Taksim Meydanı’nda bulunan tarihi Gezi Parkı’na “Topçu Kışlası” adı altında yapılmak istenen imar düzenlemelerine karşı çıkan bazı göstericilerin çadırlarının ateşe verilmesi ve 27 Mayıs 2013 tarihinde iş makinelerinin Gezi Parkı’na girmesiyle başlayan ve kısa sürede ülke geneline yayılan Gezi Parkı eylemlerinin 8. yıl dönümü yaklaşırken Anayasa Mahkemesi (“AYM”) bir kez daha kolluk kuvvetinin eylemlerini eziyet olarak nitelendirdi.
2013 yılının yaz aylarında Taksim Gezi Parkı’nın yerine Topçu Kışlası yapılmasına karşı çıkan göstericilere kolluk kuvvetlerinin çadırları yakarak başlayan sert müdahaleleri sonucu yakın tarihimizin en büyük sokak hareketlerine şahit olduk. Protestolar sırasında onlarca kişi hayatını kaybederken binlercesi ise yaralandı. Gerek olaylar sırasında gerekse takip eden yıllarda, Gezi Parkı eylemlerinde kolluk kuvvetlerinin hukuka aykırı müdahaleleri ve idarecilerin bu durumu cesaretlendiren hatta takdir eden söylemleri; insanlar üzerinde kuşkusuz psikolojik ve sosyolojik kırılımlara da sebep oldu. Üzerinden uzun bir süre geçmesine rağmen Gezi Parkı’nın halen siyasi tartışmaların odağında olması da bunun bir göstergesi olarak görülebilecektir. Kolluk kuvvetlerinin sert müdahaleleri insanların hafızasında tazeliğini korurken ve tartışmalar sürerken yargısal süreçler de bütün aksaklıklarına rağmen devam etmekte. Süreç içerisinde daha önce (i) Gezi Parkı eylemleri sırasında hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz ile beraber girdiği sokakta, 3 polis ve 1 sivil tarafından darp edildiğini belirten başvurucu Doğukan Bilir için 29 Mayıs 2019 tarihli kararında ve (ii) Ankara Kızılay’da katıldığı protestolar sırasında kolluk kuvvetlerinin kendisine orantısız güç kullandığını belirten Ayşegül Kılıç için 16 Ocak 2021 tarihli kararında “Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kullanılırken kişilerin kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir” gerekçesiyle eziyet yasağının ihlal edildiğini belirten Anayasa Mahkemesi, 29 Nisan 2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan kararı ile benzer bir karara daha oybirliği ile imza attı.
Erdal Sarıkaya’nın şikâyette bulunması üzerine soruşturma başlatılsa da üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen fail halen bulunamadı.
Erdal Sarıkaya, Gezi Parkı eylemlerinin şiddetlendiği 11 Haziran 2013 günü kardeşini almak için gittiği Taksim Meydanı’nda göz yaşartıcı gaz kapsülünün gözüne isabet etmesi nedeniyle gözünü kaybeden 12 kişiden yalnızca biri. Erdal Sarıkaya’nın 03 Ekim 2013 tarihinde şikâyette bulunması üzerine konuya istinaden bir soruşturma başlatılsa da üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen benzer olaylarda sık sık karşılaştığımız gibi fail halen bulunamadı. Dosya kapsamında, kask numaralarından gaz bombası ve tüfeği kullandığı tespit edilen 16 kolluk görevlisi için İstanbul Valisi tarafından soruşturma izni verilmedi. Yapılan itirazlar ise süresinde yapılmadıkları gerekçesi ile reddedildi. Kimliği tespit edilen kolluk görevlisi için soruşturma izni verilmemesi ve itirazların reddedilmesi üzerine Erdal Sarıkaya, soruşturmanın etkili yürütülmemesi nedeniyle 9 Kasım 2017 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu.
Anayasa Mahkemesi’nin bu başvuru üzerine verdiği ve 29 Nisan 2021’de Resmi Gazete’de yayınlanan kararında, “kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullandığı” ve “eziyet yasağını ihlal edildiği” gibi tespitlerle birlikte satır aralarında önemli başka tespitler de yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesi, söz konusu kararında öncelikle, soruşturma izni verilmemesi kararına karşı itiraz yolunun işletilmesinin yalnızca başvurucuların hakkı olmadığını; ancak aynı zamanda söz konusu itirazın yapılmasının savcılıklara tanınan yetki ve sorumluluk kapsamında olduğuna vurgu yapmıştır. Bununla birlikte savcılıkların özenle hareket etme yükümlülüğünü yerine getirmemesinin etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin anayasal denetimi zayıflatacağını ve somut olayda gerekmediği halde izin prosedürünün işletildiğini belirtmiştir. Böylelikle savcılara, kişiler tarafından yapılacak bir itiraza gerek dahi olmadığı, savcılıkların mesleki sorumlulukları gereği kendiliğinden harekete geçmesi ve sorumluların ortaya çıkarılması için etkili soruşturmayı gerçekleştirmeleri gerektiği işaret edilmiştir.
AYM değerlendirmesinde etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
AYM değerlendirmesinde, 2013 yılında meydana gelen olayın hali hazırda aydınlatılmadığını ve soruşturmanın 8 yılda tamamlanamadığını hatırlattıktan sonra; maddi gerçeğin araştırılması bakımından gereken özenin gösterilmediğini, kaybolması muhtemel delillerin zaman kaybedilmeksizin toplanmadığını, sorumluların tespit edilmediğini ve makul süratle soruşturmanın tamamlanmadığını da dikkate alarak etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
Kolluk tarafından gerçekleştirilen müdahalenin orantısızlığını ve aşırı güç kullanımını da değerlendiren AYM, kolluk güçlerinin;
- Toplumsal olaylarda müdahaleyi gerektiren duruma sebep olan kişilere gerçekleştirilen müdahaleden, sebep olmayan kişilerin de etkilenmemesi için gerekli tedbirleri alması gerektiğini ve kontrolsüz bir şekilde gaz fişeği kullanılmaması gerektiğini,
- Göstericinin yaralanmasının nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğünün devlete ait olduğunu ve
- Kolluk tarafından kullanılan gücün orantılı ve zorunlu olduğunu kanıtlama yükümlülüğünün kamu makamlarına ait olduğunu hatırlatmıştır.
Anayasa Mahkemesi, Erdal Sarıkaya’nın gözünü kaybetmesi ile sonuçlanan olayda ise başvurucuya yönelik güç kullanılmasının kaçınılmaz hale geldiğinin kolluk birimlerince ispatlanmadığını, olay günü gaz silahı kullanan kolluk görevlilerinin bu konuda bir eğitim alıp almadığının ve bu silahların keyfi ve aşırı kullanımına engel olacak ve istenmeyen kazalara karşı koruyacak güvencelerin incelenmediğini belirtmiştir.
Tüm bu tespitlerinin ardından Anayasa Mahkemesi, kolluk güçleri tarafından gerekli olmadığı halde orantısız güç kullanılması ve etkili soruşturma yapılmamasının başta Anayasa’nın “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” maddesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz” maddesine aykırı olması nedeniyle eziyet yasağının ihlal edildiği tespitinde bulunarak bir kez daha Gezi Parkı eylemlerinde göstericilerin eziyete maruz kaldığını hukuken ortaya koymuştur.
Karar, son zamanlarda sık sık sınırlandırılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının meşruluğunu bir kez daha vurgulamakla birlikte devletin müdahalesinin sınırlarını da net bir şekilde belirtmesi sebebi ile emsal teşkil edecektir.
Çok güzel bir çalışma olmuş tebrik ederim.