Putin ve Lavrov Neden Hamaneyi’nin Mektubunu Taşıyan İran Meclis Başkanı Galibaf’la Moskova’da Görüşmedi?
Amerika’da yeni yönetimin işbaşı yapmasının ardından Joe Biden’ın özellikle İran politikasının ne olacağı ve daha önce 2015’te P5+1 ülkeleriyle varılan nükleer anlaşmanın akıbetinin nereye doğru evrileceği tartışılmaya devam ediliyor. Biden’in seçim vaatleri arasında yeniden İran’la müzakere ve mutabakat zeminine dönmek vardı. Örneğin; ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Antony Bilinken, 11 Şubat’ta ABD Dışişleri Bakanlığı’nın resmî Farsça hesabından yaptığı açıklamada, “eğer İran nükleer anlaşma çerçevesindeki taahhütlerine uyarsa, biz de aynısını yapacağız, müttefik ve ortaklarımızla daha uzun ve güçlü bir mutabakat yapmak için çalışacağız.” dedi. Burada “müttefik” ve “ortak” tanımı da başlı başına bir tartışma konusu. İran tarafında ise radikal muhafazakârların “Amerika’ya yeniden güven olmaz, ölürüz de tekrar müzakereye girmeyiz” minvalindeki sert çıkışlarına rağmen devletin ılımlı/reformist kanadı tekrar ABD’yle bir biçimiyle anlaşmadan yana. ABD ve İran’daki tüm taraflardan da yeniden nükleer mutabakata dönüş için faklı tonlarda inişli çıkışlı olumlu veya olumsuz irade beyanları gelse de şunu unutmamak gerekiyor: her halükarda bir mutabakat ve anlaşma zemini oluşsa bile artık 2015’in şartları ve konjonktürü yok ve çok sancılı bir süreç tüm tarafları bekliyor.
Bu yazıdaki meramım ABD ile İran arasında yeniden anlaşma olur mu, yoksa olmaz mı, konusunu anlatmak değil. Bu ihtimalin oluşması bile pek çok dengeyi şimdiden çatırdatmaya başladı ve İran tabiri caizse “Büyük Şeytan” Amerika ile “Büyük Ayı” Rusya arasında sıkışma seyrine girmeye başladı. Geçtiğimiz Pazar günü, yani 7 Şubat’ta İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf, seçildikten sonraki ilk ziyaretini Rusya’ya yaptı ancak gittiğine bin pişman olduğunu söylersek yanlış bir tespit yapmış olmayız.
Böylesi üst düzey bir ilk ziyarette ne Rusya Devlet Başkanı Vladmir Putin ne de Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf ile görüştü. Kendisi Sadece Duma Meclisi Başkanı tarafından kabul edildi.
Burada “ne var bunda? Meclis Başkanları düzeyinde yapılan bir toplantı olmuş ve Putin ile Lavrov’un İran Meclis Başkanı Galibaf’la görüşmemesinde ekstra bir sorun yok” denilebilir. Ancak kilit konu şu; İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf, bizzat kendisi tarafından Rusya Devlet Başkanı Vladmir Putin’e verilmek üzere, İran Rehberi Ayetullah Hameneyi’nin özel mektubunu taşıyordu ve buna rağmen ne Putin ne de Lavrov kendisini kabul etti ve Galibaf mektubu mecburen Duma Başkanı’na vermek zorunda kaldı. Yani; İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf nezdinde aslında bizzat İran Rehberi Ayetullah Hameneyi’nin şahsına, yani İran devletine karşı Rusya tarafından büyük bir diplomatik tavır sergilenmiş oldu.
Kilit konu şu; İran Meclis Başkanı Galibaf, bizzat kendisi tarafından Rusya Devlet Başkanı Putin’e verilmek üzere, İran Rehberi Hameneyi’nin özel mektubunu taşıyordu ve buna rağmen ne Putin ne de Lavrov kendisini kabul etti.
Tabii İran devlet aygıtı böylesi büyük bir skandalı temizlemeye çalışmak için hem Meclis hem de Dışişleri üzerinden açıklamalarda bulundu ve aslında bombayı birbirlerinin kucağına atmaktan başka bir şey yapmadı. İran Meclis yetkilileri durumun Vladmir Putin’in sert covid protokollerinden kaynaklandığını ve Meclis Başkanı Galibaf’ın bu protokollere uymayı reddettiği için görüşmenin gerçekleşmediğini söyledi. Meclis’ten bir başka kaynak ise aslında Galibaf’ın ziyaret programında Başkan Putin ve Dışişleri Bakanı Lavrov’la görüşme olmadığını söyledi ancak seyahat öncesi duyurularda Putin ve Lavrov görüşmelerin yapılacağı söylenmişti. Bir grup ise İran Dışişleri ekibini yetersiz kalmakla suçladı. İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif ise daha önceden İran Meclis yetkililerini uyardıklarını, hem İran Dışişleri ekibinin hem de İran’ın Moskova Büyükelçisi’nin elinden gelen her şeyi yaptığını söyleyerek topu İran Meclisi sahasına attı.
Öncelikle İran Rehberi Ayetullah Hameneyi’nin Putin’e bizzat gönderdiği mektubun içeriğine mealen bakıldığında Hameneyi’nin Putin’e “Batıyla bundan böyle her ne kadar yakınlaşma olursa olsun, bu durumun İran’ın Rusya’yla stratejik ilişkilerini etkilemeyeceğini” söylediği görülüyor. Ancak Putin, çok net bir cevapla İran’ın Batıyla ve özellikle ileride Joe Biden yönetimiyle alenen yakınlaşmasından memnun olmayacağını, Hameneyi’nin “garanti” mektubunu taşıyan İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf’ı ne kendisi ne de Dışişleri Bakanı Lavrov’un kabul etmesi yoluyla ortaya koydu ve İran’a net bir mesaj vermiş oldu.
Elbette Rusya’da yaşanan bu diplomatik skandalı sadece İran-Rusya ilişkileri üzerinden okumak eksik bir yaklaşım olur. İran’da 2021 Haziran ayına doğru cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, ülkenin bundan sonra radikal muhafazakâr bir asker tarafından mı yoksa ABD ile müzakere yürütebilecek ılımlı/reformist bir adayla mı yönetilmesi gerektiği en büyük tartışma konusu ve şu anda buna karar verecek tek merci İran Rehberi Ayetullah Hameneyi’nin bizzat kendisi. Rusya’daki diplomatik skandala bu açılardan bakıldığında ise akıllara bazı sorular geliyor:
1) Rehber Ayetullah Hameneyi, Rusya Devlet Başkanı Vladmir Putin’e hitaben yazdığı mektubu diplomatik teamüller gereği İran Dışişleri Bakanlığı tarafından Rusya’ya iletmesi gerekirken neden bu mektubu İran Meclis Başkanlığı üzerinden iletmeyi tercih etti?
2) Rehber Ayetullah Hameneyi, daha geçtiğimiz günlerde Rusya’yı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’e mektubu iletmesi için vermek yerine, Putin’e yazdığı mektubun neden İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf tarafından Putin’e iletilmesini tercih etti?
Bu soruların cevabı, şu kilit sorunun cevabında saklı aslında: İran Rehberi Ayetullah Hameneyi ülkenin bundan sonra radikal muhafazakâr bir asker tarafından mı yoksa ABD ile müzakere yürütebilecek ılımlı/reformist bir isimle mi yönetilmesi gerektiğini düşünüyor? Rehber’in sürekli “bundan sonra ülkeyi Hizbullahi ve inkılabi genç bir lider yönetmeli” vurgusu da düşünüldüğünde, Ayetullah Hameneyi’nin gönlünde İran’ın müstakbel cumhurbaşkanının bir asker olmasının yattığı anlaşılıyor.
Eğer Kasım Süleymani suikaste uğramamış olsaydı, Rehber’in gönlündeki cumhurbaşkanının Kasım Süleymani olduğunu söylerdim çünkü Süleymani’nin ismi daha önceleri de cumhurbaşkanlığı için her dönem geçmişti. Ancak şu an Süleymani’nin karizmasına, gücüne ve sistem tarafından kabul edilirliğine erişebilecek tek bir asker İran’da mevcut değil. Bu durumda Rehber Hameneyi’nin elinde kendisine tam bağlı, hakkında ispatlanmış pek çok yolsuzluk olan, cephede savaşmış, yıllarca İran polisini yönetmiş ve muhaliflere karşı kanlı bastırmalarda bulunmuş, 12 yıl Tahran Belediye Başkanlığı yapmış ve şu an İran tarihinin en düşük halk katılımıyla seçilmiş olan ve meşruiyeti olmayan meclisine başkanlık eden, yani ehven-i şer olan Muhammed Bakır Galibaf’tan daha iyi bir seçenek olabilecek başka bir emekli veya muvazzaf asker yok. Gerçi Galibaf’ın 3 kez cumhurbaşkanlığına aday olup geri çekilmek zorunda kaldığını da akılda tutmak gerek.
Öte taraftan kendisi ne kadar da reddetse ve aday olmayacağını söylese de İran devletinin ılımlı/reformist kanadın en çok istediği cumhurbaşkanı adaylarının başında Dışişleri Bakanı Cevat Zarif geliyor. Özellikle Hasan Ruhani’nin ikinci döneminde Cevat Zarif’in adı müstakbel cumhurbaşkanlığı adaylığı için pek çok kez geçti ancak Zarif her seferinde reddetse de her zaman potansiyeli güçlü olan cumhurbaşkanı adaylarından biridir.
İran’da Haziran 2021’de müstakbel cumhurbaşkanının bir asker mi, yoksa sivil mi olacağı tartışmaları alevlenip pek çok isim de zikredilirken şimdi soruyu tekrar soralım: Sizce Rehber Ayetullah Hameneyi, daha geçtiğimiz günlerde Rusya’yı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’e mektubu iletmesi için vermek yerine, Putin’e yazdığı mektubun neden eski bir üst düzey general olan İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf tarafından Putin’e iletilmesini tercih etti?
İran Rehberi Ayetullah Hameneyi bu adımıyla Muhammed Bakır Galibaf’ın yolunu “bir asker olarak” İran’ın müstakbel cumhurbaşkanı olabilmesi için açmaya mı çalışıyor? İzlemeye devam edeceğiz…
Savash Porgham
1985 yılında İran’ın Urumiye şehrinde doğdu. Türk, Kürt ve Arap kökleri olan bir ailenin mensubu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktora eğitimini İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalında tamamlamıştır.
“Şövalyelik Mesleği Gazeteciliğin Keskin Kılıcı: Haber” kitabının yazarlarından. “Şövalyelik Mesleği Gazeteciliğin Uzmanlık Alanları” kitabının bölüm yazarı. 2012 yılı Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler Araştırma/İnceleme Haberciliği ödülü sahibi. Ulusal ve Uluslararası basın mecralarında yayınlanmış haber, röportaj, makale ve çeviri çalışmaları bulunuyor.