Bir iktisatçı olarak neden böyle bir belgesel yapma zorunluluğu hissettiniz?
Bir iktisatçı olarak bir yandan kendi konumumu bir yandan da mesleğimi sorgulamak için yaptım diyebilirim. Belki bunu mesleğe yabancılaşma olgusu ile açıklayabiliriz. Bir de buna son 10 yılda hepimizin hissettiği akademiye yabancılaşma olgusunu ekleyebiliriz. Akademik konferanslardaki ambiyans, yükselme kriterleri, akademik teşvik uygulamaları, akademinin giderek kasaba zihniyetine bürünmesi ve ortaya çıkan akademik enflasyon vs bunların hepsi içinde bulunduğumuz çarkı sorgulama ihtiyacını doğurdu galiba. İktisadın unutulan toplumsal boyutunu ortaya çıkarmayı amaçladım. Bu mesleğe başlama motivasyonum iktisadın bu boyutuydu esas olarak. Dolayısıyla iktisadın toplumun gündelik sorunlarına çözüm bulması, benim için birinci öncelikti. Yani gözlemlediğimiz üzere sokakta en büyük sorun işsizlik, yoksulluk, eşitsizlik vesaire; bunların hiçbirine bizim yaptığımız çalışmaların çoğu cevap vermiyor, dokunmuyor bile. Yapılan çalışmalar adeta havanda su dövme hissi veriyor. Bunu sorgulamaya başladım.
Her gittiğim konferansta, buradan bir film çıkarsam diye düşünüyordum. Aslında uzun vadeli planım, fon bulabilirsem, Kongre isimli uzun metrajlı bir film yapmaktı. Bunu gerçekleştirmeyi hala çok istiyorum. Elimde inanılmaz bir malzeme birikti. Bunun yanı sıra, bu alanı tercih eden gençlerle her gün okulda, derslerde karşılaşıyorum, onların iktisat okuma saiklerinin benimkilerden çok farklı olduğunu fark ettim. Bu iktisat disiplininin değişen imajı hakkında çok şey söylüyordu.
İşin hem teknik boyuta indirgenmesi hem toplumsallıktan uzaklaşması, hepsi beni uzun zamandır zaten rahatsız eden şeylerdi. Herkes derdini farklı anlatır. Ben uzun zamandır tiyatro yapıyordum; iktisadi düşünce tiyatrosu. Onun üzerine öğrencilerimle birkaç kısa film yaptım, tamamıyla bireysel olarak da yaptığım oldu. İşte bu sinema ve tiyatro bilgisini, becerisini ya da bakış açısını diyelim, kendi mesleğimle birleştirdim.
Ben de bu bahsettiğiniz hisleri akademide yaşayanlardan biriyim. Örnek vermek gerekirse bölüm seminerleri oluyordu. O sıralar ekonomik bir kriz var ve çok ciddi asgari ücret tartışmaları dönüyor, biz de bunun üzerine bir tartışma çevirmek istiyoruz ve bölümden de böyle bir tartışma çevirmesi beklentisi içerisindeyiz. Asgari ücretlilerin çok ciddi sorunları var. Ülkedeki çalışan nüfusun yarısı asgari ücretli hale gelmiş, ülkede somut olarak açıkça, net bir şekilde hissedilen bir bunalım var. Fakat bu durum fakültenin pek umurunda değil, gündeminde değil, adeta böyle bir şey gerçekte yokmuş gibi.
Evet, bu gündem olmuyor. Biz sürekli enflasyon hedeflemesi falan konuşuyoruz. Döviz kuru, faiz ve enflasyon üçgenine hapsolmuş durumdayız.
Kesinlikle. Çok iyi hatırlarım bir konferans vardı, departman semineri. Sunumda bir hoca bize ailelerin çocuk sahibi olmada ikame etkisini anlattı, çocuk sahibi olmak nasıl bir maliyet getirir vesaire. Orada bir an çıkıp şöyle bir soru sorası geliyor insanın: Hangimizin babası annesi, “dünyaya bir çocuk getirirsek bize maliyeti ne olur, aylık 500 liraya mı 1000 liraya mı patlar?” diye bir hesap kitap yapmış? Yani süreç öyle bir noktaya geldi ki akademi tamamen mekanize bir halde insanı, toplumu doğrasından kopararak ele alıyor. Çalışacağınız konular, okuyacağınız, öğreteceğiniz metinler belli. Bunların dışında hareket etmenize imkan yok.
Aile meselesi yine topluma uzak değil, gündelik hayata daha yakın. Yani bana kalırsa para politikası çalışmalarından biraz olsun daha iyi.
Ana akımın böyle bir yanı var. Anwar Shaikh de bunu sıkı eleştirenlerden biri. Ana akım iktisat, gerçekte olmayan idealize her türlü mükemmelliyetin, örneğin tam rekabet, tam istihdam, ultra rasyonalite vesaire tüm bunların içsel olduğunu yani sistemin doğası olduğunu söylerken gerçekte doğrudan gözlemlediğiniz şeylerin neredeyse tamamı dışsal. Özellikle kötü olan tüm olgular dışsal.
Maalesef en gerçek şeyler dışsal, en hayali şeyler içsel.
Belki de bu metodoloji, iktisatçıyı toplumdan koparıyor.
Evet kriterler bu hale geldi. Yani belli konuları belli yöntemlerle çalışırsan yükselirsin akademide aksi takdirde bir yere varabilmen pek mümkün değil.
Peki İktisatçı belgeseline dönersek. Filmde iktisat akademisinin çok önemli isimleri var. Bu isimler başlı başına bir tarih. İktisatçı fikri ortaya çıktığında bu isimleri nasıl belirlediniz?
Filme dahil edilecek isimleri saptamak işin en sancılı kısmıydı. Benim iki yılımı alan kısım bu oldu. Çünkü benim durduğum yerden olaylara bakan pek çok değerli isim var. Fakat en fazla bir saatlik bir filme hepsini sığdırmanız mümkün değil. Dolayısıyla bu beni oldukça düşündürdü. Sonra kendi çapımda bir kamuoyu araştırması yaptım ve şöyle dedim kendime: “toplumsallıktan yola çıkıyorum, işsizlikten, yoksulluktan, eşitsizlikten, adaletsizlikten, kapitalizmin krizlerinden… O zaman bu konuları başından beri kendine dert edinen insanları ve bu konularla haşır neşir olduğu için de belli bedeller ödemiş isimleri almam, benim filmimin mesajı açısından daha önemli.” Yaş da önemli bir kriterdi çünkü bir yandan da gelecek kuşaklara aktarmak istediğim isimler vardı. Ayrıca üniversiteler tüm siyasi ve askeri darbelerden payını almıştır biliyorsunuz. Günümüze kadar üç tasfiye dönemine şahit olduk akademide. Bu tasfiyelere bizzat tanıklık eden hocalarla görüşmenin filmin tarihsel boyutu açısından önemli olduğunu düşündüğüm için de bu insanlara gittim. Tabi bu iş bir makale ya da bir kitap değil. Ben bilim yapmadım, bilim yapsam objektifliğini sorgulayabilirsin ama ben sanat yaptım. Sanat taraf olmaksa evet ben taraf oldum ve topluma dair konuları çalışan isimleri aldım. Bu aynı zamanda mesleki hafızaya katkı olarak da düşünülebilir.
Bu isimler zaten hocaların hocasının hocası.
Sağ olsunlar zaten hep söylüyorum: “iktisatta insanı ararken İktisatçı’da insanı buldum.” Bu isimler beni hiç tanımazlardı, hiçbirinin öğrencisi olma şansım olmadı. Yani adı sanı duyulmuş biri de değilim ben…Bir telefonla, bir maille “Böyle bir şey yapmak istiyorum kendi bütçemle kendi bağımsızlığımla, bana konuşur musunuz?” dedim. Kimsin, ne yapacaksın bile demeden saatlerce kamera karşısında sorularıma yanıt verdiler.
Belgeselin birçok ilde gösterimi oldu İstanbul dışında da. Geri dönüşler nasıl oluyor? Öğrencilerin İktisatçı’ya ilgisi var mı? tepkileri nasıl?
Yani sosyal medyanın gücü diyeyim. Proje bağımsız bir proje ve bir şekilde patladı. Ben bu kadar ilgi beklemiyordum. Meslektaşlarımdan, belli bir kesimden ilgi bekliyordum ama Türkiye çapında böyle bir ilgi beklemiyordum açıkçası. Hem şaşkınım hem de çok sevinçliyim. Bu kadar insana ulaşabilmek çok zor. Benim yönetmen tanıdıklarım var, gösterimlerimi duydukça “bizden sonra yola çıktın ama bu kadar insana nasıl ulaşıyorsun?” diyorlar ama tabi bu, filmde yer alan hocaların, isimlerin etkisi. Benim yarattığım bir mucize değil.
Önce bazı kongrelerden davet aldık, sonra üniversitelerde gösterimler yaptık. Tamamen sosyal medya üzerinden iletişim kurarak oldu bunlar. Bazıları öğrenci kulüplerinin organize ettiği gösterimlerdi. Ben çok memnunum. İzleyici kitlesi de çok iyiydi. Güzel eleştiriler, güzel sorular da aldım, yani umduğumdan çok hızlı yayıldı. Şunu anladım ki böyle işlere ihtiyaç varmış. Bazı şeyler ortaya çıkana kadar onun ihtiyaç olduğunu anlamazsınız, bence bu film de öyle bir şey oldu. Çoğu kişi “ne kadar iyi oldu hakikaten şunu da yapsanıza bunu da yapsanıza” diyor. En çok bu dönüşleri alıyorum, “ikincisini de yapın, üçüncüsünü de yapın” diye.
Belgesel yakın zamanda nasıl devam edecek? En yakın gösterim ne zaman olacak?
20 Şubat’ta Eskişehir de olacak, Eskişehir’de iki üniversite var. İşçi ve öğrenci kenti, iyi bir kent toplum dokusu olduğu için orada büyük bir öğrenci kitlesi bekliyorum. İzmir gösterimi mesela çok keyifliydi, balkon bile dolmuştu, inanamamıştık. İstanbul’da da çok ilgi gördü. İktisada böylesi bir ilginin olmasına çok seviniyorum tabii. Ayrıca yakın zamanda Halk TV’de yayınlandı.
İktisatçı belgeselini izlemek isteyen ama bu gösterimlere gidemeyen biri nasıl bir yol izleyebilir?
DVD’lerini çıkardık ama bunu niye yaptık? Açıkçası bana meslektaşım ve öğrencilerim söyledi: “Dayanışma olsun madem sen bu filmi kendi bütçenle yaptın, son taksiti birlikte ödeyelim, DVD bastır gösterimlerden sonra cüzi bir miktara sat” dediler. Gittiğimiz yerlerde DVD veriyoruz. Çok isteyen olursa da asistan arkadaşlarla iletişime geçiyor ve kargoluyorlar DVD’yi. Yaygın bir satış işine girmek istemedim, çünkü bu işin ticari sosa bulanmasını tercih etmedim. Bu filmde ben yalnızca kendimi değil oradaki hocaları da temsil ediyorum. Kısacası ticari kaygılardan uzak bir projeydi bu ve öyle de kalmalı.
Ben tabi şu şekilde düşündüm; Halk TV’de de gösterildi. İnternet üzerinden izlenebilir mi acaba?
Bir süre sonra film festivallerine başvuracağız ve festivallerin ön şartı herhangi bir mecrada yayınlanmaması. O yüzden bekliyorum. Ama festivallerden sonra muhtemelen yaza doğru internete koyacağız. Tabi bir de şu var, film 50 dakika ama benim hocalarla yaptığım görüşmelerin kayıtları 20 saate yakın. Filme dahil edemediğimiz inanılmaz anekdotlar, anılar var orda anlatılan, Özallar, Ecevitler, Evren ler,. Şimdi onların montajını yapıyorum. 6 ayrı görüşmeyi Youtube’da yayınlayacağım. Sonuçta bilgi, kamu malıdır. Herkesle paylaşılmalı.
Belki bir kitap çıkabilir mi?
Çok istiyor ve umuyorum bu söyleşilerin kitap olmasını. Deşifre işlemleri biter bitmez yayınevine göndereceğiz.
Mutlaka basılmalı, isimler gerçekten birer tarih.
Tabi öyle, baba isimler diyelim. Bir yandan bürokrat yanı olanlar var, bir kısmının dünya çapında çalışmaları var. Ayrıca bu hocaların bence bir avantajı da şuydu; çalıştıkları teorileri, savundukları bakış açılarını politikalara yansıtma şansları vardı. Çünkü bürokrat olmuşlardı yani ikisi en azından öyle. Sen örneğin “asgari ücret üzerine çalışıyorum, uğraşıyorum” diyorsun, şimdi sen bir bürokrat olsaydın onu politikalara yansıtabilirdin. Bir yandan bu bize kamu hizmetinde liyakat olgusunun da ne kadar aşındığını gösteriyor.
Tabi böyle bir imkan şu an imkansız. Devletin içinde olup da bu tarz tartışmaları çevirme, zamanında hocaların yaptığını yapabilme mümkün mü! Aslında özetle İktisatçı, bir iktisatçının akademide yaşadığı sorunların bir yansıması diyebiliriz.
Evet, kesinlikle öyle. Kendi iç hesaplaşmalarımın, kendi hikayemin bir sonucu ve kendi yetenek ve donanımlarımın. Herkes derdini başka bir şekilde anlatır ben de böyle anlatmayı tercih ettim.
Peki, bir sonraki proje ne olacak?
“İktisatçı” nın devamına dair dilekler, talepler alıyorum. Ne yapılabilir diye biraz üstüne düşüneceğim açıkçası. Mesela İstanbul iktisat ekolü çalışılabilir. Ama hali hazırda meşgul olduğum projem, özelleştirmelerle ilgili bir belgesel. İsmi, Birlik Manifatura olacak. Dedemin Tokat’taki manifatura dükkanından alıyor ismini. Bu dükkan ve diğer nice geleksel iş yapma yöntemleri, el sanatları, sanayi ürünleri, fabrikalar kayıp gitti elimizden… Tokat’ın 2000 sonrası dönüşümünü anlatmak istiyorum bir bakıma ama aslında anlatılan hepimizin hikayesi olacak. Kentin belkemiği olan kamu fabrikalarının satışıyla birlikte kentliler proletaryadan prekaryaya dönüşmüş durumda. Son 10 yıl içinde Tokat’ta genellikle tekstil atölyelerinde güvencesiz emekçi durumuna düşmüş bir halk kitlesiyle karşılaşıyorum. Bu durum çok üzücü… Özetle özelleştirme politikalarının toplumsal sonuçları üzerine olacak yeni film. Yine sponsor yok tabi. Bu işte en büyük sorun para o kesin. Fakat iyi bir fikriniz ve dayanışmacı arkadaşlarınız varsa yola çıkılmalı diye düşünüyorum. Bu filmi de dayanışma ile çözeceğiz yani, dayanışmaya inanıyorum.