Genelde tercüme, özelde ise felsefe tercümeleri konusunda daha yazacak çok şeyim var. Geçen hafta sipariş ettiğim Nigel Warburton’un Philosophy: The Classics kitabı bugün geldi. Kitabın Türkçe tercümesi Alfa Yayınları’ndan Klasiklerle Felsefe başlığı ile çıkmıştı. Ben de evvela bu Türkçe tercümeyi okumaya çalıştım fakat Ahmet Fethi Yıldırım’ın tercümesini okumak gerçekten sabır istiyor. Bende de o sabır olmadığı için orijinalini okumaya karar verdim. Yalnız ufak bir uyarıda bulunayım okurlarıma. Eğer kitabın İngilizcesini alacak olursanız son baskısını almaya özen gösterin. Benim aldığım ikinci baskıda maalesef sonraki baskılarda eklenmiş bazı kısımlar yok.
Doğru tercüme, güzel tercüme ile ilgili en temel kuralın “tercüme edilecek ifadenin tercüme edilecek dildeki karşılığını bulmak” olduğunu herhalde herkes bilir. Bilir bilmesine ama bu öyle kolay bir iş değildir. Bir metni Türkçeye tercüme ederken Türkçe düşünmek hayati önem taşır. Günümüzde ne yazık ki konuşurken veya yazarken bile Türkçe düşünmüyorken tercümelerin bu esasa göre yapılmasını beklemek abes gibi görünebilir ama işi metin çevirmek olan insanlardan bunu beklemeye hakkımız var diye düşünüyorum. Tabii burada başka bir meseleye de temas etmiş oluyorum: Okurun talepleri. Gözlemlediğim kadarıyla günümüz okuru tercümenin kalitesi üzerinde fazla durmuyor zira genel olarak dilin kullanımına önem vermiyor. Neyse bu başka bir konu. Biz Ahmet Fethi Yıldırım’ın tercümesine dönelim.
Yıldırım’ın tercümesini yaklaşık 150 sayfa okudum. Notlar aldım, önemli bulduğum yerlerin altını çizdim ama bir türlü metne hakim olamadım, yazarın üslubunu sezemedim. Herhalde bu tercümenin en büyük kusuru tatsız tutsuz, kaba bir üslup ile yapılmış olmasıdır. Ne kadar yazık, Nigel Warburton’un dili de tam aksine gayet akıcı ve tatlıdır.
Doğru tercüme, güzel tercüme ile ilgili en temel kuralın “tercüme edilecek ifadenin tercüme edilecek dildeki karşılığını bulmak” olduğunu herhalde herkes bilir.
Tercümeden birkaç örnek zikretmek isterim:
“Aristoteles iki tip erdemi ayırt eder: Ahlaki erdem ve entelektüel erdem” (sayfa 48). Bu cümlenin Türkçe düşünülmeden, İngilizceden kelimesi kelimesine tercüme edildiğini anlamak herhalde zor değil. Türkçede ayırt etmek, farkı anlamak ve tefrik etmek anlamında kullanılır. Bu cümlede söylenmek istenen şey Aristoteles’in erdemi ikiye ayırdığıdır. Bunun Türkçe ifadesi budur.
Diğer bir örnek: “O, tikel koşullara uygun olmalarına rağmen, insan olmanın evrensel özellikleri gibi ele alır” (sayfa 56). Cümlenin başındaki o zamiri herhalde irkilmek için yeterlidir diye düşünüyorum. Türkçede o zamiri çok nadiren ve özel durumlarda böyle çekimlenmeden tek başına kullanılır. Buradaki zamirin İngilizcedeki he ile başlayan ifadenin tercümesi olduğunu söylemeye herhalde gerek yok.
İkinci olarak, dikkatli okurlar farkına varmışlardır diye düşündüğüm bir anlatım bozukluğu var burada. Cümlenin yüklemi bir nesne gerektirmesine rağmen cümlede nesne yok. Yani “neyi ele alır” sorusunun cevabı yok. Bunun için önceki cümlelere bakmak gerekiyor ve bu da akıcılığı ciddi derecede bozuyor.
Son olarak, şu tikel kelimesini tercih etmeye hakikaten gerek olup olmadığına emin değilim. Biliyorum, Felsefe Terimleri Sözlüğü’nde aynen bu cümlenin İngilizce orijinalindeki particular kelimesi için tikel karşılığı veriliyor. Fakat böyle popüler bir felsefe kitabında bu tarz kullanımların benim gibi felsefeye yeni başlamış okurları kaçıracağını düşünüyorum. Tikel koşullar yerine birtakım özel koşullar dense çok daha iyi olurmuş. Fakat yukarıda da dediğim gibi, Ahmet Fethi Yıldırım maalesef kelimeleri sadece çevirmekle yetiniyor, o kelimelerin kullanımını daha da önemlisi ifadenin Türkçesini düşünmüyor.