Ulusların en önemli amaçlarından biri olan iktisadi büyümeyle işsizliğin azalması ve hane halkının gelirinin artması, böylece toplumun refah seviyesinin yükselmesi beklenmiştir. Bu anlamda iktisat teorilerini incelersek, gerçekleşen büyüme üretim artışı sayesinde yaşanmış ve bu üretim artışı beraberinde işgücü talebini artırarak işsizliği azaltmıştır. Bu yüzden ekonomik büyüme ve istihdam arasında pozitif yönlü bir ilişkinin var olduğu kabul edilmiştir.
1980 öncesi dünya düzenine bakıldığında ülkelerde yaşanan büyümenin hane halkı üzerinde gelir artırıcı bir etkisi olduğu görülmüştür. Çünkü büyüme o dönemde üretime bağlı olarak artmış ve istihdamı da aynı ölçüde arttırmıştır. İktisadi açıdan önemli bir çalışma olan Okun Yasası teorik olarak büyümenin istihdamı pozitif yönde etkilediğini göstermektedir.
1980’den sonra tüm dünyaya hızla yayılan küreselleşme olgusu ekonomik yönden yeni bir dünya düzeni oluşmasına zemin hazırlamıştır. Küreselleşmeye uyum sağlayan dünya ülkeleri arasında yaşanan rekabetin boyutu hızla yükselmiştir. Artık dünyada yeni rekabetçi bir döneme girilmiştir. Bu sebepten ötürü üretim yapan iktisadi birimler daha fazla kâr güdüsü ile maliyetlerini her yönden minimize etmeye başlamışlardır. İşgücü maliyetlerini mevcut durumda en aza indirip üretim kapasitelerini artırarak daha fazla üretim yapılması amaçlanmıştır. Firmalar teknolojik gelişmeler sayesinde üretim artışı yaşamış fakat istihdam oranlarında ciddi azalmalar meydana gelmiştir.
Yeni dünya düzeninde ekonomik büyüme artarken istihdam azalmaya başlamıştır.
Yeni dünya düzeninde ekonomik büyüme artarken istihdam azalmaya başlamıştır. Bu iki parametre arasında var olan ilişkinin yönünün değişmesi araştırmacıları bu değişimin sebep ve sonuçlarını incelemeye teşvik etmiştir. Tüm dünyayı etkileyen bu değişim Türkiye ekonomisini de etkilemektedir.
2001-2002 de yaşanan kriz sonrasında uygulanan politikalar başarılı sonuçlanmış ve 2002 yılından sonra Türkiye ekonomisi yüksek oranda ekonomik büyüme yaşamıştır. Ülke genç nüfus bakımından yüksek işgücüne sahip olduğu halde yaşadığı ekonomik büyüme istihdamı artıramamış, hatta işsizlik oranları artış göstermiştir. Bu yüzden ‘istihdam yaratmayan büyüme’ olgusu son zamanlarda yaygınlaşmıştır.1
Ülkelerde uygulanan iktisat politikalarının temel amacı ekonomik büyümedir. Dünya ülkeleri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler diye sınıflandırıldığında gelişmekte olan ülkelerde büyüme yanında kalkınmanın da hedeflendiği görülmektedir.2
Ekonomik büyüme kişi başına reel hasılanın sürekli artmasıdır. Reel hasılanın sürekli artması uzun dönemli dinamik bir olgu olduğunu göstermektedir. Reel hasıla bir ülkenin sınırları içinde belirli yılda üretilen nihai malların temel bir yılın piyasa fiyatı üzerinden değerine denir.
İktisadi büyümenin yaşanmasını sağlayan önemli kavramlar üçe ayrılmıştır. Bunlar işgücü (beşeri sermaye), sermaye ve teknolojidir.
Ekonomik büyümenin gerçekleşmesi için üç unsurun beraber üretime dahil edilmesi gerekir. Bunların yanında doğal kaynakların varlığı da büyümeyi artırır.
Teknoloji faktörü ise üretim sürecinde kişilerin mevcut ortamı geliştirmek, yenilemek, denetlemek için ürettiği bilgilerdir. Sermaye ise üretim yapabilmek için gerekli olan teçhizat, makine ve bina stokuna denir. Sermaye, üretim aşamasında üretim yapabilmek için üretilen faktör niteliğindedir. Doğal kaynak başlığı altında incelenen arazi, toprak, maden, deniz, petrol yatakları vb. doğanın karşıladığı üretim faktörleridir.3 İşgücü bir ülkedeki nüfusun çalışan ve çalışmayı isteyen kesimini ifade eder. Ekonomik büyümenin yaşanmasında işgücünün miktarı ve kalite düzeyi önem arz etmektedir. Emek faktörünün temelini işgücü oluşturur. İşgücü ekonomik büyüme için gerekli bir faktör olmakla kalmayıp bu büyümeden doğrudan etkilenir. Ekonomik büyüme sonucunda kazanılan toplam getiriden emek-pay almaktadır.4 Ekonomik büyüme arttıkça emek talebi artar ve emek sınıfı, üretim sonucunda oluşan toplam gelirden daha fazla pay almaya başlar.
İktisadi büyüme bir süreç olarak ele alındığında; fiziki ve beşeri sermaye birikimi, teknolojik gelişme, demografik etkenler, coğrafi etkenler ve iklim, kültürel (din, dil farklılıkları ya da etnik çeşitlilik gibi) veya kurumsal etkenler, demokrasinin düzeyi, gelir dağılımı, hükümet politikaları ve makroekonomik istikrar gibi çeşitli olası etkenlerin kişi başına gelir düzeyi veya onun büyüme oranını dolaysız etkiler. Diğer yandan da bu etkenlerin kendi aralarındaki olası karşılıklı dinamik etkileşimlerinin, sürekli değişim halindeki net sonucudur.’’5
Ekonomide tüm faktörler üretim sürecine dahil ediliyor ise o ekonomi tam istihdamdadır. Böyle bir ekonomide çalışmak isteyen herkesin iş bulduğu ve geri kalan tüm üretim faktörlerinin üretim sürecine dahil olduğu görülmektedir.
Üretim faktörlerinin belirli sektörlerde üretime yönlendirilmesine faktörlerin kullanımı denilir. Burada önemsenen faktör yalnız emek ise emeğin kullanılması durumuna istihdam denir. Ekonomide tüm faktörler üretim sürecine dahil ediliyor ise o ekonomi tam istihdamdadır. Böyle bir ekonomide çalışmak isteyen herkesin iş bulduğu ve geri kalan tüm üretim faktörlerinin üretim sürecine dahil olduğu görülmektedir. Tam istihdamda oluşan işsizlik oranına doğal işsizlik oranı denir.
İstihdam; geniş anlamda tüm üretim faktörlerinin üretime dahil edilmesi, dar anlamda ise sadece emeğin üretime dahil edilmesi anlamına gelir.6 Eksik istihdam ise üretim faktörlerinin bir yada birkaçının sürece dahil edilmediği anlamına gelir. Nedenlerine göre 3 farklı şekilde sınıflandırılır. Bunlar friksiyonel, yapısal ve konjonktürel durumlardır. Eksik istihdam = işsiz sayısı/ çalışan sayısı+ işsiz sayısı x 100 formülü ile bulunur. 7
Ömür Uras’ın 2014 çalışmasında da anlattığı gibi istihdamsız büyüme ekonomide yüksek büyüme oranlarına rağmen işsizliği azaltacak iş imkanının oluşmamasıdır. Her ülke için bu durumu oluşturan nedenler değişmektedir. Dünya genelinde ortak olan nedenler şu şekilde sıralanabilir:
1- Dünyada uygulanan iktisat politikalarının değişmesi ve neo-liberal reformlar
2- Üretim sistemlerinde meydana gelen dönüşümler Fordist üretim süreci ve post Fordist üretim süreci
3- İşgücü ve işletme piyasalarının değişimi
4- Teknolojik gelişmeler
5- Verimlilik artışının istihdam düzeyine etkileri
6- Histeris olgusu şeklinde olur.
Bunlara ek olarak kayıt dışı istihdam araçlarının son zamanlarda hızla artması, ülkelerde çocuk işçi çalıştırma oranlarının yükselmesi, çalışan kişilerin ortalama çalışma saatlerinin uzun olması, etkin politikaların dayandığı sayısal verilerin olmaması gibi başlıca nedenler de sıralanmaktadır.8
Türkiye’de işgücü piyasasının ve istihdam konusunun başlıca sorunları; kayıt dışı istihdamın yaygınlaşması, istihdam içinde tarım sektörünün yüksek payı, istihdam üzerinde ağır vergi oranları, gizli işsizliğin varlığı şeklinde sıralanabilir.
Türkiye’de işgücü piyasasının ve istihdam konusunun başlıca sorunları; kayıt dışı istihdamın yaygınlaşması, istihdam içinde tarım sektörünün yüksek payı, istihdam üzerinde ağır vergi oranları, gizli işsizliğin varlığı şeklinde sıralanabilir.9
Genel olarak bakıldığında Türkiye’nin istihdam problemi; gelişmekte olan ülke özelliğinden dolayı demografik ve ekonomik anlamda yenilenme ve gelişme sağlayamamasından kaynaklanmaktadır.
İstihdam yaratamayan büyümenin gerçekleştiği ekonomilerde iktisadi açıdan beklenilen ilişkinin olmadığı saptanmıştır. Yani bu ekonomilerde iktisadi büyüme ve istihdam arasında bir ilişki mevcut değildir. Son dönemlerde dünya genelinde yaşanan bu sorunun sebepleri işgücü ve işletme piyasasının uğradığı değişiklikler, teknolojik gelişmeler, ekonomi politikalarının değişimi ve üretim faaliyetlerindeki gelişmeler şeklinde gösterilmektedir.
Eviews 10 paket programı çalışma sonucuna göre 2002-2018 yılları arasında Türkiye ekonomisinde işsizlik ekonomik büyüme ile ters yönlü bir ilişkiye sahiptir. Ekonomik büyümenin işsizlik üzerinde -0,12 oranında etkisi vardır. Bu ilişki yönü iktisadi olarak beklenebilir; fakat büyümenin 1 gecikmeli değeri ile işsizlik arasında aynı yönlü bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Ekonomik büyümenin (G) bir gecikmeli değeri [D(G(-1))] işsizlik üzerinde 0,22 oranında etkiye sahip olmuştur. İki veri arasındaki ilişki ilerleyen dönemde pozitif hale gelmiştir. Buradan yola çıkarak ekonomik büyümenin gerçekleştiği bu yıllarda iş imkanı yaratılamamış ve işsizlik oranları artış göstermiştir.
Çalışmanın ikinci bağımsız değişkeni olan asgari ücretin işsizlik üzerine etkileri incelenmiştir. Sonuç olarak asgari ücret artış hızı işsizlik üzerinde ilk durumda -0,54 oranında bir etki bıraktığı görülmektedir. İktisadi literatüre göre asgari ücrette yaşanan artış bireylerde çalışma arzusu uyandırarak işsizliği azaltacaktır. İlerleyen dönemlerde bu durum değişerek olumsuz bir hale gelmektedir. Asgari ücret artış hızının (LW) bir gecikmeli değerinin işsizlik üzerinde 0,76 oranında bir etki bıraktığı görülmüştür. İşverenler maliyet artışından kaynaklı emek taleplerini düşürerek hatta mevcut çalışan sayısını azaltıcı bir politika izlemişlerdir. Yani işsizlik artmıştır. [EA1]
Her iki değişkenin gecikmeli değeri alındığında ilişki yönünün değiştiği ve katsayı oranının arttığı görülmektedir. Çalışma sonucunda 2002-2018 yılları arasında Türkiye ekonomisinin gerçekleştirdiği iktisadi büyümenin istihdam yaratmadığı ve ülkede uygulanan asgari ücret politikasının işsizlik üzerinde negatif bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye ekonomisinin gerçekleştirdiği iktisadi büyümenin istihdam yaratmadığı ve ülkede uygulanan asgari ücret politikasının işsizlik üzerinde negatif bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Politika yapıcıların asgari ücret uygulamasını işveren maliyetlerini düşürücü yönde düzenleyerek istihdam artışını desteklemeleri gerekmektedir. Asgari ücret zam oranlarında yaşanan artışın bir sonraki dönemde olumsuz etki bırakmasını önleyici politikalar izlenmeli mevcut vergilendirme oranları revize edilmelidir.
Ekonomik büyüme açısından fonların üretken kaynaklara aktarımının sağlanılması üretim kapasitesini arttırıcı alanlarda kullanılması gerekmektedir. Çıkar ilişkilerine dayalı anlaşmaların yapılması, fonların verimsiz alanlarda kullanılması engellenmelidir. Fon kaynaklarının transferi üzerinde sıkı bir denetim mekanizması oluşturulmalıdır. Geleceğe yönelik talepler doğrultusunda planlı bir biçimde üretim yapılmalıdır. Ekonomide gerçekleşen büyüme oranları karşılığında bir üretim faktörü artışı yaşanmalıdır. Böylelikle Türkiye sahip olduğu genç nüfusa iş imkanı yaratarak işsizlik oranlarını azaltacak, ekonomik büyümesini sürdürülebilir bir hale getirebilecektir.
(1,2,4,6,8,9) Ömür U. (2016) Türkiye Ekonomisindeki İstihdamsız Büyümenin Ekonometrik Analizi İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Ekonometri ve İstatistik Dergisi Sayı:24 94-108
(3,5,7) Sevgi B. (2012) Türkiye’de İstihdamsız Büyüme Sürecinin Ekonometrik analizi