Written by 09:57 Eleştiri

30 Yılın Ardından Sovyet Esintileri: Molchat (Molçat) Doma ve Monument

Deniz Tunç Kalyoncu yazdı.

Zaman, anların peşi sıra ilerlediği ve bizim ortasına balıklama atladığımız bir olgu gibi…  Yaş aldıkça bizi tanımlayan, taşımaktan keyif aldığımız özellikler veya keşfettiğimiz ayrıntılar genellikle geride kalan günlerin ürünleri oluyor. Müzik de buradan ayrı düşünülmemesi gereken bir alan. Sovyetler Birliği artık yok, yaşı otuzdan küçük olanların dünyasında Sovyetler Birliği bir hayalden bile ibaret değil ancak ilgi korunuyor ve büyüyor. Soğuk Savaş’ın kızıl bayraklı devleti zaman geçtikte farklı pencerelerden yeniden keşfediliyor ve bu keşif dönemin tanıkları tarafından yapıldığı gibi onun sonrasına doğanlar için de mümkün hale geliyor.

1980’lerin Sovyet müziği denildiğinde synth-pop, punk ve rock müziğin birçok türevi direkt akla gelecektir ve bu dönemin bayrak taşıyıcılığını büyük ölçüde Kino ve grubun vokali Viktor Tsoy yapmıştır. Bugün, başta post-Sovyet ülkelerinde olmak üzere perestroyka ve glasnost döneminde belki de zirve noktalarını gören müzik türünün hâlâ çok dinleyicisi var. 2017 yılında bu gemiye yeni bir ses daha bindi: Molçat Doma.

Belarus’un başkenti Minsk’te kurulan grup özellikle 2018 yılında yayımladığı Etaji isimli albümü ile büyük ses getirdi ve farklı çevrelerce bilinir hale geldi. Grubun 2017 yılında kurulduğu bilgisini edinmeden bir parçasını dinlemeye kalkarsanız grubun 1980’li yıllara ait olduğunu düşünmeniz oldukça olası çünkü Molçat Doma’nın post-punk, new-wave ve synth-pop etkilenmesi tamamen o dönemi andırıyor. Diğer bir deyişle grup, 80’ler ağacının köklerinde hayat bulan bir parça gibi duruyor.

Molçat Doma, geçtiğimiz ay yeni albümü Monument’ı yayımladı. Aslında bu yazının konusunu biraz da albümün kendisi oluşturuyor. Öncelikle şunu söylemem gerekli: Grup kurulduğu günden bu yana yarattığı çizgiyi bozmadan ama aynı zamanda tekrara da düşmeden üretiyor. Albümdeki parçalar Rusça olmasına rağmen kolayca çözümlenebilir, ezberlenebilir ve nakaratlara eşlik edilebilir.

Molçat Doma, belki biraz Kino, biraz Nautilus Pompilius, biraz Nevskiy Prospekt ama günün sonunda hiçbiri değil, tamamen kendisi.

Asansörde yaptıkları bir söyleşide grup “Neden 90’larda doğan insanlar 80’lerin müziğini yapıyorlar?” sorusuna “Güzel soru, çünkü seviyoruz.” cevabını veriyor.

Monument, Etaji’ye göre daha yavaş bir albüm, grup uzun süren yolculuğunun bazı şarkılarında biraz soluklanmak istemiş gibi ama yayılan enerji hep aynı. Elbette albümü dinlerken ister istemez 2020’nin yaratmış olduğu bulutları hissediyorsunuz, albümün sesi tüm şarkılarda 80’lere ait değil; günümüze farklı rotalar çizildiği oluyor. Molçat Doma yine bu yıl Black Sabbath’ın Heaven and Hell isimli parçasını yeniden yorumlamıştı, bu yorumun kendi albümlerinin yaratım ve düzenleme sürecini etkilediğini kabul etmemiz gerekiyor.

Albümde birbirinden etkileyici dokuz şarkı var, albümün toplam süresi ise 39 dakika. Grubun üyelerine albümdeki en sevdikleri parça sorulduğunda gitarist Roman Komogortsev “Diskoteka”, vokalist Yegor Şkutko “Obreçen”, bas gitarist Pavel Kozlov ise “Udalil Tvoy Nomer” cevaplarını veriyor.

Benim için ise cevap kesinlikle albümün en tatlı parçası Zvyozdı (Yıldızlar). Aslında şarkının ilk hali tekli olarak 2019 yılında yayımlanmıştı ama albüm için yeniden düzenlendi, kaydedildi ve başka bir hale büründü.

Monument, soğuk bir kış gecesi, gökyüzünün tüm kasvetiyle griye büründüğü bir anda veya yağmurun altında yürürken dinlenilse hiç fena olmayacakmış gibi. Albüm tamamen karanlık değil, Sovyet disko ruhundan parçaları bulabileceğiniz Diskoteka ve Udalil Tvoy Nomer gibi şarkıları dinlerken kendinizi dans ederken veya ritme ayak uydurmaya çalışırken bulabilirsiniz.

“(…)
Bana daha sonra ne olacağı umurumda değil
Tanrı gibi dans ediyorum
Çünkü yarın aynı olmayacak
Ve eğer şanslıysan
Geceye birlikte devam edelim
Yıldızlı aşk gökyüzünün altında
…”

“(…)
Artık orada hiç kimse yok, hiçbir şey yok
Bu senin cevabındı
Bu sözlerden sonra
Dünya ışığı söndürecek
(…)

Sen yıldızlarsın
Sen yıldızlarsın
Sen yıldızlarsın
Ben ise ayım
Ben ayım
…”

“(…)
Bir akşam bana sordun
Neden yarın yerine bugün dün
Cevap yok, bunu açıkça söyleyeceğim
Dün bizdik, bugün ise sadece ben
…”

Arkona’dan sonra ilk defa post-Sovyet coğrafyadan bir grup için bu derecede heyecanlanıyorum, bir an önce Türkiye’de konser vermeleri veya benim onların konser verecekleri yerde bulunmam dileği ile!


Deniz Tunç Kalyoncu

1996’da Bişkek’te doğdu. 2020’de İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünden mezun oldu. İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans eğitimi almaya devam etmektedir.

Tarih ve hukuk alanlarında çalışmalar yapmakta olup Gergedan Dergi’de Sovyetler Birliği ve Rusya üzerine yazılar yazmaktadır.

(Visited 1.877 times, 1 visits today)
Close