeceğim ama bugün Azerbaycan ve Karabağ’ın da içinde bulunduğu Kafkasya’daki pek çok bölge bir zamanlar İran toprağıydı. Bundan dolayı da İran Türklerinin Azerbaycan’a karşı ciddi bir aidiyet duygusu var. Öte taraftan Sefeviler döneminden bu yana hem Azerbaycan hem de İran Türklerinin Şii mezhebi üzerinden itikadî bir bağı var. Bu toprakların 19. yüzyılda Rusya tarafından işgal edilmesi ve Gülistan ile Türkemençay antlaşmalarıyla Azerbaycan’ın İran topraklarından kopması, İran Türklerinin düşün ve duygu dünyasında kırılmalar yaratmıştır. İran Türklerinin folklorik ve geleneksel müziğine bakıldığında, Azerbaycan ve Karabağ’a yönelik yazılmış pek çok deyiş ve yakılmış pek çok ağıt olduğu görülür. Karabağ’ın Ermenistan tarafından işgal edilmesi de bu kırılmaları perçinlemiştir. Tüm olgulara bakıldığında İran Türklerinin neden Azerbaycan’a destek verdiğini anlamak pek zor olmayacaktır.
Gelelim yazının başlığına… Evet, ben aşkın ne demek olduğunu Ermeni kızı Violet ve Azerbaycan Türkü Ahmet’in sevdasından öğrendim. Bu aşk hikayesi 1950’li yılların başında İran’ın Türk şehirlerinden Urumiye’ye dayanır. Radikal bir Türk milliyetçisi olan Ahmet, Urumiye şehrinin namlı pehlivanlarından biridir ve azılı bir Ermeni karşıtıdır. Bir akşam bisikletle evine giderken bir kızı görür ve yıldırım aşkına tutulur. Bu kızı arayıp bulduğunda onun Violet isminde bir Ermeni kızı olduğunu öğrenir ve Violet’in de aşkına karşılık vermesiyle birlikte kendini pek çok kavramı sorgularken bulur. Elbette bu aşkı ne Ahmet’in radikal Türkçü çevresi tasvip eder ne de Violet’in içinde olduğu Ermeni çevresi. İki yılın sonunda mahalle baskısı yüzünden Violet pes eder ve Ahmet’e haber vermeden Urumiye şehrini terk eder. Ahmet daha sonra Violet’in Kanada’ya göç ettiğini öğrenecektir.
Evet, ben aşkın ne demek olduğunu Ermeni kızı Violet ve Azerbaycan Türkü Ahmet’in sevdasından öğrendim. Bu aşk hikayesi 1950’li yılların başında İran’ın Türk şehirlerinden Urumiye’ye dayanır.
Radikal bir Türk milliyetçisi olan ve Ermeni kızı Violet’e aşık olan Ahmet benim büyükbabamdır. Bu aşkın başladığı günden tamı tamına 50 yıl geçmesine rağmen şu an 85 yaşında olan büyükbabam sol cebinde hala Violet’in siyah beyaz bir resmini taşımaya devam ediyor. Bu anlattığım hikaye bir film değil, yıllarca bizzat gördüğüm bir aşkın gerçekliğidir.
Peki, bu hikayeyi neden paylaştım? Çünkü bugün Karabağ’daki çatışmayla birlikte birilerinin Ermeni ve Türk halklarını içi boş bir ırkçılıkla karşı karşıya getirmeye çalıştığını görüyorum. Yüzyıllar boyunca Ermeni ve Türk halkları bu toprakların her yerinde birlikte yaşamış, yüreklerini ve sevdalarını paylaşmışlardır. Çatışan halklar değil, savaş baronlarıdır ve hiçbir odağın gücü halkları birbirine düşman etmeye yetmeyecektir.
Savash Porgham
1985 yılında İran’ın Urumiye şehrinde doğdu. Türk, Kürt ve Arap kökleri olan bir ailenin mensubu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktora eğitimini İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalında tamamlamıştır.
“Şövalyelik Mesleği Gazeteciliğin Keskin Kılıcı: Haber” kitabının yazarlarından. “Şövalyelik Mesleği Gazeteciliğin Uzmanlık Alanları” kitabının bölüm yazarı. 2012 yılı Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler Araştırma/İnceleme Haberciliği ödülü sahibi. Ulusal ve Uluslararası basın mecralarında yayınlanmış haber, röportaj, makale ve çeviri çalışmaları bulunuyor.