Written by 08:30 Eleştiri

Platform (El Hoyo): Toplumun Çarpık Bir Tasviri

Oktay Özden kaleme aldı…

Üç tür insan vardır: yukarıdakiler, aşağıdakiler ve düşenler. Film başlar başlamaz bu cümle ile orta sınıfın toplumsal rolünün merkeze alındığı, adeta haykırılarak seyirciye açıklanır. Platform, orta sınıf sorunsalını işlerken insan doğasına getirdiği vurgarize ve temelsiz saptamalar ile birçok şeyi saptıran çarpık bir sanat filmi portresi çiziyor. Filmin ana karakteri Goreng, görüldüğü üzere toplum içindeki yerini tam olarak bulamamış vasat bir orta sınıf temsiliyetini izleyiciye sunuyor. Bir yandan orta sınıfın belli bir entelektüellik sonucu topluma karşı endişeleri resmedilirken diğer yandan da var olan orta sınıf konforunu koruma güdüsüyle hakikatin saptırıldığı ve gerçekte pek de mümkün olmayan sözde ahlaki bir çıkış yolu filmin sonunda güzelleniyor. Hakikatle yüzleşmenin reddedilmesi, bir yanı açıkça ağır basan terazinin mekanizmasını ayakta tutan bir dengenin olabilitesini izleyiciye göstermeye odaklanırken terazinin ortadan kaldırılma olasılığı filmin hiçbir yerinde gündemi meşgul etmiyor. Öyle ki yapı hiçbir zaman sorguya açılmazken eylemsellik de yapının içine hapsediliyor ve sorunun kaynağı yapıdaki bireylere atfediliyor. Bunu yaparken yapının belirleyiciliğini (her ne kadar alt katlara ilerledikçe artan şiddetle resmedilir gibi olsa da), vulgarize bir insan doğası tasvirine yönelerek göz ardı ediyor. Bay Trimogasi karakteri ise geniş halk kitlelerinin teslimiyetini karakterize ediyor. Ve yine bu teslimiyetin koşullarını izleyiciye sunmak yerine cevap, son derece yüzeysel olarak insani açlık duygusu üzerinden insan doğasında aranıyor. Goreng, orta sınıfı temsil etmesinin etkisiyle hem aşağıdakiler hem de yukarıdakiler ile iletişim kurma ihtiyacı duyarak filmde çarpıkça resmedilmeye çalışılan bir çatışmada arabulucu rolü oynuyor. Diğer yandan, yapının hükümdarlarına filmin sonunda gönderilecek mesaja (çocuğa) ulaşma isteği, Miharu’nun yapının dinamiğini bozan sürekli eylemiyle yapıyı sorguya açan kilit nokta olarak gözümüze çarpmakta. Lakin bu devrimci eylem, alt katlara inme arzusunda olan Miharu karakterinin mesaja ulaşmak için sürekli insanları katletmesiyle adeta aşağılanıyor. Barbarlığın, güvenilmezliğin, çıkar duygusunun insan doğasına tekrar tekrar atfedildiğini görüyoruz. Dayanışma duygusu ise birçok diyalogda yeriliyor.

Gökten düşen yemek

Filmde baştan sona gözlemlediğimiz yemeğin bir platform ile adeta gökten zembille iner gibi oluşunda bir tuhaflık yok mu? Parmakların parçaladığı, ayakların ezdiği ve üzerine tükürülen bu yemeğin kaynağı nedir? İşte bu zenginliğin kaynağının hangi toplumsal sınıf tarafından üretiliyor oluşunu filmde göremiyoruz. Platform filmi öyle ki bize bu yemeği yukarıdakilerin aşağıdakilere bir lütfu olarak sunuyor. Halbuki toplumun bağrında gerçekleşen üretim tarzında hakikatin böyle olmadığını biliyoruz. Marx’ın sermayenin genel formülü olarak nitelediği P-M-P* (Para-Meta-Daha Fazla Para) formülasyonunda kritik bir nokta olan emek girdisi, sermayeyi genişleten eşsiz metadır. Filmde yukarıdakiler tarafından lütuf olarak sunulan yemek de toplumsal hayatta açıkça gözlemlediğimiz lüks, şatafat, kısaca zenginlik de emek gücü sayesinde üretiliyor. Öyle ki Marx, Kapital’in birinci cildinin ilk üç yüz sayfasında sermayenin genişlemesini sağlayan kârların, piyasadaki değişim değerlerinden sağlanamayacağını kanıtlarken kârların asli kaynağının emek gücü olduğunu bize gösterir[1]. Kapitalist üretim tarzı, temelde üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanır. Üretim araçlarının özel mülkiyeti ise emek gücünün sahibi olan işçilerin sömürülmesi sorununu var eder. Öyle ki çalışmak işçiler için bir tercih meselesi değildir. Nitekim işçi sınıfının tanımı da bu noktada açıklık kazanır: Üretim araçlarından yoksun oldukları için hayatlarını idame ettirmek üzere emek gücünü bir başkasına satmak zorunda olan insan kitlesi.

Filmde adeta insanlara lütfedilen yemek, gerçek hayatta bizzat o geniş halk kitleleri tarafından üretilir. Hiçbir işveren de çalışmayan bir emekçiye bedava yemek lütfetmez. Platform bu olguyu tamamıyla göz ardı ediyor. Sözde lütfedilen yemeğe insanın barbarca saldırmasını ve bunun da ötesine geçerek mücadeleyi insanlar arası hayatta kalma mücadelesine oturtan Platform, birbirini yiyen insanları seyircinin gözüne sokarak insan doğasına yönelik çarpıtmalarını sözde meşru bir zemine oturtmaya çalışmakta. Bunu yaparken de dayanışma duygusunu birçok sahnede aşağılıyor. Dahası ne toplumsal hayatta filmdeki üç yüz otuz üç kattan oluşan yapıdaki gibi geniş bir toplumsal yelpaze vardır ne de o yelpazeler (sınıflar) arası geçişkenlik resmedildiği kadar kolaydır.

Teslimiyetin üretimi

Yan karakterimiz Trimogasi’nin ideolojik tabiiliği henüz ilk sahneden izleyiciye sunuluyor. Yapıdaki insanların teslimiyeti bize aktarılırken bunun koşullarını maalesef göremiyoruz. Nitekim bu durum üretim ilişkilerinin göz ardı edilmesinin sonucu olarak yönetmenin gündemine gelmemiş olsa gerek. Öyle ki bir türlü sorguya açılmayan yapının, o ideolojik tabiiliği ne denli şekillendirdiğini biliyoruz. Gerek Marx’ın Alman İdeolojisi’nde gerek daha sonra Althusser’in İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları’nda sunulan çerçevede gördüğümüz üzere bir toplumsal oluşum, üretimde bulunurken üretim koşullarının yeniden üretilmesi sağlanmadığı takdirde hayatını sürdüremez.[2] Bir önceki bölümde vurguladığımız gibi Platform’da üretim tarzının anlatılması es geçilir ki bu aynı zamanda üretim koşullarının yeniden üretiminin de gündeme gelmemesine neden olur. Öyle ki teslimiyetleri resmedilen yan karakterlerin, bu durumu üreten ve oluşturan koşullarına dair bir anlatıyı bulamıyoruz. Althusser’in vurguladığı ideolojik aygıtların neredeyse hiçbirini göremiyoruz. Dahası, karakterler adeta yapıya koşulsuz şartsız tabii olmuş gözüküyor.

Platform, insanlar arasında barbarca birbirlerini yemeye varan davranışları, insani açlık olgusu üzerinden insan doğasına yamarken bu insanlık dışı koşullara olan teslimiyetin veya ideolojik tabiiliğin koşullarını seyirciye vermeyi tercih etmiyor.

Devrimci eylem

Platform’da Mihuru karakteri devrimci eylemi aşağılamak üzere kullanılmakta. Öyle ki sürekli bir alt kata inerek çocuğa, yani film sonunda yukarıya gönderilecek ahlaki mesaja, ulaşmaya çalışan Mihuru, bunu yaparken devamlı insanları katlediyor; bazı katlarda ise tecavüze uğruyor. Devrimci eylem, yapı içinde resmedilen tarzı ile aşağılanıyor. Daha sonra ana karakterimiz Goreng 6. katta gözlerini açarken Baharat ile karşılaşıyor. Baharat karakteri ise yapı içinden kurtulmak üzere çareyi halatıyla üst katlara ulaşmakta arıyor. Fakat bu eylemi de yine insan doğasına atfedilen kötülük ile başarısızlıkla sonuçlanıyor. İlerleyen sahnelerde ikili, en alt kata kadar yemeği eşit dağıtıp yukarıdan gönderilen özel bir yemeği geri mesaj olarak gönderme cesareti buluyor; yani lütfedileni reddetme cüreti. Süreç içerisinde yemeği eşit dağıtan ve bunu dağıtırken de ağır bedeller ödeyen ikili; 333. kata kadar canları pahasına sakındıkları özel yemeğin asli amaç olmadığını, yani yukarıya gönderilecek ana mesaj olmadığını anlayarak onu aynı katta bulunan çocuğa yediriyor ve çocuğun asıl mesaj olduğunun farkına varıyorlar. Burada devrimci eylemin, sözde lütfedilen yemeği reddetmek üzerine veya çocukluğa atanmış bir yapay masumiyet olgusuyla yukarıya bildirilmesi gereken mesaj üzerine resmedilmesi, bizi devrimci eylemi sorgulamaya itiyor. Devrimci eylemin gayesi toplumun efendilerinin merhametine dokunmak mıdır?

Devrimci eylem, Platform’da çarpıkça resmedildiği gibi ne yapı içerisinden kaçmak ne de toplumun en alt tabakalarında aranan ve yukarıya ulaştırılması gereken bir mesajdır. Hele ki o mesajı ararken kendini kaybetmiş insanları katletmek hiç değildir. Kendi payıma, insani olanı aramak, bunun peşinde koşarken yapıyı sorguya açmak yani bireye bilinç aşılamaktır devrimci eylem. Başka türlü ne yapı yerle yeksan olabilir ne de onun kalıntıları arasından yeni bir toplum doğabilir.


[1] Kapital Cilt 1, Karl MARX, Üçüncü Kısım, Yordam Kitapevi

[2] İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygırları, Louis Althusser, İthaki Yayınevi

(Visited 1.013 times, 1 visits today)
Close