O, bir parlamenter, direnişçi ya da parti lideri olmaktan çok daha fazlasıydı; kimilerine göre “amca” ya da (kibrinden dolayı) “Tanrı”ydı.[ii] 1940’ların faşizm koşullarındaki takma adından dolayı Morland[iii] ismiyle ananlar da oldu, Sfenks (Sphinx) ya da cumhuriyetçi monark diyenler de.[iv] Fransa’nın ulusal kahramanlarından biri olan François Mitterrand’dan bahsediyorum. 8 Ocak, sosyalist kimliğiyle bir zamanlar Monarşik olmakla suçladığı De Gaulle cumhuriyetini içerden fetheden François Mitterrand’ın ölüm yıl dönümüydü. Bu mütevazı metnin yazarı da ölüm yıl dönümü vesilesiyle Fransız solunun iktidar alternatifine evrilmekten henüz uzak olduğu bu konjonktürde okuyucuları, günümüzde hâlâ önemli bir referans kalmayı sürdüren Mitterrand’a dair bir yolculuğa çıkarmak niyetinde. Kuşkusuz sosyalistlerin Mitterrand döneminden olumlu ve olumsuz anlamda çıkaracağı çok ders var. En azından hem Fransa tikelliğinde bir süredir solun içinde bulunduğu “zayıflıktan” çıkmak için fikir verebilir hem de küresel siyaset açısından öğretici bir deneyim sunabilir. Bu zeminden hareketle yazının ilk kısmı Mitterrand’ı Türkiyeli okuyucu açısından daha bilinir kılmayı amaçlarken, ikinci kısmı Mitterrand’dan hareketle -kısıtlı şekilde- devletlerin uyguladıkları ölüm cezası olgusuna odaklanmaktadır.
Mitterrand, 21 Mayıs 1981’den 17 Mayıs 1995 yılına kadar iki dönem Fransa’da Cumhurbaşkanı olarak en uzun süre görevde kalmış sosyalist devlet adamıdır. Tarihte örneklerine sıklıkla rastlandığı üzere, ülkenin güneybatısında bulunan Jarnac’ta Katolik, muhafazakâr, sağcı bir küçük burjuva ailesine mensup olarak dünyaya geldi.[v] Kuşkusuz sonrasındaki düşünsel dönüşümüne etki edecek şekilde Paris’te önce edebiyat ve hukuk daha sonra da siyaset bilimi eğitimi gördü. İkinci Dünya Savaşı esnasında Almanya’ya esir düşen Mitterrand, yurda döndükten sonra Ulusal Devrim Gönüllüleri için çalışmaya, direniş hareketlerinde aktif olarak bulunmaya devam etti. Her ne kadar Beşinci Fransız Cumhuriyeti’ne (1958-…) damga vuracak olsa da kurumsal siyasete erken yaşlarına denk düşen Dördüncü Cumhuriyet (1946-1958) döneminde girdi. İlk olarak 1946 yılında merkez sağın listesinden milletvekili seçildi.[vi] Ancak 1950’lerle birlikte Mitterrand, ideolojik olarak sola doğru kayarak ilerici saflarda mücadele etmeye başladı. Bu dönemde kurumsal siyasette yükselişine devam ederek farklı hükümetlerde bakan olarak (Deniz Aşırı Bakanı [1950], Avrupa Konseyi Delegesi [1953], İçişleri Bakanı [1954], Adalet Bakanı [1956]) görev yaptı. Mitterrand’ın hükümetlerde aktif olarak görev aldığı 1950’lerde Cezayir savaşı patlak verdi. Cezayir isyanı başladığında Pierre Mendès France hükümetinin üyesi olarak (İçişleri Bakanı) “Cezayir Fransa’dır ve tek müzakere savaştır[vii]” mottosuyla isyan karşıtı, düzen yanlısı bir tutum takındı. Ardından, Guy Mollet hükümetinin üç numaralı ismi (Adalet Bakanı) sıfatıyla hükümet politikalarının sürdürücülerinden biri oldu. Bu dönemde savaşı kazanmak için Cezayir isyanını bastırmaya dönük kararlılık göstererek çok sayıda katliamın da sorumlularından biri oldu.[viii] Nitekim Cezayir meselesindeki pozisyonu ileriki yıllarda çokça eleştirilmesine neden olacaktı. Cezayir’in bağımsızlık sürecindeki rolünün, buna dair özeleştirisinin yeterliliği ise günümüzde hâlen tartışılmaya devam etmektedir.
Cezayir’in bağımsızlık sürecindeki rolünün, buna dair özeleştirisinin yeterliliği ise günümüzde hâlen tartışılmaya devam etmektedir.
1958 yılında Mitterrand, Charles de Gaulle’ün güven oylamasına ret oyu vererek Beşinci Cumhuriyet’in mimarı olan de Gaulle karşısında o tarihten sonra takınacağı tutumu da netleştirmekteydi. Nitekim kendisi birçokları tarafından Gaullizme karşı kararlı muhalefetiyle de sembolize edilmektedir.[ix] 1960’lı yıllarda gittikçe daha radikal bir tutum almaya başlayan Mitterrand, de Gaulle karşısında güçlü bir muhalif lider olarak öne çıkmaya başladı. Ancak 1965 yılında sosyalistlerin ve komünistlerin hatta kimi ılımlı muhafazakârların ve sağcıların desteğini alarak modern bir Fransa için genç bir başkan sloganıyla ilk kez girdiği cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %44,8[x] oy alarak General de Gaulle’e yenildi. Buna rağmen aldığı oy oranının etkisiyle kısa sürede komünistler dışında sosyalistleri, radikalleri ve çeşitli sol oluşumları da bünyesinde barındıran Demokratik ve Sosyalist Sol Federasyonu’nun (FGDS) lideri konumuna yükseldi. Sonrasında ise 1971 Epinay Kongresi’nde Sosyalist Parti’nin (PS) birinci sekreteri olarak seçildi ve ertesi yıl Komünist Parti ve sol radikallerle ortak hükümet programını imzaladı. Fakat soldaki bu güç birliğine rağmen Mitterrand, 19 Mayıs 1974 yılında Valéry Giscard d’Estaing’e karşı girdiği cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çok az bir oy farkıyla (%49,19) da olsa bir kez daha yenilgiye uğradı. Bu yenilgiden bir süre sonra da sol birlik 1977’de komünistlerin ayrılmasıyla dağıldı. Ancak ayrılıktan sonra, 1978’de yapılan seçimlerde Sosyalist Parti (PS) yaklaşık 40 yıl sonra ilk kez Komünist Parti’yi (PCF) geride bıraktı. Bu aslında sosyalist bir Cumhurbaşkanının ufukta görünmeye başladığı bir momenttir.
1978’de yapılan seçimlerde Sosyalist Parti (PS) yaklaşık 40 yıl sonra ilk kez Komünist Parti’yi (PCF) geride bıraktı. Bu aslında sosyalist bir Cumhurbaşkanının ufukta görünmeye başladığı bir momenttir.
Mitterrand, 10 Mayıs 1981 yılında yapılan seçimlerde aldığı %51,8[xi] oy oranıyla zafere ulaştı ve Beşinci Cumhuriyet’in dördüncü Cumhurbaşkanı olarak sürekli darbe[xii] olarak tanımladığı de Gaulle Cumhuriyeti’nin başına geçti. Böylece aslında zamanında güçlü karşıtlıklarıyla bilinen komünistler ve diğer bütün sol radikallerin de kabul edeceği üzere Beşinci Cumhuriyet’i kurumlarıyla birlikte benimsemiş oldu. Mitterrand görevinin ilk yıllarında yarattığı umudun hakkını vererek bir dizi önemli reforma imza attı. Ancak özellikle kamu harcamalarındaki büyük oranlı artışlar nedeniyle bir süre sonra hükümet ekonomik olarak sıkıntılar (artan işsizlik ve enflasyon dolayısıyla) yaşamaya başladı. Böylece önlem olarak 1983 yılında, Fransız merkez solunun makûs talihini başlatacak şekilde ilk dönemdeki politikalarının aksine kamu harcamalarını kısıp, neoliberal politikaları uygulamaya koyuldu. Ancak parlamenter siyaset açısından bu politikaların faturası sol için çok ağır oldu. 1984 Avrupa Seçimleri’nde Sosyalist Parti ve Komünist Parti oyların ancak %31,95’ini alabildiler. Mitterrand’ın ve Sosyalist Parti’nin popülaritesinin gittikçe düştüğü bir konjonktürde girilen 1986 Parlamento Seçimleri’nde ise sol bir kez daha yenilgiye uğradı ve Mitterrand çoğunluğu elde eden sağcı birliğin lideri Jacques Chirac’ı başbakan olarak atamak zorunda kaldı. Böylece Beşinci Cumhuriyet tarihinde ilk kez sol ve sağ birlikte iktidarı paylaşmak (cohabitation-farklı görüşteki kişilerin iktidarı paylaşması, birlikte iş yürütmesi) zorunda kaldılar. Buna rağmen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 8 Mayıs 1988’de Jacques Chirac karşısında Mitterrand oyların %54’ünü alarak bir kez daha Cumhurbaşkanı seçildi. Takip eden parlamento seçimlerinde de Sosyalist Parti başarılı bir sonuç elde ederek hükümeti kurdu. Ancak sosyalist hükümet, desteğini alamadığı komünistlerle muhalefetin dozunu arttıran sağ arasında sıkışarak Fransa’ya başarısız bir dönem yaşattı. Bunun neticesinde 1993 genel seçimlerinde sosyalist grup 577 sandalyeden sadece 70’ini elde edebildi.[xiii] Böylece Mitterrand bir kez daha sağcı bir isim olan Edouard Balladur’u başbakan olarak atamak zorunda kaldı (Deuxième cohabitation– İkinci Kohabitasyon). Bu yıllarda Mitterrand daha çok sağlık sorunları dolayısıyla gündeme geldi. Nitekim bir süre sonra, 1995’in Mayıs’ında görevini Jacques Chirac’a devrettikten sonra, 8 Ocak 1996’da başkanlığının ilk yılında teşhisi konulan prostat kanseri yüzünden 79 yaşındayken Paris’te hayatını kaybetti. Fransa’nın yakın tarihine damgasını vurmasında, tüm bu yaşam öyküsünün de anlattığı üzere çok yönlü kişiliği (politikacı, asker, direnişçi, avukat, gazeteci…) etkili oldu. O, bir yandan Fransa’yı küresel siyasette etkili bir aktör haline getirmeye çalışmış, öte yandan Fransa tarihinin en AB yanlısı başkanı olarak da evrenselci bir pozisyon almıştır. Bu iki amaç uğruna bir yandan Fransız solunu birleştirmenin yollarını aramış öte yandan Amerika ve (ezeli “düşman”) Almanya’yla ilişkileri ilerletmek için mücadele etmiştir. Kuşkusuz saldırgan, şovenist politikalara olan karşıtlığıyla Ocak 1995’te Strasbourg’da dile getirdiği “milliyetçilik, savaştır” sözü hâlâ geçerliliğini korumaktadır.[xiv]
O, bir yandan Fransa’yı küresel siyasette etkili bir aktör haline getirmeye çalışmış, öte yandan Fransa tarihinin en AB yanlısı başkanı olarak da evrenselci bir pozisyon almıştır.
Ölümle Yaşam Arasında Salınan “Suçlu” Bedenler
Ölümünden sonra sevenlerinde hayal kırıklığına yol açan kimi bilgiler açığa çıksa da[xv] Mitterrand hâlen Fransa solu için bir referans noktası kalmayı sürdürmektedir. Kuşkusuz bunda özellikle erken dönemde hayata geçirdiği bir dizi reformun etkisi büyüktür. Mitterrand, başkanlığının ilk yıllarında ekonomik meselelere eğilerek sol politikalara ağırlık vermiştir. Bu doğrultuda ölüm cezasının kaldırılması, kimi özel işletmelerin ve bankaların devletleştirilmesi, sosyal yardımların (%25), asgari ücretin (%10) ve engelli yardımlarının (%20) artırılması, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kaldırılması, af kanunun çıkarılması, çalışma saatinin haftada 39’a indirilmesi, emeklilik yaşının 60’a düşürülmesi, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması, yabancıların çalışma şartlarının düzenlenmesi ve servet vergisinin getirilmesi gibi birçok reforma imza atmıştır.[xvi] Ancak insan hakları ihlallerinin çarpıcı olduğu bu çağda onu önemli kılan -en azından benim açımdan- devrimlerin ve insan haklarının ülkesi olan Fransa’yı yaşlı kıtanın batısında insan katletmeye devam eden nadir ülkelerden biri olma utancından kurtarmış olmasıdır.
Fransa’da bir ilerleme olarak tanımlanan “hümanist giyotin” son kez 10 Eylül 1977 tarihinde Marsilya’da iş arkadaşını işkenceyle öldüren 27 yaşındaki Tunuslu Hamida Djandoubi için uygulandı.[xvii] Üstelik geçtiğimiz 2 Aralık’ta ölümü dolayısıyla yere göğe sığdırılamayan ve 1974 başkanlık kampanyasında giyotine düşman olduğunu açıkça ifade etmiş olan Beşinci Cumhuriyet’in üçüncü cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing tarafından affı reddedildiği için idam edildi.[xviii] Bu son infazdan 4 yıl sonra iktidara gelen François Mitterrand seçim vaatleri arasında bulunan ölüm cezasının kaldırılması için büyük bir kararlılık gösterdi. Bu kararlılığı bu kadar vurgulamamın sebebi o dönemde kamuoyu yoklamalarının halkın çoğunluğunun idam cezası taraftarı olduğunu göstermesidir. Dolayısıyla Mitterrand bu anlamda kendi seçmeninin bir kısmını da karşısına almayı göze alıyordu. Kendisi bu kararlılığını katıldığı bir televizyon programında şöyle dile getirmekteydi:
Kiliselerin, Katolik kilisesi, Reform Kiliseleri, Yahudi dini, uluslararası ve ulusal bütün büyük insani yardım kuruluşlarının vicdanına katılan derin vicdanımda, vicdanımın yargısında ben ölüm cezasına karşıyım. Bunun aksini söyleyen, ölüm cezası taraftarı olan bir çoğunluğun olduğunu dile getiren anketleri dikkate almama gerek yok. Ben cumhurbaşkanı adayıyım ve Fransızlardan oylarının çoğunluğunu istiyorum ama bunu düşüncelerimin gizliliği içinde istemiyorum. Ne düşünüyorsam, neye bağlıysam, neye inanıyorsam, manevi aidiyetlerim, inancım, medeniyet kaygım neye bağlıysa onu söylüyorum. Ben ölüm cezasına taraftar değilim.[xix]
Temel hak ve özgürlüklerde çoğunluğun onayının aranmaması gerektiği düşüncesini Mitterrand bizatihi bu konudaki net tutumuyla göstermiştir. Nitekim söz verdiği üzere iktidara geldikten hemen sonra, 18 Eylül 1981 tarihinde idam cezası kaldırıldı. Ancak kimsenin ölüm cezasıyla yargılanamayacağı hükmü çok sonra, 2007 yılında Anayasa’ya eklendi. Kuşkusuz yüzyıl öncesinde 1829’da hümanist manifestoyu (Bir İdam Mahkumunun Son Günü) yazarak cumhuriyetçilerin başat mücadelesini başlatan Victor Hugo bile bu vahşetin ömrünün bu denli uzun olacağını öngörmemiştir. Bundan fazla akıl erdiremeyeceği bir şey varsa o da 21. yüzyılın dünyasında ülkelerin bu konudaki kötü karnesi olsa gerek. Bunun için küçük bir istatistiğe bakmak yeterli.
Yukarıdaki haritada da görüldüğü üzere günümüzde 106 devlet tüm suçlar için ölüm cezasını kaldırmışken, 8’i adi suçlar için kaldırmış 50’si ise fiili infazları erteleyen moratoryum ilan etmiştir. 33 devlet ya da bölge ise ölüm cezasını hala uygulamaya devam etmektedir.[xxi] Uluslararası Af Örgütü’nün verilerine göre 2019 yılında başta Çin, İran, Sudi Arabistan, Irak ve Mısır olmak üzere 20 ülkede toplam 657 idam gerçekleşti.[xxii] Üstelik verilerin şeffaf paylaşılmadığı akılda tutulursa bu sayı katlanacaktır. Nitekim Malezya, Nijerya ve Sri Lanka’da verilen idam kararlarına dair bilgilere erişilememektedir. Bir başka şaşırtıcı veri ise demokrasinin beşiği olarak gösterilen Amerika’da idamın yasak olduğu eyalet sayısının sadece 21 olmasıdır. Yine rapora göre 2019 yılında dünya genelinde aralarında 18 yaş altı çocukların da bulunduğu “suçlulara” şu infaz yöntemleri uygulanmıştır: Kafa kesme, elektrik çarpması, asılma, öldürücü enjeksiyon ve ateş etme.[xxiii] Kuşkusuz eski dünyanın göze sokulan taraftarlı infaz uygulamaları, iktidar teknikleri, cezalandırma yöntemleri dikkate alındığında bunlar daha insancıl görülebilir. Ancak artık söz konusu olanın Foucault’nun da belirttiği üzere bedene acı çektirilerek, bunun ifşa edilmesi değil, bizatihi hayata müdahale edilmesidir.[xxiv] Bu müdahalenin muhatabının tam da hayatın kendisi olması tutkulara, içgüdüye, anormalliklere, ruha yönelen cezalandırmanın özünün yeni bir ahlakın bütününü tanımlamaya dönük olduğunu göstermektedir. Hayatlar üzerindeki ele geçirme mekanizmalarına karşı daha yürütülecek büyük bir mücadele var. İyi haber şu ki iktidarların tüm kolonileştirme girişimlerine karşı her zaman bir meydan okuyuş da olacaktır. Bu konuda hakikati perdelemeyecek bir umudu ve mücadele pratiğini sürdürmek durumundayız.
[i] Başlık, Mitterrand’ın 1981 Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kullandığı “sakin güç” (la force tranquille) sloganından hareketle seçilmiştir.
[ii] Candar, G. (2007). François Mitterrand. V. Duclert, & C. Prochasson içinde, Dictionnaire Critique de la République (s. 1236-1240). Paris: Flammarion.
[iii] Morland Paris’teki bir metro istasyonunun adından gelmektedir. Mitterrand direnişe bu takma adla katılmıştır.
[iv] https://www.nouvelobs.com/politique/20051223.OBS9921/ses-surnoms.html
[v] Broquet, H., Lanneau, C., & Petermann, S. (2008). Les 100 Discours Qui Ont Marqué le XXE Siecle. (s.753) Bruxelles: André Versaille Éditeur.
[vi] Broquet, H., Lanneau, C., & Petermann, S. (2008). Les 100 Discours Qui Ont Marqué le XXE Siecle. (s.754) Bruxelles: André Versaille Éditeur.
[vii] Candar, G. (2007). François Mitterrand. V. Duclert, & C. Prochasson içinde, Dictionnaire Critique de la République (s. 1236-1240). Paris: Flammarion.
[viii] https://www.lepoint.fr/medias/francois-mitterrand-un-guillotineur-en-algerie-04-11-2010-1258175_260.php
[ix] Candar, G. (2007). François Mitterrand. V. Duclert, & C. Prochasson içinde, Dictionnaire Critique de la République (s. 1236-1240). Paris: Flammarion.
[x] https://www.interieur.gouv.fr/Espace-presse/Dossiers-de-presse/Dossier-de-presse-de-l-election-du-President-de-la-Republique-2017/Annexe-n-12-les-resultats-des-elections-presidentielles-de-1965-a-2012
[xi] https://www.interieur.gouv.fr/Espace-presse/Dossiers-de-presse/Dossier-de-presse-de-l-election-du-President-de-la-Republique-2017/Annexe-n-12-les-resultats-des-elections-presidentielles-de-1965-a-2012
[xii] Mitterrand 1964 yılında yeni rejimi ele alan Sürekli Darbe (Le Coup d’Etat permanent) adında bir kitap yazmıştır.
[xiii] https://www.interieur.gouv.fr/Archives/Archives-elections/Elections-legislatives-2017/Dossier-de-presse-des-elections-legislatives-2017/Annexe-n-16-les-resultats-des-elections-legislatives-depuis-1993-France-entiere
[xiv] Broquet, H., Lanneau, C., & Petermann, S. (2008). Les 100 Discours Qui Ont Marqué le XXE Siecle. (s.772) Bruxelles: André Versaille Éditeur.
[xv] Örneğin Mitterrand’ın 1985’te Fransa’nın nükleer denemelerini protesto eden Greenpeace gemisi Rainbow Warrior’u batırmak için bizzat emir verdiği düşünülmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz.: https://www.greenpeace.fr/attentat-rainbow-warrior-1985/
[xvi] Candar, G. (2007). François Mitterrand. V. Duclert, & C. Prochasson içinde, Dictionnaire Critique de la République (s. 1236-1240). Paris: Flammarion.
[xvii] https://www.franceinter.fr/justice/il-y-a-40-ans-la-france-executait-son-dernier-condamne-a-mort
[xviii] https://www.franceinter.fr/justice/il-y-a-40-ans-la-france-executait-son-dernier-condamne-a-mort
[xix] https://www.ina.fr/video/CAB8100793701
[xx] https://www.diplomatie.gouv.fr/fr/politique-etrangere-de-la-france/droits-de-l-homme/peine-de-mort/la-peine-de-mort-dans-le-monde/carte-interactive-la-peine-de-mort-dans-le-monde/
[xxi] https://www.diplomatie.gouv.fr/fr/politique-etrangere-de-la-france/droits-de-l-homme/peine-de-mort/la-peine-de-mort-dans-le-monde/
[xxii] https://www.amnesty.org/en/latest/news/2020/04/death-penalty-in-2019-facts-and-figures/
[xxiii] https://www.amnesty.org/en/latest/news/2020/04/death-penalty-in-2019-facts-and-figures/
[xxiv] Foucault, M. (2019). Hapishanenin Doğuşu. Çev: Mehmet Ali Kılıçbay. Ankara: İmge Kitabevi.