“Eski topraklar” bir bir terk ediyorlar bu dünyayı. “Eski topraklar” yani müesses nizamın bekçileri, son yıllarda ardı ardına ölüm haberleriyle bir kısım insanları hüzne boğarken büyük bir cenahı da sevinçle sosyal medyaya ve yazılı-görsel basına hücum ettiriyorlar. Evet, son senelerde bekçilik görevini yeni yetme liberallere emanet edenler arasına ünlü savaş suçlusu Henry Kissinger da (1923-2023) katıldı. Baba Bush, Donald Rumsfeld, Mihail Gorbaçev, Madelaine Albright, Britanya Kraliçesi II. Elizabeth, bir ayağı çukurdaki ABD Başkanı Carter’ın eşi ve şimdi Kissinger. İmparatorluğun gözde isimlerinin neredeyse her birinin yüz yaşını doldurup sessiz gemiye binmelerinin çağımız için ne gibi bir anlamı olabilir?
Kissinger’ın ölümü sonrası sosyal medyadaki coşku görmeye değerdi; fakat pek az insan bu ölümün simgelediklerini masaya yatırıyor. Belki de sormamız gereken, Kissinger’ın ölümünün küresel bir dönümü, dönemeci simgeleyecek kadar önemli olup olmadığını sormak. Nihayetinde diplomasinin bu yüzyıldaki Metternich’i, işlediği savaş suçlarını göğsüne bir nişan gibi takıp kenara çekileli elli yıla yakın süre oldu.
Gerçekten öyle mi oldu?
Elbette hayır. Güneydoğu Asya’daki katliamların üzerine bir de -ironik olarak bundan tam elli yıl önce- Şili’de Allende’nin devrilmesinde etkin rol oynayan Kissinger, o tarihten bugüne, alenen ve zımnen müesses nizama ve İmparatorluğa yön verenlerin başında gelmekteydi. Kimi zaman sabık başkan Donald Trump gibi engellere takılsa da öğütlerini Beyaz Saray’a ve ötesine duyurmayı başardı. Özellikle Ukrayna Savaşı’ndan bugüne “sağduyunun” sesi oldu.
Kissinger, alenen ve zımnen müesses nizama ve İmparatorluğa yön verenlerin başında gelmekteydi.
Bu ölümün belki de en tuhaf tarafı, hem mevtadan iyi şekilde bahsedenleri hem de arkasından “iyi bilmezdik” diyenleri, ortak biçimde gelecek üzerine derin düşüncelere daldırması olacaktır.
“İyiler Erken Ölür”
1973-1977 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanı ve 1969-1975 yıllarında Birleşik Devletler Milli Güvenlik Danışmanı olan Kissinger’ın ölüm haberi duyulur duyulmaz liberal solun “amiral gemisi” Jacobin çarpıcı bir isme sahip olan yeni kitabını duyurdu: The Good Die Young (İyiler Erken Ölür). Bu yayına makaleleriyle katkıda bulunanların açıklamalarına göre kitap yıllardan beri hazırda bekliyordu. Nitekim New York Times ve The Guardian başta olmak üzere pek çok yabancı gazetede Kissinger’ın obituary’lerinin (ölüm ilanı, anma) yazarlarının -hatta bunları kaleme alan yazarların obituary’lerini yazanların- çoktan öbür dünyaya geçtikleri şaka konusu yapılmakta. Bu haberleri Gazze’de süregiden çocuk soykırımıyla yan yana koyunca Yunus Emre’nin şu mısralarını dillendirmeden duramıyorum:
Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi
Müesses nizamın kurmaylarının ve yeni bekçilerinin taziyelerine ve bütün süslü cümlelerine karşın Kissinger ve Kissingergillerin hesabını halklar kesmekte. Fransa Cumhurbaşkanı Macron mesela, “Henry Kissinger tarihî bir devdi. Onun yüzyıllık fikirleri ve diplomasisi dünyamızda kalıcı bir etki yarattı” diyedursun; her milletten milyonlarca kişi baba tarafından kökleri Fransa’ya uzanan Amerikalı şef ve entelektüel Anthony Bourdain’ın sözleriyle uğurladı bu “devi”: “Kamboçya’ya giderseniz Kissinger’ı ölene kadar dövmek istersiniz.”
Benim obituary’imi satıra dek okuduysanız bu metnin Macron’dan ziyade Bourdain’ın izleğini takip ettiğini anlamışsınızdır. Macrongillerin övgü dolu kelimeleri ve Kissinger’ın, hakkını teslim edeyim, hakikaten efsanevî diplomatik kariyeri için diğer uluslararası ilişkiler uzmanlarının yazdıklarını okumanızı tavsiye etmekle yetineyim. Fakat ne Bourdain’ın ömrü Kissinger’ı dövmeye yetti ne de başka bir kimse böyle bir şeye cüret etti, bunu aklından geçirdi. Nihayetinde, “iyiler erken ölür”, Kissinger ise yüz yaşını devirip bu dünyadan gitti.
Önümüzdeki On Yıl Kissinger’ı Mumla Aratacak
Yukardaki sorumuza geri dönersek: Bu ölüm aslında neyi simgeliyor? “Büyük adam tarihçiliğini” hakiki büyük adamlara saklayarak Kissinger’ın ne yaşamıyla ne göçüşüyle dünyayı değiştirecek kudreti olmadığını ifade edeyim evvela. Fakat iki önceki paragraftaki gibi hakkını iade edeyim: Onun ölümü, tıpkı girişte ismini saydıklarımınki gibi, bir çağın bitişini sembolize ediyor. Artık müesses nizamın temeli olan “realist, rasyonel, sağduyulu, ılımlı, merkezî” figürler yok. Elbette bu figürlerin bu sıfatları ne derece haiz olduğunu sorgulamak hakkımız; fakat bu bir hakikattir ve bu hakikat bugün İmparatorluğun ve kolektif Batı’nın ne derece “aşırı” uçlarda gezindiğini gösteriyor.
Bu hakikat bugün İmparatorluğun ve kolektif Batı’nın ne derece “aşırı” uçlarda gezindiğini gösteriyor.
“Yahudi doğmasaydım antisemit olurdum” demiş bir kişi Kissinger[1]. Rusya’yla Batı’yı son kez ve en güçlü şekilde karşı karşıya getiren Ukrayna Savaşı’nda ve öncesinde Moskova’yı daha fazla sıkıştırmamak gerektiğini ifade etmişti. Ayrıca pek çok tankie’nin önyargısının aksine Rusya ve Çin’de çokça değer gören ve beğenilen bir Amerikalı olarak bu iki ülkede de ölümüyle üzüntü yarattı. Son görüştüğü dünya lideri olan Başkan Şi, ABD Başkanı Biden’a yolladığı taziye mesajında “Dr. Kissinger Çin halkı tarafından hep hatırlanacak ve özlenecek” derken hem bu gerçeğin altını çiziyordu hem de bu “eski toprağın” göçüşüyle bir devrin sona erdiğini ilan ediyordu. Çünkü Kissinger, Mao devrinden bu yana, Çin ile ABD arasındaki ilişkileri geliştirmeye çalışan belki de son devlet adamıydı.
Bugün müesses nizamın Kissinger gibi karizması, deneyimi ve nüfuzuyla frenleyici kuvvetlerden mahrum kalması bu dönemecin ne anlama geldiğini gözler önüne seriyor. Bir yanda Rusya, İran ve Çin’le aynı anda üç cephede çarpışmak isteyen şahinler ve öte yanda milyonların katlinden sorumlu “sağduyulu, ılımlı, realist” diplomatlar. Artık elde sonuncu türden insan kalmadı. Ne işledikleri suçların hesaplarını verdiler ne de arkalarında ayakları yere basan politikacılar, bürokratlar bıraktılar. İttihadçı düşmanı Refik Halid’in müthiş fıkrasında savaş sonrası İstanbul’u terk eden Üç Paşalara sorduğu soruyu, “Efendiler nereye?”yi Kissingergillere sormak gerekiyor. Ama unutmayalım, çanların İmparatorluk için çaldığı şu devirde şahinlerin önündeki engeller bir bir eksilmekte ve her an dünyayı yakmaya hazır hâle gelmekteler. Kissinger’ı anarken önümüzdeki on yılda dünyayı bekleyenleri etraflıca düşünmek gerekecek.
[1] Yine sosyal medyada ünlenen bu sözün Newsweek tarafından teyit edildi: https://www.newsweek.com/henry-kissinger-say-i-would-antisemitic-jewish-something-wrong-1848303
Oğul Tuna
1995 yılında Adana’da doğdu. 2019’da Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Master eğitimini Fransa’da Lille Siyasal Çalışmalar Enstitüsü’nde (Sciences Po Lille) tamamladı. University of California Tarih Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir.
Siyasî tarih ve karşılaştırmalı siyaset çalışan Tuna Türkiye, İran ve Rusya üzerine yoğunlaşmaktadır.