Written by 12:45 Makaleler

Gelişmekte Olan Ülkeler Bağlamında Modern Para Teorisine Eleştirel Bir Bakış II

Esra Uğurlu yazdı…

https://www.ft.com/content/b703f87e-bdb2-11e8-8274-55b72926558f

Yazının bu kısmına kadar MMT politikalarının uygulanması noktasında gelişmekte olan ülkelerin egemen paraya sahip olmamasından kaynaklanabilecek zorluklara değindik. Bu noktadan sonra ise gelişmekte olan ülkelerin MMT reçetelerine ihtiyacının olup olmadığını, gelişmekte olan ülkelerin yapısal sorunlarının MMT’nin uygulanabilirliğinin daha mümkün olduğu ABD ve Japonya gibi ülkelerin sorunlarından nasıl ayrıldığını ele almaya çalışacağım.  Bu konuyu ele almadan önce gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki yapısal farklılıklara değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum.   

Genellikle gelişmiş ekonomi olarak tabir edilen ekonomiler bazı iktisat ekollerinde olgun ekonomi (mature economy) olarak da ifade edilmektedir. Buna karşılık olarak az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler ise ikili ekonomi (dual economy) tabiriyle tanımlanmaktadır. Olgun ve ikili ekonomiler arasında mal-hizmet ve iş gücü piyasaları noktasında iki temel fark vardır. Mal ve hizmet piyasaları bağlamındaki fark ikili ekonomilerde öne çıkan sektörel farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Bu ekonomilerde üretimin bir kısmı görece gelişmiş teknolojiler kullanan, iş gücü verimliliğinin görece yüksek olduğu, sermaye-yoğun ve formel sektörlerde gerçekleşirken, geri kalan kısmı düşük teknolojilerin kullanıldığı, verimliliğin düşük olduğu, iş gücü-yoğun ve enformel sektörlerde gerçekleşir. Olgun ekonomilerde ise düşük teknolojili, iş gücü ağırlıklı ve enformel sektörün üretimdeki payı çok azdır. İş gücü piyasaları bağlamında olgun ve ikili ekonomi arasındaki fark, emek arzının ekonomik büyüme önünde bir engel olup olmadığına dayanır. Hindistan, Türkiye veya Güney Afrika gibi işsizliğin ve eksik istihdamın görece olarak yüksek olduğu ülkelerde iş gücü arzı modern sektörlerin büyümesi için bir engel teşkil etmez. Diğer bir deyişle istihdam olanakları var olduğu sürece çalışmaya hazır olan işgücü arzı bu ekonomilerde bulunmaktadır. Ekonomik literatürde bu olguya sınırsız işgücü arzı adı verilmektedir. Fakat Japonya veya Almanya ekonomisi gibi genç nüfusun kısıtlı olduğu olgun ekonomilerde işgücü arzı yüksek büyüme rakamlarını desteklemede (özellikle başka ülkelerden göçün kısıtlandığı durumlarda) yetersiz kalabilir. Bu yapısal farklar ikili ve olgun ekonomilerin maruz kaldığı uzun dönemli ekonomik büyüme önündeki engellerin farklılıklar göstereceğine işaret etmektedir.  

Olgun ekonomilerde özellikle 1980’li yıllardan beri süregelen gelir dağılımındaki bozulmalar ve Avrupa Birliği bünyesinde revaçta olan mali muhafazakâr siyasi tutum talep yetersizliğinin ekonomik büyüme karşısında engel teşkil etmesine sebebiyet vermektedir. ABD ve Japonya gibi ülkeler bağlamında ‘seküler durgunluk’ başlığı altında tartışılan bu olgu talep yetersizliğinin sadece kısa dönemli değil uzun dönemli ekonomik büyümeyi de engelleyebileceğini ileri sürmektedir[1]. Bu nedenle MMT ekolünün iç talebin teşvik edilmesine verdiği önem olgun ekonomiler bağlamında oldukça yerinde bir tutumdur. Olgun ekonomilerde âtıl kapasitelerin varlığı ve kapasiteyi arttırmayı sağlayacak ara malların büyük ölçüde bu ülkelerde üretilmesi iç talebin artması durumunda enflasyonun tetiklenmeden üretimin ve ekonomik büyümenin mümkün gerçekleşebileceği anlamına gelmektedir. İkili ekonomilere baktığımızda ise uzun dönemli sürdürülebilir büyüme bağlamında karşılaşılan en önemli zorluğun az gelişmiş sektörlerden gelişmiş sektörlere geçişin gerçekleşmesi olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Literatürde bu olguya yapısal dönüşüm adı verilmektedir. Yapısal dönüşümün gerçekleşmesi ise yatırımların gayri safi hasıla içindeki payının artması, bu artışın sağlanması için gerekli kaynakların harekete geçirilmesi ve bu dönüşümü destekleyecek kurumsal yapının sağlanması ile mümkün olabilir. Uzun dönemde iç talebi arttırmaya yönelik politikaların bu sorunların çözümünde etkisi sınırlı olacaktır çünkü ikili ekonomilerde talep yetersizliği uzun dönemde yapısal bir sorun olarak karşımıza çıkmamaktadır[2]. Aksine ikili ekonomilerde iç talep yönlü politikaların kapasite yetersizliğinden kaynaklı enflasyonla veya talebin yurt dışından karşılanması durumunda cari açıkla sonuçlanması beklenir. Örneğin Türkiye’nin 2002-2014 yılları arasında uyguladığı büyük ölçüde hanehalkının borçlanması yoluyla iç talebi arttırmaya yönelen ekonomi modeli özellikle ticareti yapılamayan (nontradable) konut ve servisler gibi sektörlerde fiyatların artması ve cari açıkla sonuçlanmıştır. 2010 yılından itibaren düşme eğiliminde olan büyüme oranları bu modelin uzun dönemdeki limitlerini ortaya koymaktadır. MMT talep kaynaklı enflasyonun ortaya çıkması durumunda enflasyonun vergilendirme yoluyla kontrol altına almanın mümkün olacağını dile getirmektedir. Fakat enflasyonun daha çok arz kaynaklı (kapasite yetersizliğine dayalı) ortaya çıktığı veya vergi sisteminin çoğu zaman düzgün işlemediği ikili ekonomilerde talebi vergilendirme yoluyla kontrol altına almaya çalışan politikalar enflasyonla başa çıkmakta yetersiz kalabilir. MMT ekolüne bağlı olan ekonomistler gelişmekte olan ülkelere sundukları reçetelerde bu yapısal farklılıkları büyük ölçüde göz ardı etmektedir.

Yazıyı bitirmeden önce herhangi bir yanlış anlaşılmayı önlemek için iki noktaya değinmek istiyorum. Öncelikli olarak devlet harcamalarının ekonomik büyüme ve kalkınmadaki rolünü tartışırken devletin tüketimi ve yatırımı arasındaki farkın altını çizmek gerektiğini düşünüyorum.  Üretimden ziyade tüketimi tetikleyen devlet harcamalarının (kurum liderlerine tesis edilen lüks arabalar, beş yıldızlı otellerde düzenlenen savurgan konferanslar vb.) yapısal dönüşüm sorunlarına çözüm olması beklenemezken eğitim, sağlık, altyapı veya ara malı üretimi kollarında yapılabilecek devlet yatırımlarının yapısal dönüşüm sürecinde önemli bir rol oynamasını bekleyebiliriz. MMT olsun veya olmasın herhangi bir teorik çerçevede devlet harcamalarının rolünü konuşurken bu ayrımın unutulmaması ve her fırsatta vurgulanması gerektiğini düşünüyorum.

Son olarak ikili ekonomilerde talep eksikliğinin uzun dönemli büyüme önünde bir engel teşkil etmediği savımın gelir dağılımını düzeltmeyi hedefleyen politikalarla uyumsuzluk içerisinde olduğunu düşünenler olabilir. Örneğin post-Keynesçi ekole bağlı iktisatçılar çalışanların milli gelirden aldığı payı arttırarak iç talep artışının ve böylece ekonomik büyümenin gerçekleşebileceğini ‘wage-led growth’ tartışmaları altında uzun bir süredir dile getirmektedir[3]. Fakat unutmamak gerekir ki gelir dağılımının düzeltilmesi gerektiği kendi özünde önemli bir argümandır ve ekonomik büyüme üzerindeki olası etkileri düşünülmeden eşitliği savunan herkes tarafından yapılmalıdır[4]. Kapitalizm altında gelir eşitliğini destekleyen politikaların ekonomik büyüme ile çatışmadan gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin ise iktisatçılar tarafından tartışılmaya devam edilmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. MMT’nin zenginleri vergilendirmeden de devlet harcamalarını finanse etmenin mümkün olduğunu vurgulaması kapitalizm altında çift taraflı kazanç (win-win) stratejisinin mümkün olduğunu ima etmektedir[5].  Bu yazıda MMT’nin önerdiği çift taraflı kazanç stratejilerinin özellikle gelişmekte olan ülkeler bağlamında mümkün olmadığını ele almaya çalıştım. İleride bu konuları tartışmaya devam etmek dileğiyle…


[1] Skott, Peter. 2016. “Public Debt, Secular Stagnation and Functional Finance 1.” Macroeconomics After the Financial Crisis. April 14, 2016.

[2] Skott, Peter. 2019. “Aggregate Demand Policy in Mature and Dual Economies.” UMass Amherst Economics Working Papers, January. https://scholarworks.umass.edu/econ_workingpaper/279.

[3] Lavoie, Marc, and Engelbert Stockhammer. 2013. “Wage-Led Growth: Concept, Theories and Policies.” In Wage-Led Growth: An Equitable Strategy for Economic Recovery, edited by Marc Lavoie and Engelbert Stockhammer, 13–39. Advances in Labour Studies. London: Palgrave Macmillan UK.

[4] Skott, Peter. 2017. “Weaknesses of ‘Wage-Led Growth.’” Review of Keynesian Economics 5 (3): 336–59.

[5] https://www.bloomberg.com/opinion/articles/2019-02-01/rich-must-embrace-deficits-to-escape-taxes

(Visited 543 times, 1 visits today)
Close