Yazı Dizisi: Şiddetin de Yerine Göre Enstrüman Olarak Kullanılması – II
Yazı dizimizin ilk makalesinde Ebu Bekir Naci ve onun magnum opus’u olan Vahşetin Yönetimi’nden bahsetmiştik. Bu yazımızda IŞİD’in eylemlerini daha iyi anlamlandırmak için Ebu Bekir Naci’nin düşünce dünyasında bir yolculuğa çıkacağız. Bunun için de hacimli bir eser olan Vahşetin Yönetimi: Ümmetin Geçeceği En Tehlikeli Merhale’yi daha detaylı bir şekilde mercek altına alacak ve Naci’nin İslam Devleti kurmak için kurguladığı bu satranç oyunundan bahsedeceğiz.
Rambo’nun Gönül Dostu Ebu Bekir Naci
Ebu Bekir Naci’nin Vahşetin Yönetimi adlı risalesi “Giriş”, “Skyes-Picot döneminden beri dünyayı yöneten sistem üzerine” bir önsöz ile “Vahşet yönetiminin tanımı ve tarihsel emsalleri (1)”, “İslami bir devlet kurmaya giden yol (2)”, “Genel anlamda yıpratma ve bitkin düşürme gücü aşamasının hedeflerine ve özel anlamda vahşet yönetimi aşamasının hedeflerine ulaşmak için bir eylem planının izlenmesini kolaylaştıracak en önemli kurallar ve politikalar (Allahın izniyle!) (3)”, “Karşımıza çıkacak en önemli sorunlar ve engeller ile bunlarla başa çıkma yolları (4)” ve sonuç olarak “Bundan daha kolay başka çözümler var mı? (5)” başlıklı beş ana bölümden oluşmaktadır.
Geçtiğimiz hafta Gergedan Dergi’de yayınlanan makalemizde, Naci’nin Giriş kısmında bahsettiği merkezileşmiş güç ve medya halesine dayalı güç yanılsaması kavramlarının altını çizmiştik. Naci, mücahitlerin Afganistan’da, iki süper güçten biri olan Sovyetlerin karşısında zafer kazandıklarını ve buna benzer bir zaferin Amerika’ya karşı da kazanılabileceğini düşünür. Bunun da üç hedefe ulaşılmasına bağlı olduğunu öngörür; İlk hedef Amerika’ya duyulan saygının önemli bir bölümünün yok edilmesi ve Müslümanlarda özgüven oluşturulması, ikinci hedef son 30 yılda İslami hareketin verdiği kayıpların telafi edilmesi ve üçüncü hedef de Amerika’yı zorlayarak Amerika’nın bir güç yanılsaması içinde olduğunun gözler önüne serilmesi[1]. Naci’nin bu üç hedefinin de varış noktası, Amerika’nın yanıltıcı medya hâlesini onlara karşı kullanmak, propaganda ile saflarına insanları dâhil etmek ve Amerika’nın bölgedeki vekilleri yerine direkt olarak kendisinin bölgeye gelmesini sağlamaktır. Burada, Naci’nin medyaya ve propagandaya verdiği önemin haricinde, bölgeye Amerika’yı çekerek bölgede fiziksel şiddetin artmasını sağlama stratejisi karşımıza çıkmaktadır. Bu şiddet, daha önce de belirtildiği gibi, Naci’ye göre kötü bir şey olmayıp bir İslam Devleti’ne varacak bir yol, bir köprüdür.
Vahşetin mi, Kaosun mu yoksa Barbarlığın mı Yönetimi?
Naci, kitabının ilk kısmında “vahşet yönetimi” ifadesini neden seçtiğini ve vahşet yönetiminden kastının ne olduğunu açıklar. Ona göre, büyük devletler veya imparatorluklar yıkıldıklarında altlarında kalan topraklarda, bölgelerde bir güç boşluğundan kaynaklanan vahşet yönetimleri ortaya çıkar. Bu perspektiften bakıldığında Naci vahşet yönetimi kavramının dar anlamda “vahşi kaosun yönetimi” olarak anlaşılabileceğini söyler. Öte yandan, bu vahşet yönetimi altında yaşayan insanların gıda ve sağlık desteği almalarının, güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasının, hatta duruma göre eğitim ve benzeri hizmetlere erişebilmelerinin de mümkün olduğu görülmektedir[2].
Ebu Bekir Naci’nin, Arapça aslı “idare üt-tevhiş’’ olan kitabının isminin çevirileri konusunda çeşitli tartışmalar yaşanmaktadır. Örneğin kitap Fransızcada Éditions de Paris tarafından “Gestion de la Barbarie (Barbarlığın Yönetimi)’’ olarak yayınlanmıştır. Le Centre National de la Recherche Scientifique (CNRS) araştırmacısı antropolog Hosham Dawod bunun yanlış bir çeviri olduğunu kitabın “Management de la Sauvagerie (Vahşetin Yönetimi)’’ olarak başlıklandırılmasının içeriğine daha uygun olduğunu belirtmektedir[3]. Benzer bir tartışma kitabın Türkçe çevirisi için de yaşanmaktadır. Kitap Türkçe’ye Mahmud Bektaş’ın çevirisi ile Küresel Kitap Yayınevi tarafından “Vahşetin Yönetimi’’ olarak tercüme edilmiştir. Buna karşı, Türkiye’de Selefilik ve radikalleşme konusunda çalışmaları bulunan ilahiyatçı Prof. Dr. Hilmi Demir söz konusu çevirinin hatalı olduğunu, kitabın “Kaosun Yönetimi’’ olarak Türkçe’ye kazandırılması gerektiğinin savunmaktadır. Demir’e göre vahşet hali, kamu otoritesi ile güvenliğin olmadığı bir kaos halidir ve İslami terör örgütleri de bu kaos ortamından beslenir.
Ona göre ilkel durumda, orman kanunlarıyla yaşayan insanlar içlerinde bulundukları vahşeti yönetecek birinin özlemini çeker.
Mamafih, bu konuda neden “kaosun yönetimi” veya “vahşi kaosun yönetimi” değil de “vahşet yönetimi” denmesi gerektiğinin sebebini Naci kısaca açıklıyor: Bahsi geçen durum bir şirketin ya da kaostan muzdarip bir enstitünün, hatta ve hatta kaostan muzdarip barışçıl bir toplumun yönetimi değildir. Tarihsel perspektif ve modern dünyanın koşulları göz önüne alındığında denkleme giren açgözlülük, zenginlik, güç ve insan doğası, tartışılan konuyu kaostan daha öte daha bulanık bir hale getirmiştir. Yazar bu noktada Taliban yönetimi öncesi Afganistan’ı örnek verir. Ona göre ilkel durumda, orman kanunlarıyla yaşayan insanlar içlerinde bulundukları vahşeti yönetecek birinin özlemini çeker. Kendilerini bu vahşi durumdan kurtaracak oluşumu, iyi veya kötü insanlar olup olmamalarına bakmaksızın, kabul eder. Naci devamında, bu insanların Hobbesçu yaklaşımlarını kullanarak Şeriat ile harmanlanmış “ideal” bir vahşet yönetiminin gereklerini açıklar ve bu hususta Müslümanların Medine’ye hicret ettikleri dönemden başlayarak İslam tarihinin çeşitli dönemlerinden örnekler verir[4].
Ümmetin Geçeceği En Tehlikeli 3 Merhale
Naci’nin Vahşetin Yönetimi kitabını yazmaya başlamadan çok öncesinde bile nihai siyasi hedefinin bir İslam Devleti kurmak olduğunu söylemek yanlış bir çıkarım olmaz. İslam Devleti’nin yeniden kurulması için “Ne yapmalı?” sorusu, onun hareketi için acilen cevaplanması gereken asıl sorudur. Kitabın ikinci ve üçüncü ana bölümlerinde bu soruya bir hareket planı ile cevap verilir. Mücadelesini öncelikle coğrafi olarak sonlandırır: öncelikli gruptaki devletler ve önceliği olmayan gruptaki devletler. Yazar burada “Cihat” diye adlandırdıkları devrim için elverişli devletleri öncelemiştir.
İslam Devleti’nin yeniden kurulması için “Ne yapmalı?” sorusu, onun hareketi için acilen cevaplanması gereken asıl sorudur.
Peki ama bu öncelikli devletlerin özelliği neydi de Ebu Bekir Naci bu devletleri seçmişti? Naci bu sınıflandırmayı beş temel faktörü göz önünde bulundurarak yapmıştı[5]. Bu faktörler arazinin topografik olarak coğrafi derinlik arz etmesi, devlet otoritesinin taşrada ve kalabalık kentlerin periferisinde hissedilir ölçüde azalmış olması, bölgede önceden bulunan cihatçı bir kalıntının var olması, kültürel ve dini bakımlardan nüfusun tebliğe açık olması, silah kaçakçılığının mümkün olması.
Naci bu faktörlerin gayet esnek ve pragmatik bir yaklaşımla göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtir. Esneklik ve pragmatiklikten kastı, bir bölgenin öncelikli olabilmesi için beş faktörün beşinin de sağlanması zorunluluğunun olmamasıdır. Bu koşullar göz önünde alındığında Naci öncelikli bölgeleri, Ürdün, Mağrib ülkeleri, Nijerya, Pakistan, Haremeyn ve Yemen ülkeleri olarak sıralamıştır. Yazar bu ülkelerin ismini söylerken Birleşmiş Milletler tarafından çizilmiş siyasi sınırları kast etmediğini, coğrafi bölge olarak bahsettiğinin altını çok kalın bir çizgi ile çizmiştir[6]. Sayılan bölgelerde Irak ve Afganistan’ın olmaması dikkat çekse de kitabın yazıldığı dönemin Amerika’nın Irak İşgali dönemine denk geldiğini unutmamak gerekir.
Naci öncelikli olan bölgeler için “yıpratma ve bitkin düşürme’’, “vahşet yönetimi’’ ve “İslami devletin kurulması’’ aşamalarından oluşan 3 aşamalı bir süreç öngörür. Önceliği olmayan bölgeler için ise “yıpratma ve bitkin düşürme” ardından “dışardan gelen destek ile İslam Devleti kurulması” aşamalarını içeren 2 aşamalı bir süreç tasarlar.
Yıpratma ve Bitkin Düşürme
Naci’nin satrancında her iki devlet grubu için de açılış hamlesi ‘yıpratma ve bitkin düşürme’dir. Bu aşamada cihatçı güçlerin sürdürülebilir şekilde yaptıkları aralıksız saldırı düşmanı yıpratacaktır. Bu yıpranma, Naci’nin deyimiyle, ahlaki çöküşleri, sosyal adaletsizlikleri, zenginlikleri, bencillikleri ve dünyevi zevklere öncelik vermeleri nedeniyle siyasi olarak içeriden patlamaya yol açacaktır[7]. Düşmanı askerî olarak yenmenin en olası yolunun, onu hem askerî hem de ekonomik olarak yıpratmak olduğunun altını çizen Naci[8], cihatçıların yaptığı saldırılarda hedeflenen siyasi ve askeri zararın üstüne bir de düşmana verilecek iktisadi zararı eklemiştir.
Yıpranma, Naci’nin deyimiyle, ahlaki çöküşleri, sosyal adaletsizlikleri, zenginlikleri, bencillikleri ve dünyevi zevklere öncelik vermeleri nedeniyle, siyasi olarak içeriden patlamaya yol açacaktır.
Bu aşamada düzenlenen kinetik operasyonlar rastgele, amaçsız ve sadece rahatsızlık oluşturan saldırılar değildir. Hepsi belirlenmiş ve önceliklendirilmiş hedefler doğrultusunda yapılacaktır. Birinci hedef, düşmanın ve onlarla işbirliği yapan rejimlerin güçlerini tüketmek, operasyonların boyutu veya etkisi küçük olsa bile devletleri nefes alamaz hale getirmek için çalışmaktır[9]. İkinci hedef, insanların dikkatini çekecek niteliksel operasyonlar gerçekleştirerek yeni gençleri cihat çalışmalarına çekmektir. Naci’nin ameliyat naviyye (عملية نوعية) olarak yazdığı, William McCants’ın “niteliksel operasyon” olarak çevirdiği ifadesi oldukça önemlidir. Naci’nin kendisi de bu konuda bir parantez açmaktadır. Bu aşamadaki nitelikli operasyonlarda 11 Eylül saldırıları gibi büyük ölçekli saldırılardan kaçınarak daha ziyade Tunus’ta El-Griba sinagogu veya 2003 Riyad saldırıları gibi terör eylemlerini uygun görmektedir[10]. Üçüncü hedef, seçilen bölgelerin bağlı oldukları rejimlerin kontrolünden çıkarılması ve bu bölgelerde yürütülecek vahşet yönetimi aşaması için çalışılmasıdır. Burada amaç kesinlikle kaotik bir anarşi yaratılması değildir. Belirlenen bölgenin tabi olduğu “irtidat” rejiminden bağlarının kopartılmasıdır[11]. Son hedef ise cihatçı kadroların “vahşet yönetimi” aşaması için psikolojik ve operasyonel olarak hazırlanmasıdır. Bu konuda talimlerin yapılması hayatîdir[12].
Amaç kesinlikle kaotik bir anarşi yaratılması değildir. Belirlenen bölgenin tabi olduğu “irtidat” rejiminden bağlarının kopartılmasıdır.
Satrancın Orta Oyunu: Vahşet Yönetimi
Yıpratma ve bitkin düşürme aşamasındaki hedefler tamamlanınca Naci’nin satrancının orta oyunu başlar: kitaba da adını veren “vahşet yönetimi” aşaması. Bu aşamaya, merkezi hükümetin kütleçekim kuvvetinden kopmuş bölgelerde ortaya çıkan sarsılmadan yararlanarak bir nevi nizam kurma çabası diyebiliriz. Bu aşamada yıpratma ve bitkin düşürme aşamasındaki hedefleri yinelerken birkaç ekleme yapmıştır. Bu eklemelerden ilk göze çarpanlar bölge halkının güvenlik, sağlık, gıda, şeriat adaleti, iktisadi ihtiyaç ve isteklerini karşılamak gibi hedefler dikkat çekicidir[13].
Neo-liberal okulun uluslararası ilişkiler teorisyenlerinden Joseph Nye sadece askeri ve ekonomik araçları kullanarak yaratılan tehdidin haricinde, yumuşak güç kullanımının da önemini vurgulamaktadır. Basit anlamda yumuşak güç, insanları cezbederek sizin istediğiniz sonuçları istemelerini sağlar ve işbirliği yapılmasına olanak tanır[14]. Naci’nin vahşet yaşayan bölgede bir idare kurarken dayandığı temel kor, bu yumuşak güçtür. Burada yumuşak gücü dar ve primitif anlamıyla ele alıp rıza üretme manasında kullandığımızın altını çizmemiz gerekir. Naci’nin ekleme yaptığı diğer hedefse bu çabalarının bir meyvesi olan “asıl kurtuluş” için bir idari ve toplumsal iskelet hazırlanmasıdır. Minimal bir casusluk teşkilatının kurulması, savaş toplumu inşası ve yönetici kadrolarının devleti kurmak için hazır hale getirilmesi bu iskeletin hazırlanması doğrultusunda atılacak adımlardandır. İdeal koşullar sağlandığında Naci son hamlesine geçer: İslam Devleti’nin kurulması. En başından beri tüm hedefleri ve eylemleri bu amaç içindir. Yazar sadece bu hedefleri belirleyip kenara çekilmemiştir. Bir eylem planı da ortaya çıkartmıştır. Bu eylem planının somut olaylar çerçevesinde daha iyi anlaşılabileceğini düşündüğümüzden mütevellit bir sonraki yazımızda mercek altına alacağız.
İdeal koşullar sağlandığında Naci son hamlesine geçer: İslam Devleti’nin kurulması. En başından beri tüm hedefleri ve eylemleri bu amaç içindir.
Naci’nin kurguladığı bu üç aşamalı İslam devleti kurma planı akıllara ünlü ‘marksist satranç alegorisi’ni getirmektedir. Evet, marksist bir bakış açısıyla satrancın tarihi üzerine detaylı bir analiz yapabiliriz; lakin marsist bir perspektiften satranç oynamayı öğrenemeyiz. Çünkü satrancın kendine özgü kuralları bulunmaktadır. Bu sebeple Troçki Kızıl Ordu’ya karşı yaptığı bir konuşmada “Marx’a göre satranç oynamayı öğrenmek tamamen imkansızdır, tıpkı Marx’a göre savaşmayı öğrenmenin imkansız olduğu gibi’’ demişti[15]. Naci de benzer şekilde risalesinde İslam tarihinden ve kutsal kitaptan sıkça referans vermesine rağmen karmaşık bir toplumda İslam Devleti kurmak için klasik fıkıh anlayışından fazlasının gerekliliğini savunmaktadır. Bundan sebeple de kendisi cihadın faziletleri üzerine değil, stratejisi üzerine çalışma yapmıştır. Yazı dizimizin gelecek makalesinde kurgulanan eylem planına değinecek ve ardından Naci’nin düşünce dünyasını aşarak siyasi eyleme dönüşen IŞİD’in büyük kitlelerde dehşete yaratan saldırılarını “vahşetin yönetimi” ile ilişkilendireceğiz.
[1]Ebu Bekir Naci, « The Manegement of Savegery: The Most Crtical Stage Through Which the Umma Will Pass », çev.William McCants, John M. Olin Institute for Strategic Studies at Harvard University, 2006,21.
[2] a.g.e.,26
[3] Cerise Sudry-le-Dû, “On a lu pour vous le livre de chevet des jihadistes’’,Les Inrocksuptibles, 29 Kasım 2015, URL: https://www.lesinrocks.com/actu/on-a-lu-pour-vous-le-livre-de-chevet-des-jihadistes-81339-29-11-2015/, Erişim Tarihi:13 Temmuz 2023.
[4] Naci, a.g.e.,23-32
[5] a.g.e.,35.
[6] a.g.e.
[7] a.g.e.,15.
[8] a.g.e.,66.
[9] a.g.e.,37.
[10] a.g.e.
[11] a.g.e.,38.
[12] a.g.e.,39.
[13] a.g.e.,38-41.
[14] Joseph Nye, “Soft Power: The Means To Success In World Politics’’, New York,Public Affairs, 2004,5.
[15] Leon Troçki, “Military Knowledge and Marxism’’, Military Writings of Leon Trotsky Volume 5: 1921-1923. URL: https://www.marxists.org/archive/trotsky/1922/military/ch40.htm. Erişim Tarihi:13 Temmuz 2023