Ekin Bayur, 1 Aralık 1930 tarihli ve Frankfurter Allgemeine Zeitung’da yeniden yayımlanan “Nazis und Kommunisten gemeinsam für das Chaos” başlıklı yazıyı Türkçeleştirdi.
Çeviriye önsöz
Almanya’nın iki savaş arası döneminin medyadaki yansımasını Frankfurter Allgemeine arşivinden aracılığıyla görebilmek, dönemin sosyal demokratlarının bakış açısını yorumlamamıza yardımcı oluyor. Özellikle komünistler ve Nazilerin parlamentoda belirli konulardaki işbirliklerini oldukça sert bir şekilde ve sıklıkla eleştiren gazete, bu makalede de öncekilerle benzer uyarıları yapmaya devam ediyor. Burada sosyal demokratların komünizm korkusunun yersiz olduğunu, Hitler konusunda ise haklı olduklarını görmelerine sadece 3 yıl var. Hıristiyan Merkez Parti’nin 1933’te Nazilerle anlaşarak parlamentoyu tamamen etkisiz hale getirecek kanunu onaylayacağını ise o dönemde muhtemelen kimse tahmin edemezdi. Sonuç olarak, ilmek ilmek işlenen bu tek adam rejiminin engellenebileceği ya da komünistlerin ve demokratların bu konuda farklı bir yol izleyerek farklı sonuçlar elde edebileceği gibi çıkarımlar yapmak hatalı olur. Kesin olan tek şey, bunların gizli kapılar ardında değil herkesin gözü önünde yaşandığı ve öyle olmaya da devam ettiğidir.
Kaos için Nazi ve Komünist İşbirliği
Demokratların gücü azalıyor. Frankfurter Zeitung, Parlamentoda anti-demokratik güçlerin artan etkisinden endişe duyuyor.
Hükümet, maliye kanunlarını 48. maddeyle düzenledi. Ve Bremen eyalet seçimlerinde Nasyonal Sosyalistler, 14 Eylül’deki Parlamento seçimlerine kıyasla oy sayılarını ikiye katlarken diğer tüm partiler ciddi bir oy kaybı yaşadı. Bugün Almanya bu halde. Uzun süre bu yolda ilerleyemeyeceğimizi çok net bir şekilde ortaya koymayalız. Halkın iradesi kısa sürede mantık ve akla dönmezse Nasyonal Sosyalistleri iktidarda göreceğiz. Ancak bu en zorlu iç mücadenin sonu değil sadece başlangıcı olacaktır. Artık hem iç hem de dış politikanın geleceğini tahmin etmek imkansız.
Hükümet, mali kanunları olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi ile yapıyor ve anayasadaki bu utanç verici yetki bile başarı garantisi vermiyor: Çarşamba günü tekrar toplanacak olan parlamentonun çoğunluğu, bu olağanüstü hal kararlarının kaldırılmasını isteyebilir. Bu da sonuç olarak Brüning hükümetinin devrilmesi ve bir şekilde Alman Milliyetçileri ve Nasyonal Sosyalistlere dayalı bir hükümete evrilebilir. Tabi bu henüz o kadar olası değil. Hükümet, görünüşe göre, olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesine karşı olan çoğunluğu engelleme konusunda kanunların kabulüne pozitif bakan bir çoğunluk oluşturmaktansa daha başarılı olacağını düşünüyor.
“Hükümet, mali kanunları olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi ile yapıyor ve anayasadaki bu utanç verici yetki bile başarı garantisi vermiyor”
Brüning[i]‘in ikincisi için tüm olasılıkları gerçekten tüketip tüketmediği hakkında halkın yorum yapması zor. Temmuz ayında Şansölye, bu son çabaları göstermede başarısız oldu. Bu sırada çoğunluğu yakalamak için Sosyal Demokratları kazanma girişimini, bu görevi çok az çabayla gerçekleştiren Katolik Merkez Parti Üyesi Esser’e bıraktı. Bunun yanında o zaman gerçek başarıya ulaşacak yaklaşım neydi, hala şüpheli. (O dönem başarısızlığa koşan sağ kanat ve Halk Partisine -Volkspartei[ii]– karşı bu yine bir başarı sayılabilir).
Şansölye bu kez parti liderleriyle görüştü. Sosyal demokratlarla yapılan anlaşma görünüşe göre büyük ölçüde başarılı olmuştu. Ancak Ekonomi Partisi (Wirtschaftspartei)[iii] çekildi. Brüning’in Ekonomi Partisinin yerini doldurmak için yaptıklarının (Hıristiyan sosyal demokratları ve diğer benzer gruplarla ittifak kurmak veya “lider” olmayan parlamento üyeleriyle temasa geçmek gibi) Halk Partisi’ni ve diğer önemli sorunları nasıl etkileyeceği bilinmiyor. Her durumda, Drewitz (Wirtschaftspartie lideri) ve onun partisi bugün Almanya’nın kaderini belirliyor!
Belki de evet demeyi reddetmeleri ama hayır da dememeleri, yani hükümete düşmanlıklarını ilan etmeleri; ancak olağanüstü hal kararlarını hoş görmeleri için yeterli cesaretleri vardır. Tıpkı pek çok belediye meclisinin, yeni belediye vergilerini reddedip sorumlu özyönetim fikrinden ödün vererek kendileri yerine bir eyalet delegesini sorumlu tutması gibi. Bu şekilde Brüning hükümeti rahat bir nefes alabilecekti. Ancak bu doğru bir karar değil, iyileşmeye doğru bir dönüş de değil. Bu sadece bir sonraki krize kadar zaman kazanmaya yönelik bir hamle.
Akıl ve Mantık “Çoğunluk”ta Değil
Ne yazık ki 14 Eylül’de Alman Reichstag’daki seçimlerden bu yana, gerçek bir “akıl” çoğunluğuna sahip değiliz. 107 Nasyonal Sosyalist ve 77 Komünist, anayasanın işleyişine karşı pratik olarak birlikte çalışıyor. Kaos için birlikte çalışıyorlar çünkü her biri bu kaostan kendi düzeninin, yani faşizmin veya bolşevizmin galip çıkacağını umuyor. Ve aslında geri kalanımız bugün ikisinden hangisinin daha korkunç bir tuzak olduğunu tahmin edemiyor ve büyük ihtimalle ikiye bölünmüş bir Almanya ile karşı karşıya olacağız.
“aslında geri kalanımız bugün ikisinden hangisinin daha korkunç bir tuzak olduğunu tahmin edemiyor ve büyük ihtimalle ikiye bölünmüş bir Almanya ile karşı karşıya olacağız.”
Yine de Nasyonal Sosyalistler ve Komünistler tek başlarına kaos yaratamazlar, birleşseler bile Reichstag’da azınlık durumundalar. Ancak kutuplaşma o kadar güçlü hale geldi ki Hugenberg gibi Alman milliyetçileri ve sağcı merkezin büyük kısmı Nasyonal Sosyalistlerle yakınlaştı. Bugün, demokratların ortadan kaldırılmasının ardından demokrasinin umudu ve anayasanın sürdürülmesi, temelde sadece merkez ile sosyal demokratlar arasındaki anlayışlı bir işbirliğine dayanmaktadır. Bu birliktelik de parçalandığında ve her iki tarafta da tehlike altında olduğunda, Nasyonal Sosyalist yükselişini durdurmanın bir yolu yok. Brüning hükümetinin Ekim ayında Reichstag’daki ilk oylamalarda elde ettiği çoğunluk, durumu az çok kanıtlıyor. Bu elbette ki bir zaman kazanma olması açısından önemli ama daha fazlası değil.
Reichstag seçimleri, Baden seçimleri, şimdi de Bremen… Alman halkı gerçekten bir Nasyonal Sosyalist-Faşist hükümet mi istiyor? Bu gerçekten korkunç olur. Nasyonel Sosyalistler artık kendi tiradlarına bile inanmıyorlar. “Faiz esareti” ve benzerleri gibi konulardaki ekonomik fantezilerinin saf sahtekarlık olduğunu biliyorlar. Hatta dört ulusal ekonomi profesörünün Reichstag’daki hareketleriyle ilgili gerçek sorularını görmezden gelmeleri, bunu açıkça kanıtlıyor.
Dış politika açısından da tam olarak aynı; Eylül ayında Hitler, yabancı ülkelerin zararsız olduğunu düşündüklerini söyledi. Ama iktidara geldiklerinde, işler o kadar kolay olmayacak. O zaman kendi demagojilerinin baskısı altında karar almak zorunda kalacaklar. O zaman biz de felaketi önleyeceğiz. Her şeyden önce: devletin gücü, onun amacıdır ve bu amaç diğer tüm düşünce ve iradelerin köleliğidir.
Alman halkı bu köleliğe körü körüne dalmaya gerçekten hazır mı? Bugün halk bir kramp içindedir; maddi ve duygusal ihtiyacın, yenilginin, barışın emrettiği kararların, ekonomik krizin, son on yılın hatalarının bir sonucudur bu. Yine de Almanya’da bugün şüphesiz mantıklı olanlar ve mantıktan yana olanlar çoğunluktadır. Bu çoğunluk canlanmalı ve gittikçe yaklaştığımız büyük tehlikeye karşı kendini savunmalıdır.
[i] Heinrich Brüning (1885-1970) Almanya Merkez Katolik Parti üyesi, 1930-1932 yılları arasında Weimar’da Şansölyelik yapmıştır.
[ii] Volkspartei (Halk Partisi): Weimar döneminde parlamentoda bulunan sağ-liberal parti.
[iii] Wirtschaftspartei: Muhafazakar, anti komünist Alman orta sınıf-burjuva partisi olarak da bilinir.