Türkiye, 2 Mayıs’tan buyana mafya lideri Sedat Peker’in 7 videoluk serisiyle ortaya attığı iddiaları tartışıyor. Uyuşturucu ticaretinden cinayete, tecavüzden yolsuzluğa pek çok ağır itham ve iddia gündemde ve muhatapları tarafından tatmin edici yanıtlar verilmiş değil.
Sedat Peker’in 23 Mayıs’ta yayınladığı videosunun arka planındaki bir panoda üstte İran, altında oklarla Mersin ve Sabiha Gökçen yazılmış olması pek çok yorumu beraberinde getirdi. Elbette ilk akla gelen İran ve Türkiye arasındaki uyuşturucu trafiğine dair bir ipucu olup olmadığı ancak yazımın konusu uyuşturucu olsa da farklı açıdan kısa bir not düşmek isterim. Sedat Peker, 23 Mayıs’ta yayınladığı videodaki çarpıcı iddialarından birinde merhum gazeteci Uğur Mumcu’nun katledilmesine değinmiş ve Mehmet Ağar’ı işaret etmişti. Merhum Uğur Mumcu’nun aramızdan koparılması sonrasında şüpheler İran destekli birkaç radikal İslamcı örgütün üstünde yoğunlaşmış ve cenaze töreninde İran aleyhtarı sloganlar atılmıştı. Kimilerine spekülatif gelebilir ancak Sedat Peker’in ilk kez Uğur Mumcu suikastından bahsettiği videoda arkasındaki panoya İran yazması bana bu bağlamda enteresan geldi.
Farklı dönemlerde Türkiye’deki uyuşturucu meselesinde sık sık İran’ın adının geçiyor olması bu konuda bir yazı yazılmasını ve İran’ın uyuşturucu karnesine dair farklı verilerin ortaya konulmasını zorunlu kılıyor. Öncelikle ilk kez burada okuyacağınız çarpıcı bir bilgi vereyim; yayınlanan son videodan sonra İran’da uyuşturucuya dair bazı kaynaklarımla konuştum. İsminin gizli kalmasını isteyen yetkili bir kaynağım Sedat Peker’in artık İran devletinin radarına da girdiğini ve takip edildiğini söyledi. Bu bağlamda Sedat Peker’in ileride İran’ı da içine alarak yapacağı olası açıklamaların iki ülke arasında ne gibi yansımalara gebe olabileceği dikkatle izlenmeli.
İsminin gizli kalmasını isteyen yetkili bir kaynağım Sedat Peker’in artık İran devletinin radarına da girdiğini ve takip edildiğini söyledi
Dünyanın en büyük uyuşturucu üretim merkezi olan Afganistan’la 815 kilometrelik kara sınırına sahip olan İran, her zaman en önemli uyuşturucu transit merkezlerinden olmuştur. İran Uyuşturucuyla Mücadele Merkezi Başkanı İskender Mümini’ye göre, İran’da günlük 2.8 ton uyuşturucu madde kullanılıyor, nüfusun %12’si bir şekilde uyuşturucu kullanımıyla haşır neşir durumda, 4 milyondan fazla kişi düzenli şekilde uyuşturucu kullanıyor ve her gün 10 kişi uyuşturucu kullanımından dolayı hayatını kaybediyor. Tüm dünyada yakalanan afyon sakızının %90’ı sadece İran’da yakalanıyor ve İran’daki cezaevlerindeki tüm mahkûmların %70’i uyuşturucu suçlarından hapse atılmış kişilerden oluşuyor.
Yıllar önce Wikileaks Belgeleri yayınlandığında bu belgeler arasında İran devletinin uyuşturucu ticaretindeki rolüne dair Birleşmiş Milletler’in gizli bir belgesi de vardı. Bu belge Amerika’nın Azerbaycan Büyükelçiliği tarafından 2009 yılında hazırlanmıştı. ABD’nin Bakü Büyükelçiliği’nin raporuna göre, Azerbaycan’a 2009 yılında İran’dan toplamda 59 ton eroin sevkiyatı yapılmıştı ve İran tarafından uyuşturucunun Avrupa’ya sevkiyatı açısından Azerbaycan ana güzergâhlardan biriydi. Ayrıca raporda İran devletinin dünyada en çok uyuşturucu kaçakçılığı yapan devletlerden olduğu notu düşülmüştü.
İran devletinin çeşitli dönemlerde yaptığı resmî açıklamalara göre, ülkedeki her nevi kaçakçılığın %80 ile %90’ı yasal sınırlar üzerinden gerçekleşiyor. Böylelikle İran devletine dair yapılan uyuşturucu ticareti ithamlarında oklar her zaman önce sınırların kontrolünde de etkin olan Devrim Muhafızları Ordusu’na dönüyor. Pek çok uluslararası kurum ve kuruluşun yıllar içerisinde yayınladıkları raporlarda da Devrim Muhafızları Ordusu’ndan İran devletinin uyuşturucu ticaretindeki temel kolu olarak söz ediliyor. Bu durumun ikrarının en çarpıcı örneği, İran’ın eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın görevde olduğu 2010 yılında bir konferansta Devrim Muhafızları Ordusu mensupları için alenen “Kaçakçı Kardeşlerimiz” ibaresini kullanmasıydı.
Pek çok uluslararası kurum ve kuruluşun yıllar içerisinde yayınladıkları raporlarda da Devrim Muhafızları Ordusu’ndan İran devletinin uyuşturucu ticaretindeki temel kolu olarak söz ediliyor.
İran’da devlet destekli uyuşturucu ticaretine yönelik kayıtlara geçmiş pek çok örnek sıralamak mümkün. Örneğin; Devrim Muhafızları generallerinden olan Hasan Haşiminesep Anari‘den aynı anda 185 kilo eroin ve 385 kilo morfin yakalandı. General Anari, İran-Irak Savaşı’nda 7 yıl Kasım Süleymani tarafından kurulan ve komuta edilen 41. Sarallah Ordusu’nda (Bugünkü Kudüs Gücü’nün ilk oluşumlarından) savaştı ve gazi oldu. Savaştan sonra General Anari, Sircan ve Bam bölgelerindeki uyuşturucuyla mücadele komutanlarından biri oldu ve kendisinin başındaki komutanı da Kasım Süleymani’ydi. General Anari, uyuşturucuyu Ciroft bölgesinden alıp, İran-Türkiye sınırı da olan Urumiye şehrine getiriyordu. Buradan ise uyuşturucu ya Türkiye ya da Azerbaycan üzerinden Avrupa’ya taşınıyordu. Kendisinin Devrim Muhafızları kimliği olduğundan sorunsuz bir şekilde güzergâhı kullanabiliyordu.
General Anari, güç çatışmasından dolayı ihbar edilip 185 kilo eroin ve 385 kilo morfinle yakalatıldı. Kendisi 6 ay cezaevinde kaldıktan sonra, hakkında askeri savcılığının idam cezası istemesine rağmen, daha sonra Suriye’de öldürülecek olan hemşerisi General Allahdadi’nin devreye girmesiyle serbest bırakıldı. General Allahdadi, Kasım Süleymani’nin yakın adamlarından biriydi ve uyuşturucu ticaretinden yakalanan General Anari’nin de cephede silah arkadaşıydı. Uyuşturucu taciri generalin az ceza ile serbest kalmasında etkili başka bir isim ise bir zamanlar askeri yargının başında olan molla Muhammed Kazım Bahari’ydi. Nüfuzunu kullanan en önemli isimler ise Irak’ta 2020 yılında suikasta uğrayan Kasım Süleymani ve kardeşi Sohrab Süleymani’ydi.
Bir başka çarpıcı örnekte de Samet Kasımpur, 5. Dönem Tebriz milletvekili, Tebriz Hapishanesi eski müdürü ve İran-Irak Savaşı gazisi sıfatlarıyla uyuşturucu ticareti yaptığı gerekçesiyle idam cezasına çarptırılmasına rağmen Devrim Muhafızları’nın devreye girmesiyle birlikte, İran Rehberi Ayetullah Hameneyi tarafından 2013 yılında “geçmiş hizmetlerinden dolayı” affedilip serbest bırakıldı.
Almanya, 1994 yılında yaptığı gizli operasyonda İran’ın Avrupa’ya soktuğu uyuşturucudan elde ettiği parayı kaçak nükleer teçhizat alımı için kullandığını ve şebekenin başında İran Petrol Bakan Yardımcılarından Habibullahi’nin olduğunu ortaya çıkarmıştı. İtalya, 2017 yılında Devrim Muhafızları dış operasyonlar kolordusu Kudüs Gücü’ne bağlı 9 kişilik bir ekibin Türkiye ve Azerbaycan üzerinden Avrupa Birliği’ne uyuşturucu girişi faaliyetlerini koordine ettiğini ortaya çıkardı. Söz konusu 9 kişinin Irak’ın Haşdi Şaabi ekibinden olduğu ve İran Devrim Muhafızları’na bağlı komutan Gulamrıza Bağbani tarafından yönetildiği ortaya koyuldu. Gulamrıza Bağbani, İran devletinin uyuşturucu ticaretinde özel yetkilisi olduğu gerekçesiyle ayrıca Amerika’nın ambargo kara listesindeydi. 2020’de ise Romanya 1.3 ton uyuşturucu yakaladı ve yine Devrim Muhafızları’nın ayak izlerinin bulunduğu bu uyuşturucunun geliş merkezi Suriye’nin Lazkiye Limanı’ydı.
Amerika Adalet Bakanlığı ve Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) 2011 yılında ortaya koyduğu rapora göre ise İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü, Meksika uyuşturucu kartelleriyle bağlantı içerisindeydi ve kartele ödenecek 1.5 milyon dolar karşılığında bir restorana bomba yerleştirilip Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi’ne suikast yapılması planlanıyordu.
İran devletinin, özellikle de Devrim Muhafızları Ordusu üzerinden uyuşturucu ticareti yaptığı ve elde ettiği kara parayla Irak’tan Suriye’ye, Lübnan’dan Yemen’e, Afganistan ve Pakistan’dan Afrika ve Amerika kıtasına varıncaya kadar farklı vekil gruplarına finans desteği sağladığına dair pek çok rapor ve iddia var. Bu iddialara dayanak olarak da İran’ın Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force – FATF)anlaşmasını bir türlü imzalamaya yanaşmaması gösteriliyor. FATF, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, terörizmin finansmanı ve kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanı ile mücadelede uluslararası standartlar oluşturmak, söz konusu standartlarla uyumlu yasal ve kurumsal tedbirlerin alınması ve bu tedbirlerin operasyonel açıdan etkili bir şekilde uygulanmasını teşvik etmek amacıyla 1989 yılında G-7 ülkelerinin (ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Kanada) Paris’te yapılan toplantısında kurulan hükümetler arası bir organizasyondur.
İran devletinin, özellikle de Devrim Muhafızları Ordusu üzerinden uyuşturucu ticareti yaptığı ve elde ettiği kara parayla Irak’tan Suriye’ye, Lübnan’dan Yemen’e, Afganistan ve Pakistan’dan Afrika ve Amerika kıtasına varıncaya kadar farklı vekil gruplarına finans desteği sağladığına dair pek çok rapor ve iddia var.
Özetlemek gerekirse; bugünlerde Türkiye’de gündemi meşgul eden uyuşturucu ticareti meselesi uluslararası kolları olan bir ahtapot mekanizmasıdır ve bu yapılanma sadece suç örgütlerinin tekeline bırakılamayacak kadar kazançlıdır. Yani; pek çok devletin gizli kollarının uyuşturucu ticareti içinde başat aktörler olduğu gerçeğiyle yüzleşmek, meselenin toplamını anlamak bağlamında önemli…