“Milletvekili Guillotin,
Hekimlikte kendi
Pek mahir, pek çetin,
Fransız’ın bedenini
Arındırmak için
Bir makine icat etti.
İşte budur giyotin, oley!
İşte bu giyotin!”
Yukarıda sözleri verilen “La guillotine permanente” (Ebedî Giyotin), 1790’lı yıllara damgasını vurmuş bir devrim şarkısı olsa da hem Fransa hem dünya onu çabuk unuttu. 1940’lı yıllarda doğan “Katyuşa” gibi o da bir ölüm makinesi olarak geniş kitlelerin heyecanlandıran bir ezgiye sahipti. İnsan kafasını gövdesinden ayıran ve kişiye hızlı bir ölüm sunan giyotin, Fransa’da en son 1977’de kullanıldı. Bugün ise başta anavatanı olmak üzere pek çok halk eyleminde bir sembol olarak yer alıyor. 2010’lu yıllarda sokakların ve siyaset sahnesinin, tıpkı sosyal medya gibi, daha şiddetli bir hâl alması ile birlikte bu aletin görünürlüğü de arttı.
Bir yanda “ezilen” sınıfların giyotin ve türlü ölüm sembolizmleri, öbür yanda protestocuların saldırılarına rağmen Paris’in lüks restoranlarını terk etmeyen Macron rejimi destekçileri[2] ile Jenner’ın sarıldığı imgeler…
Bunun karşısında ilginçtir ki günümüzün aristokrasisi ve yüksek burjuvası, eğer böyle tanımlamalar mümkünse, giyotinin temsil ettiği “değerlerin” tam aksi tavır alıyor. Bu yazıyı tahayyülümde inşa ederken 5 Aralık 2019’dan beri Fransa sokaklarında halk sınıflarının polis gücüyle ve devletin tüm imkanlarıyla karşı karşıya geldiği gösteriler bana kaynaklık ediyordu. Kaleme -ya da klavyeye- sarıldığımda ise karşımda Kylie Jenner adlı popüler kişiliği gördüm. Kendisi Amerikan moda dergisi Harper’s Bazaar’a “Marie Antoinette” kostümü içinde pek çok poz vermişti[1]. Fotoğraflar çok etkiledi beni. Bir yanda “ezilen” sınıfların giyotin ve türlü ölüm sembolizmleri, öbür yanda protestocuların saldırılarına rağmen Paris’in lüks restoranlarını terk etmeyen Macron rejimi destekçileri[2] ile Jenner’ın sarıldığı imgeler…
“Kralın kellesini almıştık, ey Macron, bunu tekrarlayabiliriz”
Aslında giyotine yapılan göndermeler, Lübnan’dan Latin Amerika’ya farklı coğrafyalarda önceden beri mevcut. Fransa’da da daha sarı yelekliler hareketinin başlarında, 28 Aralık 2018’de, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un kuklasının başı giyotinle gövdesinden ayrılmıştı. Yine 24 Ocak 2020’de emeklilik yasasına karşı olan Parisliler, Concorde (Akit, Anlaşma) Meydanı’nda “Krala ölüm” gibi yazılamalar ve sloganlarla gündeme damga vurdular. Concorde Meydanı’nın seçilmesi de sembolikti: Meydan, önceden Révolution (Devrim) Meydanı adını taşıyordu çünkü Eski Düzen’in (Nizâm-ı kadim veya Ancien Régime) son hükümdarı XVI. Louis, burada giyotinle idam edilmişti. Böyle güçlü simgeselliklerin hayranı olan Fransız halkı, 237 yıl sonra aynı meydanda “XVI. Louis’nin kellesini almıştık. Ey Macron, yeniden yapabiliriz” gibi sloganlar attılar, “giyotin için bağış” pankartı açtılar[3].
Ayrıca tıpkı diğer lüks restoranlar gibi, Macron’un 2017’deki seçim zaferinden sonra kutlama yaptığı La Rotonde isimli bar da aylardır göstericilerin hedefinde[4]. Bar, en sonunda 18 Ocak 2020 tarihinde ateşe verildi. Bu olaydan bir gün önce de Cumhurbaşkanı’nın eşiyle birlikte gizlice gittiği bir tiyatro salonu göstericiler tarafından kuşatılmıştı[5]. Macron olay yerinden tahliye edilirken eylemcilere bu sırrı ifşa eden gazeteci de gözaltına alındı. Fransa’da günlük hayatta, hele bir de Paris’te değilseniz, bu gibi olayların ağırlığı çok hissedilmiyor. Çünkü her şehrin, her ilçenin kendi eylem ve gösteri planı var, ajandası var, fiziksel ya da sembolik şiddeti var.
Giyotin, ölümü dahî insanlar arasında eşit kılmıştı
Halk, “elitleri” her düzlemde hedef alırken elitler ve devlet de polis gücü ve başka yapılar yoluyla “orantısız şiddet” kullanarak karşılık veriyor. Örnekler için tekrar Altıgen’e* dönersek bizi acı bir tablo bekliyor. Sarı yeleklilerin sokağa indiği 17 Kasım 2018’den bu yana resmî rakamlara göre 11 ölü ve 4439 yaralı var. 5 Aralık 2019’da başlayan emeklilik reformuna karşı gösterilerde ise şimdiden 1 kişi hayatını kaybetti. Fransa’da ve dünyanın genelinde saflar sıklaşıyor. “Bir şeyler olacak yarın…”
Aslında (kılıçla) kafanın kesilmesi sadece soylulara tanınan bir ayrıcalık iken giyotin, ölümü dahî insanlar arasında eşit kılmıştı.
Göstericilerin sarıldığı giyotin sembolüne dönersek… İhtilâl-i Kebir yani Büyük Devrim’in (1789-1799) simgesi hâline gelen giyotin, ismini hekim ve siyasetçi Joseph-Ignace Guillotin’dan** alıyor. Halbuki mucidi Antoine Louis adlı bir başka kişi! Mösyö Guillotin’i kendi rızası halefine makineyle özdeşleştiren ise 10 Ekim 1789’da verdiği bir yasa teklifi. Mösyö, daha “insanî” bir idam cezası istemiş; sonunda da bu makine ilk kez 25 Aralık 1792’de kullanılmıştı. Aslında (kılıçla) kafanın kesilmesi sadece soylulara tanınan bir ayrıcalık iken giyotin, ölümü dahî insanlar arasında eşit kılmıştı. Terör devrinde (1793-1794) farklı sınıflardan 20 bin kadar insan bu aletle hayatını kaybetti, tıpkı Kral XVI. Louis (ö. 21 Ocak 1793) ve Kraliçe Marie Antoinette (ö. 16 Ekim 1793) gibi… Normalde halka açık gerçekleştirilen idamlar, 1939 itibariyle bu özelliğini yitirdi. Fransa’daki son idam 10 Eylül 1977’de gerçekleştirildi, idam cezasına karşı yasa ise 9 Ekim 1981’de yürürlüğe girdi.
Bugün hiçbir parlamento giyotini geri getirmeyi, henüz, tartışmasa da kimi ülkelerde devlet başkanları siyasî mitinglerde halkla idam cezası getirme pazarlığına girebiliyor. Siyasî şiddet yükseliyor; her yerde, her alanda. Siyasî şiddet yükselirken de tarihsel sembollere dayanıyor. Bunları “tarihin tozlu sayfalarından” çıkarıp sokaklara, meydanlara, meclis kürsülerine, sosyal medyaya ve hatta moda dergilerine sürüyor. Bunu zaman gösterecek fakat artan fiziksel ve sembolik şiddeti tartışmanın zamanı artık geldi. Bu tartışmanın yeri Türkiye midir, Fransa mı olmalıdır? “Yarın öbür günden önemsiz, bugünden önemli bir şeyler olacak” ise eğer, farklı halk kitlelerinin ve sınıflarının sokakları işgal ettiği her yer, yaşam hakkının olduğu bütün ülkeler, bunun tartışma yeri olmalıdır.
*Fransa’nın coğrafî şeklinden kaynaklanan lakabı (L’Héxagone).
** “Giyotin” denilen makinenin aksine kişinin
ismi “Giyotan”
diye okunur.
[1] https://www.harpersbazaar.com/celebrity/a30680231/kylie-jenner-interview-2020/
[2] https://twitter.com/aurelien6801/status/1222645864813998080?s=20
[3] https://www.lefigaro.fr/social/mort-au-roi-guillotine-dans-les-corteges-les-slogans-anti-macron-se-durcissent-20200125
[4] https://www.nouvelobs.com/societe/20200118.OBS23641/le-bar-la-rotonde-ou-macron-avait-organise-une-fete-en-2017-partiellement-incendie.html
[5] https://francais.rt.com/france/70392-paris-manifestants-tentent-penetrer-dans-theatre-macron-assiste-representation
Oğul Tuna
1995 yılında Adana’da doğdu. 2019’da Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Master eğitimini hâlen Fransa’da Lille Siyasal Çalışmalar Enstitüsü’nde (Sciences Po Lille) sürdürmektedir.
Siyasî tarih ve karşılaştırmalı siyaset çalışan Tuna Türkiye, İran ve Rusya üzerine yoğunlaşmaktadır.