Written by 09:55 Makaleler

İşçi Kooperatifleri Kapitalist Firmalara Alternatif Olabilir mi?

Ali Alper Alemdar yazdı…

Covid-19 salgını ile tüm dünya pek de alışık olmadığı bir dönemden geçmektedir. Günlük rutinlerimizden sosyal ilişkilerimize, ekonominin işleyişinden küresel ve yerel politikalara kadar geniş bir spektrumda her şeyin değişmekte olduğunu görmekteyiz. Bir yandan işsizlik hızla artarken diğer yandan emekçi kesim üzerinde baskı artmaktadır. Covid-19 salgını boyunca milyonlarca insan işinden olurken, işinde kalabilenler uzayan mesai saatleri, ücret kesintileri, maaşların zamanında ödenememesi gibi sorunlarla karşıya kalmaktadır. Emekçi sınıflar, salgının en yoğun zamanlarında fabrikalara ve iş yerlerine gitmek zorunda kalmıştır. Evden çalışmakta olanlar ise tüm güne yayılan mesai saatleri ile mola vermeye fırsat bulamamış, özel yaşam ile iş yaşamının arasındaki ayrımın ortadan kalkması gibi sonuçlarla karşılaşmıştır. Bunları Marksist bir dille açıklarsak, yedek sanayi ordusu büyümeye devam ederken, emekçiden elde edilen mutlak ve görece artı değerin oranı artmaktadır. Sömürünün, işsizliğin ve güvencesizliğin arttığı bu dönemde, işçi kooperatiflerini ve bu tarz bir örgütlenmenin klasik kapitalist firmalara alternatif olup olamayacağını tartışmak istiyorum.

İşçi kooperatifleri (İK) klasik kapitalist firmaların (KF) aksine işletme içi kararların demokratik bir şekilde alındığı ve kârın işçiler arasında paylaşıldığı işletmelerdir.[1] İşçi kooperatiflerinin klasik kapitalist işletmelere nasıl bir alternatif olabileceğini anlatmadan önce, kooperatiflerin yapılarına getirilen literatürdeki eleştirileri özetlemek faydalı olacaktır. Bu eleştirilere verilen teorik ve ampirik yanıtlar, kapitalist firmaların en verimli işletmeler olduğu savının pek de doğru olmadığını göstermede yardımcı olacaktır.

İşçi Kooperatiflerine Yapılan Eleştiriler

Literatürdeki erken dönem eleştiriler Ward (1958), Domar (1966), Vanek (1970) ve Meade (1972) tarafından yapılmıştır. Geliştirilen sistematik eleştirilere de Ward-Vanek-Domar modeli adı verilmiştir. Bu model özellikle Yugoslavya’da işçiler tarafından yönetilen işletmelerin deneyimlerinden yola çıkmıştır. Ward-Vanek-Domar modeli, işçiler tarafından yönetilen işletmelerin “üç ters etki”ye (three perverse effects) neden olduklarını varsaymıştır. Bu etkilerden ilki, işçiler tarafından yönetilen işletmelerin kapitalist firmalara göre daha az istihdam yaratması, ikinci olarak, sabit maliyetteki değişimin ürün miktarında aynı doğrultuda bir değişime neden olması ve son olarak da ürün fiyatlarındaki değişimin ürün miktarını tersi yönde etkilemesidir. İşçi kooperatifleri üzerine yapılan çalışmalar ise bu modelin varsayımlarını destekleyecek bulgular bulamamıştır.

Alchian ve Demsetz (1972) ise işçiler tarafından yönetilen firmalardaki işçilerin performanslarının işçiler tarafından etkin bir şekilde takip edilemeyeceğini, buna bağlı olarak ödül sisteminin çalışmaması ile işçilerin işten kaytaracağını iddia etmişlerdir. Alchian ve Demsetz (1972)’e göre işten kaytarma probleminin çözülmesi ise ancak bu konuda uzman yöneticilerin (üretken olmayan emek) işe alınması ile mümkün olacaktır. Bununla beraber işçiler, uzman yöneticilerin aksine çalışma arkadaşlarını denetleme konusunda hevesli değillerdir. Bunun nedeni ise işçilerin diğer işçilerin kontratlarını feshetme yetkisinin olmamasıdır.

Jensen ve Meckling (JM) (1979) literatürdeki belki de en kapsamlı eleştirileri sunmuştur. JM’ye göre, KF’nin İK’den neden daha verimli olduğu ve İK’nin neden yaygın olmadıklarının temelde beş sebebi vardır. Kanımca, bunların üç tanesi üzerinde durulması gerekenlerdir. İlki, “ufuk problemi”dir (the horizontal problem). JM, işçilerin, firmaya yatırım yapma seçeneğine sahip olduğunu, borç taleplerini düzenleyebileceğini ve istihdama bağlı olarak yıldan yıla kalan nakit akışları konusunda ticarete konu olmayan hakları olduğunu iddia etmektedir. Bu nedenle, JM, emekliliğe yakın yaşta çalışanların, firmanın yatırım kararlarında emeklilik tarihlerini, yani beklenen “ufuk” u göz önüne alacaklarını, böylelikle işçilerin yatırımlar konusunda hevesli olmayacaklarını iddia etmektedirler.  JM’ye göre, işçilerin bu davranışı uzun vadeli yatırımları önler ve yeni istihdamları azaltır. Ellerman (1986) bu iddiaya, her işçinin, firmanın sahibi olduğunu ve bireysel varlıklarının değerini maksimize etmeye çalıştığını söyleyerek cevap verir. Böylece her yatırım doğrudan bireysel varlıklarına gider. Ellerman yanıtıyla JM’nin iddiasını çürütür. İkinci sebep, mevcut işçilerin yeni bir çalışan (aynı zamanda kooperatifin yeni ortağı) istihdam etmekte tereddütleri olarak tanımlanabilir. Çünkü, işçiler, yeni yatırımların değerinden daha fazla getiri sağladığından emin olmak ister. Yeni işe alım, bir risk ve kâr meselesidir ve JM’ye göre bu konuda İK’ler yeni istihdamda KF’lere göre daha ağır davranırlar, bu da İK’lerin istihdam seviyesinin KF’lerden daha düşük olmasına neden olur. Üçüncü sebep, işçilerin iş süreçlerindeki ve karar mekanizmalarındaki rolüdür. Buradaki problem 1/n problemi olarak bilinmektedir. Bu problemde işçi sayısı arttıkça işçilerin kâr payının azalacağı ve karar verme süreçlerinin uzayacağı, bunun da verimsizliğe ve işçilerin işten kaytarmasına neden olacağı iddia edilmektedir. Son olarak JM, AD eleştirisine benzer olarak, performans takip sisteminin, 1/n problemine bağlı olarak işçi kooperatiflerinde etkin olarak çalışmayacağını iddia eder.

İşçi Kooperatiflerini Üzerine Yapılan Teorik-Ampirik Çalışmalar ve Eleştirilere Cevaplar

Literatürdeki eski ama etkili eleştirilere karşın yapılan ampirik çalışmalar bize bambaşka bir hikâye anlatmaktadır. Yukarıda bahsettiğim eleştiriler, İK’lerin nadir olmasının nedeninin, KF’ler kadar verimli olmadıkları iddiasına dayanmaktadır. Ancak durum pek de böyle değildir. Pencavel (2012), İK’lerdeki işçilerin mülkiyet haklarına sahip oldukları ve firmadaki karar alma süreçlerine demokratik bir şekilde katılabildikleri için daha motive olduklarını belirtmektedir. Olsen (2014), Pencavel’a (2012) benzer sonuçlar ortaya koyarak 1/n sorununun geçerli olmadığı sonucuna varmaktadır (öte yandan, demokratik katılım üretkenliği önemli ölçüde artırmamaktadır). Craig ve Pencavel’in (1992) sonuçlarına göre, İK’lerin ürün fiyatlarındaki değişime tepkisi klasik firmalardan farklıdır. Ürün fiyatlarındaki değişikliklere verdikleri tepki önemli ölçüde ücretlere yansır. Açıklamak gerekirse, olası bir negatif ekonomik şokta, işçiler, işten çıkarmayı engellemek için ücretlerde düşüşe giderler. İK’ler, böylece var olan istihdamı korur ancak tam tersi bir durumda yeni istihdamdan ziyade var olan istihdamın şartlarını iyileştirmeyi ve ücretlerini arttırmayı yeni istihdam seçeneğinin önüne koyar. Buna rağmen Perotin (n.d), İK’lerin en az KF’ler kadar istihdam sağladıklarını göstermektedir. Yönetim ve diğer kadrolarla ücret farklılıkları işçi kooperatiflerinde diğer firmalara göre çok daha azdır. Craig ve Pencavel (1995), İK’lerin KF’lere göre üretken olmayan emeği (yönetici ve idare pozisyonları) daha az istihdam ettiğini göstermektedir. Bu sonuç, Pencavel (2012) ve Olsen (2014)’in çalışmaları ile ele alındığında, AD ve JM’in dile getirdikleri işçilerin işten kaytarma probleminin gerçekçi olmadığını ampirik olarak göstermektedir. Perotin’in (n.d) ve Craig ve Pencavel (1992) çalışmalarının en önemli sonucu, İK’lerin hayatta kalma oranının KF’lerden daha yüksek olmasıdır. Bu sonuç bize önemli bir çıkarım yapmamızı sağlamaktadır. İK’lerin nadir görülmesinin sebebi, piyasadaki ortalama yaşam sürelerinin KF’lerden daha az olmasından ziyade, yeni kurulan KF’lerin İK’lerden çok daha fazla olmasıdır. Bunun temel sebebi, kapitalist sistemin, emeğin sermayeyi istihdamından ziyade, sermayenin emeği istihdam etmesi üzerine kurulu olmasıdır. Kapitalist sistemin bu özelliği, emeğin sermayeye erişimini iki yönden zorlar. İlki, emekçi sınıfların tarihsel olarak tasarruf gücünün sıfıra yakın olmasıdır. Dolayısıyla ellerindeki tasarruflar çoğu zaman büyük yatırımlara yetmez. İkincisi de buna bağlı olarak emekçilerin krediye erişiminin kısıtlı olmasıdır (Olsen, 2013).  

İşçi Kooperatiflerinin Fırsatları ve Limitleri

Bu bilgiler çerçevesinde, işçi kooperatifleri bize büyük devrimci ve dönüşümcü olanaklar sağlamasa da kapitalist sistem içerisinde iş yerlerinin demokratikleşmesi ve birer politik zemine dönüşmesi konularında önemli fırsatlar sunmaktadır. Öncelikle, iş süreçlerine demokratik katılımı sağlamanın, toplumun genelinde de önemli etkileri olacaktır. İş süreçlerine demokratik katılım üretkenlikte büyük bir sıçramaya neden olmasa da tersine bir sonucu da doğurmayacaktır. En önemlisi İK’lerin ekonomik şoklar karşısında istihdamı koruma eğilimidir. Dünya genelinde istihdam ve kalitesi göz önüne alındığında, İK’lerin kurulup yayılması istihdamı ve işçilerin yan haklarını koruma konusunda önemlidir. Elbette İK’ler bir kapitalist firma ile ortak olarak kâr hedefi gütmektedir. Dolayısıyla kapitalist sistem içerisinde İK’lerin odağı yine kâr olmak zorundadır. KF’lerden farkları ise yaratılan değerin kontrolü ve bölüşümüdür. Yaratılan artık değer, değeri yaratan işçilere geri dönerken, bu değerle ne yapılacağının kararı yine işçilerin elindedir. İK’lerin tüketim ve diğer kooperatiflerden farkı da tam olarak budur. İK’ler kapitalist sınıf ilişkilerini, değer yaratım sürecini ve sermaye birikim süreçlerini en azından firma içinde alt üst eden bir yapıya sahiptirler. Elbette bu tarz yapılar yaygınlaşmadan ve politikleşmeden etkileri sınırlı kalacaktır. Bu konuda sorulacak soru bu tarz örgütlenmelerin sayısının nasıl arttırılacağıdır. Olsen (2014) bu soruya, var olan kapitalist firmaların dönüştürülmesi cevabını vermektedir. Hali hazırda İK ya da KF olsun, kurulan şirketlerin pek azı ilk beş yılında ayakta kalabiliyor. Tabi bunun için de belli hukuki düzenlemeler ve vergi düzenlemeleri gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye gibi bu tarz örgütlenmelerin çok az sayıda olduğu ülkelerde var olan kapitalist firmaların, işçi kooperatiflerine dönüştürülmesine olanak sağlayan gerekli düzenlemelerin yapılması için siyasi otoriteler zorlanmalı, aynı zamanda politik örgütlenmeler ve yerel/ulusal dayanışma ağları ile yeni İK’ler kurulmalıdır. İşçi sınıfının, ekonomik tabanlı organizasyondaki politik ve demokratik örgütlenmesi, topyekûn bir toplumsal dönüşümde ve ulusal/yerel düzeyde dayanışma ağlarının örülmesinde önemli rol oynayacaktır. Hele ki Covid-19 ile iyice derinleşen küresel ekonomik krizin boyutunu gördükçe, bu tarz örgütlenmelerin, emeğin tekrardan güç kazanması konusunda ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz.

Kaynakça

  • Alchian, Armen A. and Harold Demsetz. 1972. “Production, Information Costs, and EconomicmOrganization”, The American Economic Review, 62 (5) 777-795.
  • Craig, Ben and John Pencavel. 1992. “The Behavior of Worker Cooperatives: The Plywood Companies of the Pacific Northwest”, The American Economic Review82 (5)1083-1105.
  • Craig, Ben and John Pencavel. 1995. Participation and Productivity:A Comparison of WorkerCooperatives and ConventionalFirms in the Plywood Industry, Brookings Papers: Microeconomics.
  • Ellerman, David. 1986. “Horizon Problems and Property Rights in Labor-Managed Firms”, Journal of Comparative Economics10 62-78.
  • Jensen, Michael C. and William H. Meckling. 1979. “Rights and Production Functions: An Applicationmto Labor-Managed Firms and Codetermination”, The Journal of Business 52 (4) 469-506.
  • Olsen, Erik. 2014. “The Effect of Employee Ownership on Labor Supervision and Discipline”.
  • Vanek, J. 1970.  The General Theory of Labor-Managed Market Economies.  Ithaca: Cornell University Press.
  • Ward, B. 1958.  The firm in Illyria: market syndicalism.  American Economic Review 68, 566-589.
  • Meade, J. 1972.  The theory of labor-managed firms and of profit-sharing.  Economic Journal 82, 401-428.
  • Domar, E. 1966.  The Soviet collective farm as a producers’ cooperative.  American Economic Review 56, 734-757.

[1] İşçi kooperatiflerinin yanı sıra şirket çalışanlarına şirket sahipliğinin bir kısmını pay (hisse senedi) olarak verip kârın işçiler arasında paylaşıldığı ancak işçilerin yönetimde söz sahibi olmadıkları işletmeler de mevcuttur. Bu işletmeler çalışan için hisse senedi sahipliği planı (Employee Stock Ownership Plan -ESOP) içerisinde yer almaktadırlar. Özellikle ESOP son yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde sıkça görülmektedir.

(Visited 562 times, 1 visits today)
Close