Written by 09:54 Makaleler

Asya Tipi Üretim Tarzı I

Doğukan Taşkıran yazdı…

Giriş

Asya tipi üretim tarzı (ATÜT), özellikle 1960’ların başında başlayan tarih yazımıyla, çeşitli mecralardaki tartışmalarla birlikte Türkiye’nin gündemini uzunca meşgul etmiş bir tartışmadır. Batı’daki klasik köleci toplumlardan feodal toplumlara olan geçiş, Türkiye’de bunu izlemeyince ve aynı zamanda Türkiye’nin hem siyasal hem ekonomik güzergâhı Batı devletlerinden farklı olunca, araştırmacılar bunun nedeninin, güncel siyasal meselelerin yerine tarihteki sosyal ilişkilerden kaynaklanabileceğini düşünmeye başladılar.

Bu çalışmada temel amaç, Asya tipi üretim tarzının tam olarak ne olduğunu, hangi kaynaklardan yola çıkılarak açıklanabileceğini ve üzerine yürütülen tarihsel tartışmaları aktarmaktır. Tartışmanın merkezine ise Marx’ın konuyla ilişkili yazıları durmaktadır. Asya tipi üretim tarzına dair incelemeler, kendisinin 1939’da yayınlanabilen Grundrisse’in çeşitli pasajlarında yer almaktadır.

Asya Tipi Üretim Tarzı Nedir?

İlk olarak şunu söylemek gerek: Marx’ın doğrudan Asya tipi üretim tarzı olarak tanımlamış olduğu bir üretim ilişkisi yok. Zaten Grundrisse’teki incelemelerin buna dair olanlarının çoğunluğu, daha çok mülkiyet ilişkilerini incelemekte ve mülkiyet biçimlerinin tarih içerisinde hangi aşamalardan geçtiğine odaklanmaktadır. Marx, Asya tipi üretim tarzına denk düşebilecek şekilde “Doğulu mülkiyet” terimini kullanmaktadır.

Asyatik düzenin, Ernest Mandel tarafından yapılan bir tanımı şöyledir: “Komünal grupların varlığını koruduğu, fakat bütün adına ticaret ve askeri işlevleri ya da sulama işlemlerini kontrol eden; yaşam araçlarına komünlerin az ya da çok gönüllü katılımı üzerinden vergiler yoluyla sahip olan şeflerin ve yönetici kabilelerin veya rahip kralların açığa çıktığı bir sistemdir.”[1]

Mandel’in getirmiş olduğu bu tanım, bu makalede anlatılacak tarihsel süreçlerle ilişkilendirilince büyük oranda gerçeklikle uyuşmaktadır. Asyatik toplumlara bakılınca görülen şey, çoğu zaman feodal Batı toplumlarının aksine merkezî noktalarda toplanmış bulunan sosyal ilişkilerden başka bir şey değildir. Bu sosyal ilişki çeşitli yerlerin zaman ve uzamına göre farklılıklar gösterebilir. Örneğin Hindistan’da yönetici kabilelerin birbirlerini yok etmedikleri yerlerde bu tür kastlaşmaları ve bunların sonradan nasıl modern medeniyet içerisinde kendilerini koruduklarını görmek mümkündür.

Mülkiyet, insanların hem kendi ürünleri olan hem de doğada bulunan, kendi kullanım-değerlerini taşıyan ürünlerle ve ek olarak üretim araçlarıyla (toprak gibi) olan ilişkilerinden gelmektedir.

Bir Doğulu mülkiyet tarzı olarak Asya tipi üretimin nasıl çıktığına bakmadan önce, mülkiyetin tarihte ne şekilde ortaya çıktığına, hangi aşamalardan geçtiğine, en önemlisi ise Marx’ın gözünden ne ifade ettiğine bakmak gerekmektedir. Hikmet Kıvılcımlı’nın Marx’tan aktardığı üzere mülkiyet, şu bakımdan ele alınır: çalışan kişi açısından mülkiyet, üretimin doğal şartlarına kişinin gösterdiği davranıştır.Daha geniş bir ifadeyleyeniden üretici ve yaratıcı faaliyetlerin objektif şartlarını benimsemektir.[2]

Burada ortaya çıkan iki anahtar kelime vardır: benimseme ve davranış. Yani mülkiyetin kendisi, aslında insanların hem kendi ürünleri olan hem de doğada bulunan, kendi kullanım-değerlerini taşıyan ürünlerle ve ek olarak üretim araçlarıyla (toprak gibi) olan ilişkilerinden gelmektedir. Bu ürünlere dair olan davranışlar, bu davranışların kolektif toplum içerisinde kurmuş olduğu ilişki ağı, üretilen ürünler ile bu ürünlerin nasıl yeniden üretildiklerinin insan ile insan arasındaki ilişkisi, toptan bireylerin gerek kişisel gerekse ortak anlamda mülkiyetlerinin biçimlerini belirlemektedir. Buradan varılacak bir başka çıkarım, bir üretimin ilk önce başlaması için gerekli olan nüfusun ve onun da kendi formunu bulmuş olduğu bir örgütlenme olarak komüne gereksinimdir.[3] Yani komün, üretim ile mülkiyete öncelenecek şekilde ondan önce var olmak zorundadır.

Mülkiyet Tipleri

Komün yapısından söz ederken Marksist tarih teorisini biraz açmak gereklidir: Engels’in kaleme aldığı Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı kitabında sınıflı toplumlardan önce ortaya çıkmış ve sınıflı toplumlarla da beraber yaşamış olan barbar topluluklarından bahsedilir. Bu barbar toplulukları, tarihte üç farklı aşamadan geçerek medeniyete varıp sınıflı toplum yapısını ve devlet mekanizmasını inşa etmişlerdir. Bu üçlü aşama; çömlekçiliğin başlayıp hayvanların evcilleştirilmesiyle biten aşağı barbarlık dönemi, hayvanların evcilleştirilmesiyle çobanlığın başladığı orta barbarlık dönemi, demir cevherinin bulunup alet olarak kullanıldığı ve tarım toplumuna geçen yukarı barbarlık dönemidir.[4]

Barbar topluluklarının komünler halinde yaşadıkları eski toplum düzeninde, her bir barbarlık aşaması belli sosyal ilişkileri ve bu sosyal ilişkilerin geliştirdiği mülkiyet biçimlerini getiriyordu.

Barbar topluluklarının komünler halinde yaşadıkları eski toplum düzeninde, her bir barbarlık aşaması belli sosyal ilişkileri ve bu sosyal ilişkilerin geliştirdiği mülkiyet biçimlerini getiriyordu. Komünlerin ise toprakla olan ilişkisi çömlekçiliğin başladığı toplumlardan itibaren kendini gösteriyordu. Çömlekçiliğin kendisi zaten ürünlerin artık toplanarak saklanmakta olduğunun işaretlerini vermekteydi. O aşamada tamamen yerleşik olarak düşünülemese de Kıvılcımlı’nın deyimiyle ‘oynak’ ya da taşınır bir şekilde mülkî varlık sürdürdükleri göz önüne alınınca, barbarların yaşam tarzları üzerinden belirli mülkî ilişkilere girdiklerini gözlemlemek mümkündür.

Bu üç aşamalı ilişkide; birinci aşama (aşağı barbarlık) av ve toplama sahasının o komünün mülkü olmasını, ikinci aşama (orta barbarlık) çobanların hayvanlarını otlattığı sahanın mülk olmasını, üçüncü aşama (yukarı barbarlık) ise doğrudan doğruya artık toprak ekonomisine geçilmesiyle toprağın kendisinin kişiyle bir mülkiyet ilişkisi içine girdiğini göstermekte; oynak mülkiyetin yerini artık sürekli mülkiyetin aldığına işaret etmektedir.[5]

Asya tipi üretim tarzına dair tartışmalar ise tam olarak burada başlamaktadır. Marx’ın zaman zaman altı maddede ele aldığı mülkiyet biçimleri, isimlerin birbirleri yerine kullanıldığı düşünülerek dörde indirilmektedir: Asyalı (Doğulu) tip, Romalı (Antik) tip, Slav tipi, Cermen tipi.[6]

Marx bu tiplere kendi zamanının tarihsel anlatımlarından yola çıkıp halihazırda kendi ilişkilerini korumuş olan toprak ilişkilerini inceleyerek ulaşmaktadır.

Konu açısından Asya tipi üretim tarzı Asyalı ve Romalı mülkiyet biçimleriyle ilişkilendirilebilir. Bu iki tip mülkiyet biçimi, her ne kadar farklı zamanlarda ortaya çıkmış ve farklı yerlerin isimlerini taşıyorlarsa da, birbirlerine kökten bağlıdır ve biri öteki tarafından içerilir. Yani bunlar, tarih içerisinde aşamalar şeklinde vuku bulmuş mülkiyet biçimleridir.

Devam edecek...


[1] Stephen P. Dunn, The Fall And Rise Of The Asiatic Mode Of Production, Routhledge Publishing, 1. Baskı, 2011, s. 6.

[2] Hikmet Kıvılcımlı, Toplum Biçimlerinin Gelişimi, Derleniş Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2018, s. 28.

[3] Karl Marx, Martin Nicolaus (çev.), Grundrisse, Penguin Classics, 1973, s. 484

[4] Friedrich Engels, Erkin Özalp (çev.); Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Yordam Kitap, 1. Baskı, Eylül 2019, s. 32-37.

[5] Hikmet Kıvılcımlı, Toplum Biçimlerinin Gelişimi, Derleniş Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2018, s. 38-45.

[6] a.g.e., 2018, s. 47.


Doğukan Taşkıran

1997’de İstanbul’da doğdu. 2020’de Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Uluslararası Politik Ekonomi yüksek lisans programında öğrenimine devam etmektedir.

Politik ekonomi, uluslararası ilişkiler teorisi, siyaset teorisi üzerine yazmakta olup Gergedan Dergi’de aynı alanda yazı üretmektedir.

(Visited 3.756 times, 1 visits today)
Close