Written by 23:30 Makaleler

İsveç Sosyal Demokratlarının Meidner Planı: Sosyal Demokrasiden Sosyalizme

Oktay Özden yazdı…

Tarihte ne kapitalizmin ne de sosyalizmin tamamıyla hakim olabildiği, iki farklı sistemin sentezlenerek üçüncü yol olarak tarif edilen alternatif bir politik ve ekonomik sistemin varlığı İsveç’e atfedildi. 1950’den sonra İsveç Sosyal Demokratları üretimin kamulaştırılmasını ana gündemlerinden çıkararak kapitalist yapı içerisinde bir refah toplumu inşa etmeyi programlarına aldılar. Ne var ki üretim araçlarının kamulaştırılması, doğrudan ana gündemi işgal etmese de tartışılan iktisat politikaları arasında daima yerini korudu.

1950’den 1973’deki OPEC krizine kadar tartışmasız en önemli iktisadi mesele, tam istihdam ile fiyat istikrarı arasındaki çelişkiydi. Avrupa ülkelerindeki emek gücünün önemli bir kısmının İkinci Dünya Savaşı’nda yok olması, ücretlerin yukarı doğru hareket etmesine neden olmuştu. Bu artış üretkenliği aştığında ekonomiler maliyet enflasyonu (cost-push inflation) ile karşı karşıya kalıyordu. Hem tam istihdamı sağlamak hem de enflasyonu kontrol etmek oldukça zor bir iktisadi beceriyi gerektiriyordu.

İsveç İşçi Sendikaları Konfederasyonu’ndan (LO) iki önemli iktisatçı, Gösta Rehn ve Rudolf Meidner, tam istihdam ile fiyat istikrarı arasındaki çelişkiyi çözmek üzere yeni bir iktisat politikası geliştirdiler.

Meidner Ekonomi Planı

Tam istihdam ve fiyat istikrarı arasındaki çelişkiyi çözüme kavuşturmayı, gelir eşitliğini sağlamayı ve büyümeyi sürdürülebilir kılmayı amaçlayan Meidner planı; ilk defa 1951 yılında LO’da sunuldu. Rapor halinde sunulan plan, 90’ların sonuna kadar geliştirilerek kısmen uygulandı. Modele göre hükümetin, toplam talep düzeyini tam istihdam düzeyinin altında tutabilmesi için mali ve parasal tedbirler alması gerekiyordu. Böylece ücret baskısından doğması muhtemel enflasyon tehdidi, en aza indirilebilirdi. Devlet tam istihdamı sağlamak için mesleki eğitim ya da mesleki gelişim kursları açmalı ve işçilerin iş ararken seyahat edebilmesi için harcırah ve benzeri politikalar ile emek piyasalarında aktif rol almalıydı. Devletin emek piyasalarındaki aktif rolü, enflasyonsuz tam istihdam stratejisinin en önemli parçalarından biri olarak görülüyordu (Meidner 1998, 70)[1]. Meidner Planı ayrıca daha eşit bir toplum yaratmayı amaçlamaktaydı. Bu yüzden devlet, içinde geniş bir kamu sektörünün yer aldığı kapsayıcı ve evrensel bir refah sistemine yönelik politikalar uygulamalıydı. Diğer yandan sendikalar ise dayanışmacı ücret politikası ile bu amaca yönelik adımlar atacaktı.

Rudolf Meidner

Dayanışmacı ücret politikası; aynı işi yapan işçilerin, işçinin çalıştığı firmanın kârlılığı, büyüklüğü ve konumu fark etmeksizin eşit düzeyde ücret almasını gerektiriyordu. Bu durumda düşük ücrete çalışan daha az kalifiye işçinin maaşının, yüksek ücrete çalışan kalifiye işçinin maaşına göre daha çok artarak aradaki farkın azaltılması hedefleniyordu. İsveç oldukça merkezi bir toplu sözleşme sistemine sahipti. Emek gücüne katılan kitlenin yaklaşık %85’i LO’ya doğrudan üyeydi (71).

Dayanışmacı ücret politikasının iki önemli sonucu vardır. Birincisi; verimliliği düşük şirketler, düşük ücretli çalışanların maaşlarının yukarı doğru hareket etmesi karşısında üretimlerini verimli hale getirmek zorundadır. Aksi takdirde üretime devam edemezler. Bu durum işsizlik havuzuna açılan musluklardan biridir ve devletin emek piyasalarındaki aktif politikaları bu sektörlerde ortaya çıkan işsizleri diğer sektörlere kanalize ederek bu musluktan akan suyu boşaltmaya yöneliktir. Diğer yandan dayanışmacı ücret politikası, üretken sektörlerde çalışan kalifiye işçilerin ücretlerini de kısıtlamaktaydı. Dolayısıyla üretken sektörlerde ekstra kârlar belirmekteydi.

Burada atlanmaması gereken nokta, açıkça görüldüğü üzere kalifiye ve yüksek gelirli işçilerin, ücretlerinin düşük gelirli ve düşük kalifiye işçilere kıyasla daha az artmasına müsamaha göstermesidir. Rudolf Meidner, işçilerin bu dayanışmasının tarihsel bir gelenek olduğunu vurgular ve işçilerin adil ücret politikasını benimsediğini belirtir. Ortalamanın üzerinde ücrete sahip olan metal işçilerine bu politika takdim edildiğinde hoşgörü ile kabul ederek, sınıf bilincinin ne denli yüksek olduğunu gün yüzüne çıkaran şu cümleleri kurduklarını aktarır:

“Biz bir işçi hareketinin parçalarıyız ve bizi güçlü yapan bu hareketin bir parçası olmamızdır.” (78)

Dayanışmacı ücret politikasından doğan diğer önemli sonuç ise ekstra kârlar ile ilgilidir. Meidner planına göre kalifiye işçilerin ücretlerinden yaptığı bu feragat, firmalara ekstra kâr olarak döner. Plana göre firmaların elde ettiği bu ekstra kârlar vergilendirilerek “işçi fonuna” kaynak olarak transfer edilmelidir. Yer yer 50 ve 100 çalışanın üzerinde olup yüzde 20 dolaylarında kâr elde eden şirketler, bu vergilendirmeye tabi olarak bu ekstra kârların boyutu kadar yeni şirket hissesi piyasaya sürmek zorundadır. Bu hisseler de işçi fonu tarafından satın alınarak işçiler, firmanın mülkiyetine ortak edilir. Belirli bir süre sonra şirketin yatırım kararlarında sendika söz sahibi olmaya başlar. Bu, yatırımların sosyalizasyona kapı açtığı çok önemli bir politika aracıdır. Rudolf Meidner’in 1978 yılında yaptığı çalışmadaki hesaplara göre %20 düzeyinde kâra sahip olan bir şirketin kârının yarısı vergilendirilerek hisselerinin bu vergiler ile sendika tarafından satın alınmasıyla şirketin yaklaşık 35 yıl içerisinde sendika kontrolü altına alınacağı öngörülmektedir.[2] Yine başka bir çalışmaya göre İsveç’in önemli otomobil şirketi Volvo’nun %20’lik kâr düzeyinde yapılacak vergilendirme ile hisselerinin satın alınması sonucu, yalnızca 5 yıl gibi bir sürede hisselerinin %17’sinin sendika mülkiyetine geçeceği, 20 yılda ise şirket kontrolünün tamamıyla sendika mülkiyetine geçeceği yani kamusallaştırılacağı gözükmektedir.[3]

Planın Yükselişi, Düşüşü ve Terk Edilmesi

Meidner Planı, ilk halinin bir rapor olarak 1951’de LO’da sunulmasından sonra geliştirilerek 1990’lara kadar ulaştı. Planın özellikle aktif emek piyasaları politikaları kısmı, 1957-58 yıllarından daha sonra 1966-68 ve 1970-72 yıllarında yoğunlukla uygulandı. 1950’den 1973’teki birinci petrol krizine kadar devlet harcamalarının pozitif bir şekilde düzenli olarak artırıldığı gözükmekte. Tam istihdam politikalarının uygulanmasıyla 1960’lı yıllardan 1970’lerin başına kadar imalat sanayi çıktısında sermayenin payı (profit share) düşme eğilimi gösterdi. Diğer yandan sermaye payındaki düşüşün ve düşük işsizliğin o dönemde uluslararası bir olgu olduğunu da belirtmek gerekir.[5]

Meidner Planının en şiddetli tartışıldığı dönem, Olof Palme liderliğindeki İsveç Sosyal Demokrat Parti’nin 1969-1976 ve 1982-1986 yıllarındaki iktidar dönemleridir. Başbakan Olof Palme’nin, Meidner Planının ilk taslağını gördüğünde bunun ciddi bir ekonomi politikasından çok, ilginç bir akademik tartışma olduğunu düşündüğü söylenir.[6]

1968. Olof Palme håller tal på ett lastbilsflak. Foto: Scanpix Kod: 190 COPYRIGHT SCANPIX

Plan 1975-76 yıllarında Sosyal Demokrat Parti içerisinde tartışıldı. LO’dan Sosyal Demokrat Parti’ye planın uygulanması yönünde ciddi bir baskı vardı. Diğer yandan İsveçli işletme sahibi kapitalistler organize olarak kapitalist sistemin arkasında duruyor; gerek medya gerek de parlamentodaki güçlerini olabildiğince kullanıyordu. LO bünyesindeki örgütlü işçi sınıfı ise direniyordu. Plan, LO tarafından o denli benimsenmişti ki 1976 tarihli sendika kongresinde Enternasyonel marşı eşliğinde rapor ayakta alkışlanıyordu. 1976 yılında yaklaşan seçimlerin de etkisiyle Başbakan Palme’nin planın uygulanmasındaki isteksizliğine rağmen, planın resmi olarak uygulanacağı Sosyal Demokrat Parti tarafından duyuruldu.[7]

1971 Bretton Woods sisteminin çöküşünün yarattığı kur belirsizliği ve 1973 petrol krizinin enflasyonist etkisi, 1970’lerde İsveç ekonomisini etkileyen iki önemli etkendi. Sosyal Demokrat Parti’deki plana mesafeli grupların korkak davranmasının nedenleri arasında bu iki önemli krizin de etkisi bulunmaktadır. Diğer yandan Palme, geldiği siyasi gelenekten ve tecrübelerinden ötürü prensip olarak üretim araçlarının kamulaştırılmasına sıcak bakmıyordu. Dolayısıyla planın ekseriyetini uygulamaktan yana olsa da sermayenin vergilendirilmesiyle oluşturulacak işçi fonu fikrine uzaktı. Bu yüzden ilerleyen yıllarda planın tam olarak uygulanamayışının nedenleri arasında Palme’nin isteksizliği de gösterilecekti. Palme, kimilerine göre siyasi kariyerinin belki de en kötü hatasını yaparak, işçi sınıfının demoralize olmasının tek müsebbibi olacaktı.[8]

Olof Palme Kongrede Konuşurken

1976 sonbaharında gerçekleşen seçimlerde Sosyal Demokrat Parti, 349 koltuktan 152’sini almasına rağmen iktidarı Merkez Partinin öncülüğündeki muhalif koalisyona (Centre Party-Moderate Party- People’s Party) devretti. Daha sonra ise 1982 seçimlerinde Olof Palme liderliğinde Sosyal Demokrat parti seçimleri kazanarak iktidarı geri aldı.

Meidner Planı 1980’lerde de Sosyal Demokratlar tarafından açıkça destekleniyordu. Diğer yandan, semaye sınıfı organize bir halde Palme ve ekibini geri çekilmeye zorlamak üzere yatırımları gerçekleştirmemekle tehdit ediyordu. Başbakan Olof Palme ve Maliye Bakanı Kjell-Olof Feldt, hem kişisel nedenlerle hem de kapitalist sınıfın bu tehditlerinden çekindikleri için planı radikal kısımlarından arındırarak 1983 yılında kısmen tekrar yürürlüğe koydu. Orijinal halinden arındırıldığı haliyle plan, sermayeye bir tehdit oluşturmak noktasında oldukça cılız kaldı.[9] Yürürlüğe sokulan politika Meidner’in aslından çok Maliye Bakanı Feldt’in “the big bang” ismini verdiği geniş yatırım teşviklerini ve aynı zamanda devalüasyon ile talebi dondurmayı içeriyordu.

Meidner Planının tam olarak uygulanamamasının nedeni, kimilerine göre teknik bir sorundan ziyade sınıf gücünün yetersiz olmasından kaynaklanıyordu.[10] Ayrıca 1980 sonrasında görülen sermayenin dünya çapındaki saldırısının etkileri geç de olsa 80’lerin sonuna doğru İsveç’e de sirayet edecekti. 1980’lerde uygulanan vergi reformu, sermaye deregülasyonları ve kredilerin nasıl kullanılacağının yeteri kadar tartışılmaması, bu dönemde sermaye yanlı önemli gelişmelerdi. 1986 yılında Başbakan Palme’nin suikaste kurban gitmesiyle işler iyice çıkmaza girdi.

28 Şubat 1986 Olof Palme öldürüldü.

80’lerin sonuna doğru cerayan eden ekonominin dışa açılma süreci, İsveç endüstrilerini yüksek rekabetle karşı karşıya bıraktı. Özellikle Japon şirketleri, bu yüksek rekabetin başını çekiyordu. 1990’a geldiğimizde Avrupa ve Amerika’da yaşanan sert ekonomik düşüş, bu ülkelere ihracat yapan İsveç’i sert bir şekilde etkiledi. 1994’e gelindiğinde artık Meidner Planı, Sosyal Demokrat Parti’nin gündeminden tamamıyla çıkmış; uygulamada olan Dayanışmacı Ücret Politikası ortadan kaldırılmıştı. Bu süreçte işsizlik, part-time çalışanlar da eklendiğinde %15 gibi yüksek bir rakama ulaşmıştı (Meidner, 1998; 81).[11] Aynı dönemde devletin kamu faaliyetlerini kısıtlayan ve özelleştirmeleri hızlandırarak bütçe dengesi ile fiyat istikrarı politikalarının merkeze alan Maastricht Kriterleri imzalanarak İsveç Demokrasisi, Avrupa Birliği üyeliğine doğru farklı bir yöne evrildi.


[1] Meidner, R. (1998). The rise and fall of the Swedish model. Challenge41(1), 69-90.

[2] Meidner, R., Hedborg, A., & Fond, G. (2017). Employee investment funds: An approach to collective capital formation (Vol. 5). Routledge.

[3] Heilbroner, R. L. (1980). THE SWEDISH PROMISE+ ECONOMIC-STRUCTURE. New York Review of Books27(19), 33-36.

[4] Guinan, J. (2019). Socialising capital: looking back on the Meidner plan. International Journal of Public Policy15(1-2), 38-58.

[5] Erixon, L. (2010). The Rehn-Meidner model in Sweden: its rise, challenges and survival. Journal of Economic Issues44(3), 677-715.

[6] https://www.jacobinmag.com/2017/08/sweden-social-democracy-meidner-plan-capital

[7]https://www.jacobinmag.com/2018/03/rudolf-meidner-sweden-social-democracy-labor

[8] Quirico, M. (2011). Olof Palme: one life, many readings.

[9]https://www.peoplespolicyproject.org/2017/11/16/a-plan-to-win-the-socialism-sweden-nearly-achieved/

[10] Quirico, M. (2011). Olof Palme: one life, many readings.

[11] Meidner, R. (1998). The rise and fall of the Swedish model. Challenge41(1), 69-90.

(Visited 2.059 times, 1 visits today)
Close