2009 yılında Tunus’ta genç bir tezgahtarın işsizlik sebebiyle kendini ateşe vermesiyle patlayan protestolar Ortadoğu’ya büyük bir hızla yayıldı ve “Arap Baharı” olarak adlandırılan geniş katılımlı ve uzun süreli bir isyan olarak tarihte yerini aldı. Protestolar bazı bölgelerde iç savaşla, bazı bölgelerde rejim değişikliğiyle sonuçlanırken kısa ve uzun vadede görülenden çok daha büyük ve derin bir etkiye sebep oldu. Bu etkilerden nispeten az konuşulanı ise elbette ki Ortadoğu’daki kadın hareketleri ve kadın haklarının protestolar öncesinde, sırasında ve sonrasında nasıl değişip şekillendiğiydi.
Bu yazı dizisinde, protestoların gerçekleştiği tüm ülkelerdeki kadın hakları ve hareketlerinin 2009 öncesi durumunu, protestolarda kadınların rolünü ve katılım şekillerini ve protestolardan sonra Ortadoğu’da kadının konumunun ve örgütlenmelerin ne yönde değiştiğini veya değişmediğini kısaca özetlemeye çalışacağım.
Arap Baharı’nın belki de en çok dikkat çeken yönü, protestolara katılanların toplumun her kesiminden olmasıydı. Yaşlı, genç, çocuk, farklı dinlerden ve ideolojilerden insanlarla birlikte toplumdaki görünürlüğü nispeten az olan kadınların da bu protestolarda ön saflarda olması alışageldik bir durum değildi. Aynı zamanda sosyal medyanın örgütlenme için efektif olarak kullanılması ve kadınların kamusal alanlara kıyasla bu platformlarda daha aktif olmaları da protestolardaki kadın görünürlüğünün artmasında etkili oldu.
Mısır: Mübarek’ten Önce ve Mursi’den Sonra
Mısır’da ilk feminist örgüt 1923 yılında kuruldu. 1919 yılında İngiliz kolonicilere karşı yapılan protestolarda erkeklerle birlikte sokağa çıkan kadınlar, bağımsızlık ilanı ve anayasa yazım sürecine dahil edilmedi ve evlerine dönmeleri istendi[i]. Emeklerinin ve direnişlerinin karşılığını alma talebiyle kurulan bu örgüt, uzun yıllar kadınlar için siyasi, ekonomik ve sosyal haklar ve kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik çalışmalarda bulundu. Nasır döneminin seküler milliyetçi politikasının da etkisiyle özellikle bu dönemde kadın haklarında iyileştirmeler oldu, ancak ne hukukta ne toplumda bugüne kadar tam bir eşitliğe ulaşılamadı. Nasır dönemi etkilerine rağmen Mısır’daki kadın hareketinin -Tunus’un aksine- seküler ve dindar kutuplara ayrılmadığını söyleyebiliriz. Daha kapsayıcı bir feminizm anlayışıyla örgütlenen bu kadınların sayısının, Mübarek döneminde organizasyon sayısının artmasına rağmen, pek tabii Tunus’a göre oldukça az olduğu da bir gerçek.
2011 yılında geldiğimizde Tahrir meydanında başlayan protestolarda kadınlar sadece yaralılarla ilgilenmek ya da temel ihtiyaçları sağlamak gibi “toplumun onlara atfettiği” görevlerle sınırlı kalmayıp en önde polislere taş atarak ve Facebook ve Twitter’da Mısırlıları örgütleyerek direnişlerini büyüttüler. Burada kadınların örgütlü bir katılımının söz konusu olmadığını, kadınların genellikle sosyal medyadaki çağrılarla harekete geçtiğini söyleyebiliriz. Hatta, Facebook’ta yayınladığı videolarla 2011 protestoların göz önünde figürlerinden biri haline gelen bir aktivist olan Esra Abdel Fattah bu protestolarda kadınların katılımının beklenenden çok daha fazla olduğunu, önceden toplumsal alandaki varlıklarına dahi şüpheyle yaklaşılan kadınların organizasyon ve mobilizasyonda önemli rol oynadıklarını belirtiyor ve Mübarek’in istifasının ardından kadınların çok daha umutlu olduklarını söylüyor[ii].
Mursi’nin seçilmesiyle haklarına büyük bir darbe vurulacağını düşünen ve dışlanan kadınlar Mursi’nin indirilmesi için yapılan protestolarda da ön sıralarda yer aldılar.
Ancak kadınlar için 1919 yılındaki tecrübe tekrarlandı. 8 Mart 2011’de ayrı bir eylem yapmak isteyen kadınlar hem polisten hem sokaktaki gruplar tarafından sözlü ve fiziksel tacize, tutuklandıklarında ise bekaret testi gibi uygulamalara maruz kaldılar. Mübarek’in gidişinin kadınların toplumdaki yeri ve hakları konusunda ani bir etkisinin olmadığı da görüldü. Özellikle Müslüman Kardeşler’in mecliste çoğunluğu elde etmesi ve Mursi’nin seçilmesiyle hem haklarına büyük bir darbe vurulacağını düşünen, hem de dışlanan kadınlar Mursi’nin indirilmesi için yapılan protestolarda da ön sıralarda yer aldılar.
İhvan’ın partisi Özgürlük ve Adalet Partisi ve al-Nour’un, kadınların daha önceki küçük ama önemli kazanımlarına karşı bir politika izlemesi de bu protestolarda bir etken oldu. Kadınların yanlarında bir erkek olmadan seyahat edebilme ve çocukların velayetini alma haklarını ellerinden alıp, kadınları cinsel tacizden koruyan ceza kanunlarının ve evlilikte 18 yaş sınırının kaldırılmasını isteyen İhvan, “Müslüman Kızkardeşler” isimli bir grup kurarak CEDAW’ın uygulanmasının bırakılmasını talep etti[iii]. Bu açıdan baktığımızda, Mısır’da seküler-dindar ayrımı olmadığı söylenen feminist hareketin İhvan’ın güç kazanmasıyla birlikte bu ayrımı derinden yaşadığını söylemek mümkün. Sisi tarafından 2013’te yapılan darbeyle bu tehlikelerden kurtulduğunu düşünen kadınlar ise kamusal alanda bulunuşlarının ve toplumsal rollerinin yakın gelecekte ve bu şartlar altında değişmeyeceğini fark etmiş oldu.
Tunus: Kadınlar İçin Farklı Bir Bahar
Tunus, geçmişine bakıldığında kadın hakları ve hareketleri konusunda Türkiye’ye benzeyen bir ülke. 19. yy’da modernleşme hareketlerinin başladığı Tunus’ta kadın hakları da toplumsal tartışmanın merkezine yerleşti. Mısır ve Osmanlı örneklerinin aksine Tunus’taki bu tartışmalar başörtüsü ve İslam üzerinden şekillendi. Cumhuriyet erken döneminin devlet politikası haline gelen kadın üzerinden modernleşme, sekülerizm ve milliyetçilik temsili, Tunus’ta ise feminist hareketin temel konuları haline geldi[iv]. 1950lerin sonunda Bourguiba tarafından kadın haklarına yönelik birçok iyileştirme yapıldı, ancak toplumdaki kabulü daha çok Bourgiba’nın kişiliğine güvenden kaynaklıydı. Daha sonra Ben Ali’nin de “İslamcılarla savaş”ında yanına çekmek istediği ve asla şüphelenmeyeceği kadın örgütleri, siyasetteki önemli yerlerini kullanarak 1992’de birçok hak elde etti; nafaka düzenlemeleri, çocuklara vatandaşlık aktarımı gibi. Eşleri vatandaş olmasa dahi çocuklarını kendi vatandaşlıklarına geçirebilme hakkı 2005’e kadar Ortadoğu’da sadece Tunus kadınlarının sahip olduğu bir haktı. 2005’te Fas’taki kadınlar da aynı hakkı elde ettiler.
19. yy’da modernleşme hareketlerinin başladığı Tunus’ta kadın hakları da toplumsal tartışmanın merkezine yerleşti. Mısır ve Osmanlı örneklerinin aksine Tunus’taki bu tartışmalar başörtüsü ve İslam üzerinden şekillendi.
Durum böyle iken zaten birçok kazanımı Ortadoğu ortalamasının çok ilerisinde olan Tunus kadınlarının Ben Ali’nin yanında durarak protestolara katılmaması bekleniyordu, fakat öyle olmadı. Mısır ve diğer birçok ülkede gördüğümüz gibi kadınlar özellikle Facebook, Twitter ve YouTube üzerinden örgütlenerek sokağa çıktılar. Lina Ben Mhenni, blogu Ben Ali rejimi tarafından sansürlenen, ancak protestoların her evresinde gerek örgütlenme gerek habercilik konusunda büyük etkisi olan bir aktivist, kadınların katılımının oldukça fazla olduğunu, birçok eş zamanlı protestoyu da kadınların organize ettiğini söylüyor[v]. “Eşitlik olmadan demokrasi olmaz” sloganıyla sokaklara çıkan kadınlar, protestoların başarılı olmasıyla birlikte de örgütlenmelerini büyütüp sivil toplumda ve siyasette daha aktif bir rol oynama yoluna girdiler[vi].
Tunus’un geçmişine ve kadın örgütlenmelerinin yaygınlığına baktığımızda kadınların protestolarda daha aktif olması, Mısır örneğine göre daha beklendik bir durum. Her ne kadar siyasette kadın hareketlerinin “seküler” tandansından beslenilerek kadın hakları bir rüşvet gibi kullanılmış ve bu ayrım körüklenmiş olsa da, protestolar sırasında seküler-dindar ayrımı görülmediğini de söylemek mümkün. Bütün bu protestolarda ekonomik sebepler ve otoriter rejimlerin baskıları temel motivasyonlar olarak genellersek de bu ayrımlardan uzak olmaları anlaşılır olur. Yine de, Ben Ali’nin 2011’deki istifası ile toplumda yer etmiş olan temel sosyal ayrımlar yeniden gün yüzüne çıktı.
Kadınlar özellikle 2011’den sonra İslami partilerin, al-Nahda gibi, güçlenmesinden rahatsız oldular. Özellikle seküler bir çizgide olan kadın hareketleri; kadın haklarına destek olduklarını, poligami ve eşitsizliğe karşı olduklarını belirten al-Nahda’ya kadın örgütlerine olan yaklaşımları ve tutarsız açıklamaları sebebiyle açıkça muhalefet ettiler ve haklarına saygı duyulması talebiyle birçok protesto deüzenlediler[vii]. Nisan 2011’de ise kadınların haklarını iyileştirmeye yönelik bir kanun daha çıkarılması sağlandı.
Seçimlere gelindiğinde, kadın örgütlerinin “eşit temsil” talebini Yüksek Seçim Kurulu Nisan 2011’de onayladı. Böylece partilerin adayları %50 kadın %50 erkek kotasına göre göstermesi gerekti, ancak seçim sistemindeki bazı düzenlemelerle listeye adı çıkabilen kadın aday oranı sadece %7 oldu[viii]. Kadın milletvekili oranının Ben Ali dönemine göre düştüğü, al-Nahda’nın oy çoğunluğuyla birinci parti olduğu 2011 seçimlerinde kadın milletvekili oranı %22,6 oldu. Al-Nahda’nın ise 89 milletvekilinden 39’u kadın. Al-Nahda’nın gerçek niyeti konusundaki güvensizlik ve pek tabi koalisyon hükümetlerinin yarattığı istikrarsızlık karşısında, kadınlar haklarının tehdit altında olduğunu düşünerek mücadelelerini sürdürmeye devam ediyorlar.
Bir sonraki yazıda Mısır ve Tunus örneklerinden kısmen farklı olan Fas, Suriye ve Cezayir’deki kadın hareketlerinden ve Arap Baharı’nın kadın hareketleri ve haklarına etkilerinden bahsedeceğim.
[i] Badran M. (2016). Creative Disobedience: Feminism, Islam, and Revolution in Egypt. In: Sadiqi, F. (eds) Women’s Movements in Post- “Arab Spring” North Africa. Comparative Feminist Studies. Palgrave Macmillan, New York. https://doi.org/10.1057/978-1-137-50675-7_4
[ii] Pedersen, J & Monalisa Salib. (2013). Women of the Arab Spring. International Feminist Journal of Politics. 15. 256-266. 10.1080/14616742.2013.796218.
[iii] Sika, N. (2013). An Egyptian Spring for Women? In: Olimat, M. (eds) Handbook of Arab Women and Arab Spring. Routledge, Abingdon.
[iv] Touati, Z & Sami Zlitni. (2013). Social Networks and Women’s Right Activism in Post-Revolutionary Tunisia. In: Olimat, M. (eds) Handbook of Arab Women and Arab Spring. Routledge, Abingdon.
[v] Pedersen, j & Monalisa Salib. (2013). Women of the Arab Spring. International Feminist Journal of Politics. 15. 256-266. 10.1080/14616742.2013.796218.
[vi] Hamza, N. (2016). Engendering Tunisia’s Democratic Transition: What Challenges Face Women? In: Sadiqi, F. (eds) Women’s Movements in Post- “Arab Spring” North Africa. Comparative Feminist Studies. Palgrave Macmillan, New York. https://doi.org/10.1057/978-1-137-50675-7_4
[vii] Hamza, N. (2016). Engendering Tunisia’s Democratic Transition: What Challenges Face Women? In: Sadiqi, F. (eds) Women’s Movements in Post- “Arab Spring” North Africa. Comparative Feminist Studies. Palgrave Macmillan, New York. https://doi.org/10.1057/978-1-137-50675-7_4
[viii] Touati, Z & Sami Zlitni. (2013). Social Networks and Women’s Right Activism in Post-Revolutionary Tunisia. In: Olimat, M. (eds) Handbook of Arab Women and Arab Spring. Routledge, Abingdon.