Behlül Özkan ve Tolga Gürakar’ın derlediği “Türkiye’nin Soğuk Savaş Düzeni” 2020 yılının sonunda raflarda yerini aldı. Tekin Yayınevi etiketiyle çıkan kitapta 10 sosyal bilimci ordu, sermaye ve ABD üçgeninde siyasal İslamcılığın gelişmini inceliyorlar. Dış politika analizinde egemen Soğuk Savaş anlatısına ve Türkiye’nin merkez-çevre eksenli sosyolojik tahliline eleştirel bir yaklaşım ortaya koyan bu çalışma, Türkiye’nin bugünkü siyasi rejimini anlamak için de yol gösterici nitelikte.
Türkiye’nin Soğuk Savaş Düzeni‘nin yazarlarıyla gerçekleştirdiğimiz kısa röportajların sonuncusunda konuğumuz “Soğuk Savaş Döneminde Türkiye-ABD İlişkileri” başlıklı makalenin yazarı Barış Doster.
Gergedan Dergi: Türkiye – ABD ilişkilerinin İkinci Dünya Savaşı öncesinde pek de olumlu seyretmediği biliniyor. Siz de makalenizde ABD’deki Türkiye karşıtlığına, ABD’ye giden ilk Türk büyükelçinin protesto edilmesine değiniyorsunuz. Bu karşıtlığın sebepleri nelerdi?
Barış Doster: ABD; Osmanlı Devleti’nin tasfiye edildiği dönemden başlayarak, imparatorluk üzerinde nüfuz kurmak istemiş, ticari ilişkiler ve misyonerlik faaliyetleri üzerinden bu amacına ulaşmaya çalışmıştır. Bu ilişki biçiminin, Osmanlı sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti’yle sürmesi için de çabalamıştır. Fakat hem Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı karakteri hem de genç Cumhuriyet’in bağımsızlık ve ulusal egemenlik konusundaki kıskanç, hassas tutumu nedeniyle ABD umduğunu bulamamıştır. Bu da ikili ilişkilere daha başından itibaren yansımıştır.
Gergedan Dergi: Türk-Amerikan ilişkilerinde 2013 yılından beri görülen (FETÖ darbe girişimi, YPG politikası, S400 krizi vb.) sorunlar karşılıklı tehdit algılamalarını şekillendirdi. Trump döneminde de kişiselleşerek liderler nezdinde yürütülen ikili ilişkilerin yarattığı bazı fırsatlara karşın bu sorunlar masadaki varlığını sürdürdü. Öte yandan Joe Biden’ın başkan seçilmesinden bu yana Türkiye’nin ekonomi yönetiminde ve dış politikasında yeni Amerikan hükümeti ile uyumlu değişiklikler yaptığı değerlendiriliyor. Bu son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? ABD’nin Türk dış politikasındaki belirleyiciliğinin yeniden tesis edilmesi mümkün mü?
Barış Doster: ABD; emperyalist bir devlettir. Öncelikleri, beklentileri, çıkarları, hedefleri, tehdit tanımları ve algıları, buna göre şekillenir. Dünyaya, Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye bu açıdan bakar. ABD dış politikası söz konusu olduğunda, Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki fark, Coca Cola ile Pepsi Cola arasındaki fark kadardır.
Öte yandan, birincisi, dünyada güç merkezi, ağırlık merkezi batıdan doğuya, Atlantik’ten Avrasya’ya ve Pasifik’e doğru kayıyor. İkincisi, ABD’nin ise hegemonya kabiliyeti, küresel nüfuzu aşınıyor, zayıflıyor, geriliyor. ABD ise bu iki gerçeği kabullenmekte zorlanıyor. O nedenle daha çok hırçınlaşıyor, bölgesel müttefiklerini, terör örgütlerini daha çok cepheye sürüyor. Yorucu, masraflı, kapsamlı askeri harekâtlardan, saldırılardan, işgallerden kaçınıyor.
Merkezin sağı ve soluyla, liberal demokrasiden sosyal demokrasiye, milliyetçilikten muhafazakârlığa, siyasetin her yanında, yapısal bir ABD bağımlılığı vardır.
Şunu da unutmayalım, Türkiye’de ABD’nin doğrudan etkisi, dahası ABD emperyalizminin işgal ve saldırı aygıtı olan NATO’nun etkisi çok yüksektir. Merkezin sağı ve soluyla, liberal demokrasiden sosyal demokrasiye, milliyetçilikten muhafazakârlığa, siyasetin her yanında, yapısal bir ABD bağımlılığı vardır. Sivil – asker bürokraside, iş dünyasında, akademide, medyada, sendikalarda, kitle örgütlerinde ABD bağımlılığı ve hayranlığı çok yüksektir. Benim hesapladığım kadarıyla iki ülke arasında şimdiye dek irili ufaklı 78 sorun yaşanmıştır. Yani ikili ilişkilerde sorunlar esastır ve yapısaldır. Sorunsuz dönemlerin, yılların sayısı azdır. Eğer Türkiye bugün NATO’dan çıksa, hesabıma göre, bunun etkisini, izini silmek, 25 yılımızı alır.
Hem ABD; Türkiye üzerinde yeniden tam bir nüfuz kurmak ister hem de Türkiye’de siyaset, iktidarı ve muhalefetiyle ABD bağımlısıdır, ABD ile ilişkileri iyi tutmak için ödün vermeye hazırdır. Lakin yukarıda da değindiğim üzere, öznel tercihlerden bağımsız olarak ABD’nin nesnel konumundaki gerileyiş ve Türkiye’nin çıkarlarıyla tamamen çelişen beklentileri, dünyanın gidişatı, Türkiye’nin ihtiyaçları ve mecburiyetleri, önümüzdeki süreçte ilişkilerin çok daha sorunlu olacağının da işaretlerini vermektedir.