Written by 09:17 Çeviri

Michel Maffesoli: Pandemik ölüm, modern ilerlemeciliğe özgü optimizmin sonu

Ayşen Arıkazan, Fransız post-modern düşünür Michel Maffesoli’nin FigaroVox’ta yayımlanan incelemesini Gergedan Dergi için çevirdi.

Korkmuş bir entelijansiyanın şimşeklerinden korkmaksızın, modernitenin kaçınılmaz düşüşünü yaşadığımız ne kadar tekrar edilse azdır. Gün be gün kendini entelektüel, politik ve sosyal dejenerasyon ile dışarı vuran bir dünyanın sonu ve bunun kendini giderek daha çok belli eden semptomları…

İlerleme mitinin değilse, neyin dejenerasyonu? Kamusal hizmet ideolojisiyle bağlantılı olarak, bu ilerlemecilik doğanın dominasyonunu gerekçelendirmek, iptidai kanunlarını göz ardı etmek için ve muğlak bir rasyonalizmin prensipleri üzerine, dehşet verici yönleri yavaş yavaş berliginleşen bir toplum kurmak için kullanıldı. Herkese evlilik hakkı, taşıyıcı annelik, yardımcı üreme teknolojisi gibi sözde “toplumsal” reformlara bunun karikatürleri olarak bakılabilir.

İlerleme ideolojisinin düğüm noktası her şeyi çözme, her şeyi iyileştirerek mükemmel bir toplum ve potansiyel olarak ölümsüz insan yaratma hırsı, hatta savı.

Farkında olsak da olmasak da diyalektik: tez, antitez, sentez şu an dominant entelektüel mekanizma konumunda. Hegelyan “aşma” konsepti (Aufhebung) ilerlemeci mitolojinin düsturudur. Açıkçası bu “dramatik” bir dünya tasavvurudur: bir çözüm bulma kabiliyetinin, mükemmeliyete erişmeye olanak tanıyan bir kararlılığın üzerine kuruludur.

Bu tür bir mitolojiyi iyi özetleyen, Karl Marx’a ait bir formül var: “İnsanlık kendi önüne ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar.” Her şeye hükmetme hırsı, savı… Ve kabul etsek de etmesek de, hem solda hem de sağda, zihinlerin “marksizasyonu” söz konusu. Modern elitler: politikacılar, gazeteciler ve çeşitli uzmanlar, bu hafif paranoyak savdan etkilenmiş durumdalar. Az çok yakın bir gelecekte mükemmel toplumu oluşturmakta başarılı olacağız!

Dram, dediğim gibi, tereddütsüz bir şekilde optimist. Trajedi ise aporik, yani çözümsüz. Hayat neyse o

Bu dramatik ve dolayısıyla optimist anlayışın sonu gelmekte. İnsanî hikayelerin merhametsiz salınımında, üstün gelen çoğunlukla hayatın trajedisi hissi oluyor. Dram, dediğim gibi, tereddütsüz bir şekilde optimist. Trajedi ise aporik, yani çözümsüz. Hayat neyse o. 

Doğayı domine etmek istemektense, onunla anlaşıyoruz. Ünlü bir söz var, “doğayı boyun eğmek dışında kontrol edemeyiz.”[1] Madem öyle, ölüm artık üstesinden gelebileceğimiz bir şey olmaktan çıkıyor. Ölüm, kabullenmek zorunda olduğumuz şey.

“Sağlık krizinin” bize anımsattığı şey genel olarak bu. Pandemik ölüm, modern ilerlemeciliğe özgü o optimizmin sonunun sembolü. Bu, bir medeniyetin sonunun bir kurtuluş, ya da kelimenin tam anlamıyla, yeniden doğuşun bir işareti olabileceği önsezisinin bir dışavurumu olarak görülebilir. Gerekli bir dirimselciliğin[2] devamlılığına işaret eden bir endikasyon, bir gösterge, “index”!

Muhtemel ölüm, her gün hissedilen bir tehdit, reddedilemeyen, artık reddedilmesi imkansız olan, kabulü kaçınılmaz olan, her zaman her yerde olan  bu ölüm, somutluğuyla sona gelmekte olanın bir düzen olduğunu hissettiriyor. 

Pandemik ölüm, modern ilerlemeciliğe özgü o optimizmin sonunun sembolü.

Somut olan, hatırlatmak gerekirse: “cum crescere”, yani reddedilemez bir gerçeklikle birlikte ortaya çıkan. Bu gerçeklik ise modern dünyayı oluşturan “düzen”!

Her alana egemen olan ekonomisizmin, miyop materyalizmin sebebi ve sonucu olan ekonomik altyapının hükmünün ölümü.

Tamamen bireyselci bir varoluş anlayışının ölümü. Şüphesiz ki, zamanla bağlantısı kopuk elitler “çağdaş bireyselciliği hesaba katmak” tipinde klişeler ya da benzer türden saçmalıklar ifade etmeye devam ediyorlar. Ama artık gerçekliği reddedilemeyen bir erzak sınırlılığının yarattığı anksiyete, tam tersine, karşılıklı yardımı, paylaşımı, takası, gönüllülüğü ve modern materyalizmle geride bırakıldığına inanılan bu türden değerleri öne çıkardı. 

Daha da bariz olan, bu sağlık krizinin küreselleşmenin ve sınırları ya da limiti olmayan, yine objenin süjeden üstün, materyelin maneviden üstün geldiği bir marketle kafayı bozmuş bir elitin baskın değerinin ölümüne işaret ettiği. 

Artık gerçekliği reddedilemeyen bir erzak sınırlılığının yarattığı anksiyete, karşılıklı yardımı, paylaşımı, takası, gönüllülüğü ve modern materyalizmle geride bırakıldığına inanılan bu türden değerleri öne çıkardı.

Filozof Georg Simmel’in, tüm sosyal hayatın en iyi dengesinin “köprü ile kapı” arasında olması gereken uyumda bulunabileceğini anlatan fikrini hatırlayalım. İlişki için gerekli olan köprü ve herkese yararlı olacak bir ahenge ulaşmak amacıyla bu ilişkiye anlam kazandıran ise kapı. 

Ben bunu “Ekosofi”, yani müşterek evin bilgeliği olarak niteliyorum. Daha tanıdık kelimelerle anlatmak gerekirse, “alanların bağlantı yarattığı” fikri. Marksist “Şehir havası özgürleştirir” laytmotifinin, kökünden sökülmenin arketipik formülünün tersini çağrıştıran her şey. Bu formülün tersine, yerli topraklar inkar edilemez bir güç ve dinçlik kazanıyor. 

Her bitki gibi insan bitkisinin de kuvvetli, titiz ve güzel büyüyebilmek için köklere ihtiyaç duyduğunu hatırlatan, dinamik bir kök salma! Bu durumda, açıklayamadığımız bir ölümle karşılaşınca, bazılarının ahmakça komüniteryanist olarak damgalamaya devam ettiği bir “toplumsal ideale” özgü bir dayanışmanın gerekliliğini anımsıyoruz. 

Sosyal bağların çokça mekanik olduğu utilitaryan medeniyetin ölümü, organik dayanışmanın tekrar oluşumunu gözlemleyebilmemizi sağlıyor. Ezoterik düşüncenin “sinarşi” (sinarchy) olarak adlandırdığı bir organiklik… Bunu aynı zamanda Georges Dumézil, “üç sosyal fonksiyon” arasında zaman zaman oluşan etkileşim ve dengeyi irdeleyerek iyi çözümlemiştir.

Manevi fonksiyon, siyasi, askeri, yasal olanın temelini oluşturuyor ve toplumsal dayanışma ile zirveye ulaşıyor. Gerçeklikten kopuk bir aşırı-yönetimciliği göz ardı edersek, bugün gördüğümüz bu tür bir bütüncülüğün tekrar sahneye çıkışı.

Ancak bu tür bir organik sinarşiyi dikkate almak, bunu zamana en uygun kelimelerle ifade edilmesini de gerektirir. Çoğu sosyal gözlemcinin kalemlerinden, önce durumun dramatikliğinden, bir iki satır sonra ise trajikliğinden bahseden yazılar okumak komik, daha doğrusu üzücü. Bu bize Plato’nun formülünün bugün hala geçerli olduğunu kanıtlıyor: “Şehrin bozuluşu kelimelerin çarpıtılmasıyla başlar!”

Sağlık krizi, artık zamanı geçmiş olan ilerlemeci paradigmanın ölümünün bir belirtisi.

“Dramatiklik” konsepti, her şeye zamanında çözüm bulabileceğine inanan bir elitin karakteristiği. “Trajik” olan ise, tersine, ölümü kabulleniyor. Yerleşik bilgiler, yaygın kanılardan edindiği bilgiler sayesinde, her günün getirdiği ölümle yaşamayı biliyor. 

Bireysel ölüme yol açan sağlık krizi, işte bu şekilde bir medeniyet krizinin, artık zamanı geçmiş olan ilerlemeci paradigmanın ölümünün, bir belirtisi. Belki de her gün deneyimlediğimiz trajik ambiyansın kasvetten uzak olmasının sebebi budur, bir yeniden doğuş sürecinde olduğumuzun bilinci. Görünmez manevinin, birlikte ve beraber olmakta, görünür sosyalde önemli bir yer tutacağı bir süreç. 


[1] Françis Bacon’un sözü (ç.n.)

[2] Kökü Aristo’ya uzanan ve canlı organizmaların gücünün, yaşam kudretinin cansız organizmalarda olmadığını öne süren bir teoridir. (ç.n.)

(Visited 368 times, 1 visits today)
Close