Son ayların en çok konuşulan isimlerinden biri Muharrem İnce. Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki uzun siyasi kariyerinin ardından kurduğu Memleket Partisi’nin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı. Anketler, seçmenlerinin büyük kısmının ilk kez oy kullanacak gençlerden oluştuğunu söylüyor. Popüler bir figür olarak Muharrem İnce’nin siyasi yolculuğu, ustası Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı için verdiği hırslı mücadeleyi çağrıştırıyor. Elbette birtakım farklılıklarla…
CHP Tarihinin Üçüncü Büyük Hatibi
İnce, 2000’li yıllarda çalışkanlığıyla partisinde yükselmiş, önce Yalova İl Başkanı ardından 2002 seçimlerinde Yalova milletvekili seçilmişti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlık koltuğuna oturmasıyla CHP Grup Başkanvekili oldu. Meclis kürsüsündeki konuşmaları dönemin en etkili sosyal medya platformu olan facebook’tan binlerce kez paylaşılmaya, kullandığı sloganlar muhalifler arasında popüler olmaya başladı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığının ilk yılları, parti tabanında umutları artırsa da CHP’nin AKP karşısında tekrar eden seçim yenilgileri, Kılıçdaroğlu liderliğine yönelik eleştirilerin sertleşmesiyle sonuçlandı. Ergenekon ve Balyoz davalarının en şiddetli zamanlarında, ideolojik ve kültürel kutuplaşma AKP & FETÖ iktidarı ile Atatürkçü, laik, devletçi duyarlılıkları bulunan orta sınıf arasında yaşanıyordu. Dolayısıyla bu eleştiriler büyük oranda kendilerini “ulusalcı” olarak tanımlayan kesimlerden geliyor, partinin yeni yüzleri ve söylemleri yine “ulusalcı” medya organlarında topa tutuluyordu. Kılıçdaroğlu liderliğinin “Yeni CHP” formülasyonunun tabanda ve Baykalcı parti elitinde yarattığı endişe de bu kanadı besliyordu. Muharrem İnce bu süreçte “ulusalcı” kesimlerle hiçbir ideolojik çelişki ortaya koymadan CHP yönetiminde yer aldı.
İnce, 2014 Yalova Belediye Başkanlığı seçimlerinde oyların yeniden sayılmasında ve CHP’nin adayı Vefa Salman’ın 6 oy farkla seçimleri kazanmasında aktif rol oynadı. Adliye koridorunda sabahladığı fotoğrafı, seçimlerin en çok konuşulan karelerinden oldu.
Meclis kürsüsünde, kumpas davalarında ve Yalova seçimlerinde yıldızı parlayan İnce, 2014 yılında CHP ve MHP tarafından Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ortak aday gösterildiği cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki başarısızlığın ardından CHP Grup Başkanvekilliğinden istifa ederek CHP Genel Başkanlığı’na aday oldu.
CHP’nin 18. Olağanüstü Kurultayı parti tarihinde Ecevit ve Baykal’dan sonra üçüncü bir hatibin doğuşuna sahne oluyordu.
CHP’nin 18. Olağanüstü Kurultayı parti tarihinde Ecevit ve Baykal’dan sonra üçüncü bir hatibin doğuşuna sahne oluyordu. Muharrem İnce bu kurultayda özellikle CHP’li gençlerin desteğini aldı. Kılıçdaroğlu’nun aldığı 740 oya karşı 415 delegenin oyunu alarak güçlü bir genel başkan adayı olduğunu ispatladı. Bu kurultaydan başlayarak aktif bir parti içi muhalefet başlattı. Bu muhalefet, ideolojik ayrımlardan ziyade siyasetin tonu ve yöntemi üzerine kuruluydu. Büyük oranda kimlik siyaseti ve hemşehriciliğin belirleyici olduğu bu kongreler yoluyla İnce, delege yapısını değiştirmeye çalışıyor ve yeni bir kurultaya hazırlanıyordu.
2016 yılında TBMM’de yapılan dokunulmazlık oylaması, daha sonra Muharrem İnce’nin kariyeri için de bir referans noktasına dönüşecekti. AKP ve MHP’nin, TBMM Genel Kurulu’ndan geçmemesi halinde referanduma götürmeyi planladığı milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda parti yönetimi ile İnce’nin yolları bir kez daha ayrıldı. Olası bir referandumun toplumdaki kutuplaşmayı derinleştireceğini ve milliyetçi seçmen karşısında CHP’yi zora sokacağını düşünen CHP liderliği, “anayasaya aykırı ama evet” mottosuyla anayasa değişikliğinin referanduma gitmeden Meclis’ten geçmesini sağladı. Muharrem İnce ise parti yönetimini “cesur davranmamakla” suçlayarak “hayır” tercihinde bulundu. Bu tavır, Muharrem İnce’nin Kürt seçmenle iletişim kurmak için sık sık atıf yaptığı bir karine halini alacaktı.
Muharrem İnce, Türkiye’yi “cumhurbaşkanlığı sistemi” olarak anılan tek adam rejimine sürükleyen 2017 Anayasa Değişikliği referandumunda 50 ilde 100 miting yaparak adeta 2018 seçimlerinin bir provasını yaptı. Seçimlerden kısa bir süre önce 3-4 Şubat 2018’de gerçekleşen 36. Olağan Kurultay’da yeniden CHP Genel Başkanlığına aday oldu. 447 oy alarak 790 oy alan Kemal Kılıçdaroğlu’na ikinci kez yenildi; ancak parti içi muhalefeti hiç kesmedi.
Kurultayın hemen ardından parti içinde yürüttüğü Cumhurbaşkanı adaylığı çalışmaları sonuç verdi. Muhalif partilerin kendi adaylarıyla ayrı ayrı gireceği seçimlerde CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce oldu. İnce, parti örgütlerinde yürüttüğü iktidar mücadelelerine karşın CHP tabanını memnun eden bir adaydı.
Partinin öz evlatlarının bir yere gelememesinden bıkıp usanmış CHP seçmeni, 2018 yılında İnce’nin cumhurbaşkanlığı adaylığını coşkuyla destekledi.
Sağ-muhafazakâr isimlerin vitrinde yer almasından, partinin öz evlatlarının bir yere gelememesinden bıkıp usanmış CHP seçmeni, 2018 yılında İnce’nin cumhurbaşkanlığı adaylığını coşkuyla destekledi. Partinin üçüncü büyük hatibinin bu kez cumhurbaşkanlığı için kürsüye çıktığı kampanya süreci, Türkiye tarihinin en kalabalık siyasi mitinglerine sahne oldu. Muharrem İnce’nin siyasal eyleminin başat yöntemi olan mitingler, coşkulu gösterilere imkân verse de yeni seçmenler kazanmak için en doğru araç olmayabiliyor. 2018’de de öyle oldu. 24 Haziran akşamı Recep Tayyip Erdoğan ilk turda cumhurbaşkanı seçildi, Muharrem İnce seçmen karşısına çıkmadı. Seçim kurulları önünde bekleyen partililer, cübbeleriyle hukuk mücadelesine hazırlanan avukatlar, sandık başlarındaki gönüllüler iki kelimelik bir whatsapp mesajıyla ortada kaldı. İnce’nin adaylığı büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı.
Muharrem İnce bu hayal kırıklığını anlamak bir yana, parti içi iktidar mücadelelerine kaldığı yerden devam etmeye niyetlendi. Seçimin hemen ardından CHP’de olağanüstü kurultay için imza toplama çalışmaları başladı. Kurultay için yeterli imza toplanıp toplanmadığı tartışmaları partiyi ikiye böldü. CHP hiçbir ideolojik-politik içeriği olmayan bir koltuk kavgasına girdi. Bu kavganın yankıları henüz durulmadan Muharrem İnce yaklaşan yerel seçimler için el yükseltti ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olmak istedi. Neticede Genel Merkez ve İnceciler arasında ipler koptu. Muharrem İnce’nin ekibinden geriye kalanlarla birlikte Memleket Partisi’ni kurmasıyla sonuçlanacak kişisel kampanyası başladı. Bu süreçte İnce’ye yakın olduğu bilinen milletvekilleri adım adım kendisinden uzaklaşmaya başladı.
Muharrem İnce bu hayal kırıklığını anlamak bir yana, parti içi iktidar mücadelelerine kaldığı yerden devam etmeye niyetlendi.
Muharrem İnce’nin uzun politik yaşamının bu kısa özeti, CHP için hiç de yabancı değil. Şimdi CHP geleneğinin tarihinde kısa bir yolculuğa çıkalım ve geçtiğimiz aylarda vefat eden ikinci büyük hatibi, Deniz Baykal’ı anımsayalım.
“Deniz Geliyor Deniz”
1959 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiren Baykal, genç bir siyaset bilimi doçenti olarak politikayı yakından takip ediyordu. 1965 seçimlerinin ardından CHP’nin yenilgisinin nedenlerini incelediği “Halkın Katılımı” başlıklı raporu CHP yönetiminin ilgisini çekmişti. 1968 yılında CHP’ye girdi. 1973 seçimlerinde milletvekili oldu, henüz 36 yaşındayken CHP-MSP koalisyon hükümetinde Maliye Bakanı oldu. Bu tarihlerden itibaren hırslı, atak bir politikacı profili çizmeye, daha sonraları “hizipçi” tanımlamasına sebep olacak şekilde, parti içinde kendi arkadaşlarıyla birlikte hareket etmeye başladı. Bülent Ecevit’in Genel Sekreter Yardımcılığı’ndan istifa ederek 1976 yılında Ecevit’e bayrak açtı. 1977 Genel Seçimlerinden sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yanı sıra partinin çeşitli kurullarında görev aldı. 1979 yılında Ecevit’e karşı aday olan Erol Çevikçe ile birlikte hareket etti, ancak Çevikçe kurultayda kaybetti. Ecevit yıllar sonra Baykal’ın o günlerde MHP’ye bile işbirliği arayışında olduğunu söyleyecekti.
Siyasi yasakların kaldırılmasıyla 1987’de Sosyaldemokrat Halkçı Parti’den (SHP) milletvekili seçildi. Partinin grup başkanvekili ve sonrasında genel sekreteri oldu.
1989 yılında Paris’te düzenlenen “Kürt Ulusal Kimliği ve İnsan Hakları” konulu bir konferansa katıldıkları gerekçesiyle aralarında Ahmet Türk’ün de bulunduğu milletvekilleri partiden ihraç edildiler. İhraç kararını veren Disiplin Kurulu Baykalcıların egemenliğindeydi. İhraç kararları SHP tabanında çatlaklara yol açtı.
Baykal, 1990 yılında genel sekreterlik görevinden istifa ederek bu kez Genel Başkan Erdal İnönü’ye karşı bayrak açtı. Kendisine yakın isimlerle birlikte parti içi muhalefete başladı. Erdal İnönü karşısında 3 kez genel başkan adayı olduysa da üçünde de kaybetti. Peş peşe yapılan kurultaylar, SHP’nin “kurultay partisi” olarak anılmasına yol açmıştı. Baykalcıların aktif muhalefeti dönemin yaygın ifadesiyle “partide iki başlılık” yaratmıştı.
O dönemde sermayenin sözcülüğünü yapan yayın kuruluşları Baykal’ı parlatıyordu.
Erdal İnönü sakin kişiliği, esprileri, diplomatik diliyle itidalli bir siyasi anlayışı temsil ediyordu. 12 Eylül sonrasında partililerin ısrarları sonucu siyasete girmişti. Deniz Baykal ise 1950’lerden, öğrencilik yıllarından beri politikanın içinde olan, iyi bir hatipti. Hırslı, tutkulu, coşkulu bir siyasi dili vardı. Ahmet Özal-Cem Uzan ortaklığında kurulan Türkiye’nin ilk özel televizyonu Star 1 ve Sabah gazetesi (o dönemde sermayenin sözcülüğünü yapan yayın kuruluşları) Baykal’ı parlatıyordu. Deniz Baykal bu dönemden itibaren Amerikan Başkan adayları gibi popüler kültürü de kampanyasının bir parçası haline getirdi. Daha sonraki yıllarda Ricky Martin’in “Un, Dos, Tres” şarkısı ve “Deniz Geliyor Deniz” sloganları eşliğinde kurultay salonuna inmesi de çok ses getirecek; ancak o kurultaydan kısa bir süre sonra CHP baraj altı kalacaktı.
SHP’nin iki kanadı Kürt sorunundan dış politikaya birçok siyasi konuda da farklı düşünüyordu. Örneğin Baykal, Körfez Savaşı’nda Özal’ın askeri müdahale planını zımnen desteklerken İnönü savaş karşıtı protesto gösterilerinde konuşuyordu.
1991 yılında SHP, Kürt hareketinin o dönemki temsilcisi Halkın Emek Partisi ile seçim ittifakı protokolü imzaladı. İki parti seçimlere birlikte girdiler. 21 HEP’li milletvekili SHP listelerinden TBMM’ne girdi. 20 Ekim 1991 yılındaki seçimlerden SHP, DYP ve ANAP’ın ardından üçüncü parti olarak çıktı. Demirel’in DYP’si, SHP ile koalisyon hükümeti kurdu. Türkiye siyasetinin iki güçlü damarı merkez sağ ve merkez sol ilk kez bir koalisyonda bir araya gelmişti.
Kurulan koalisyona karşın 1991 seçimleri SHP tabanında büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Bülent Ecevit’in DSP’si ile Erdal İnönü’nün SHP’sini tek bir çatıda buluşturma girişimleri başlatıldı. Her iki liderin de yeşil ışık yakmasıyla 1980 Darbesiyle kapatılan CHP’nin son Genel İdare Kurulu üyeleri 1992 yılında CHP’yi yeniden kurdular. SHP’de genel başkan olamayacağını anlayan Baykal, bu kez gözüne CHP’yi kestirdi. İlk kurultayda CHP Genel Başkanı oldu. Baykal, bundan sonraki 20 yıl boyunca kısa aralıklar haricinde bırakmayacağı koltuğuna kavuşmuştu. 2010’da kaset komplosuyla istifa etti, 2017’de yeniden CHP Genel Başkanlığına hazırlanırken kısmi felç geçirdi, geçtiğimiz Şubat ayında da vefat etti.
Türkiye Siyaseti Baykalsız Değil
Muharrem İnce, Baykal’ın CHP’sinde yetişmiş bir siyasetçi. Yukarıda özetlediğimiz gibi örgütün alt kademelerinden partinin cumhurbaşkanı adaylığına yükseldi.
İnce’nin bugün Memleket Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak yaptığı açıklamalar en çok CHP’de kendisinin genel başkanlığını destekleyen, 2018’de kendisinin kampanyası için çalışan CHP’lileri kızdırıyor. Çünkü Muharrem İnce aldığı %30,6 oy oranını kendi yüksek hasletlerinin bir sonucu olarak görüyor. Sürekli ayağını kaydırmaya çalışanlardan, kendisine köstek olmaya çalışanlardan, aday gösterilmesinin bile bir komplo olduğundan söz ediyor. Öyle ki, siyasetinin temel eksenini, kendi partisi ve fikirleri değil, CHP yönetimine kişisel husumeti oluşturuyor. Kontrolsüz öfkesi haklı söylemlerinin önüne geçiyor.
İnce’nin CHP’ye muhalefet etmeyi AKP’ye muhalefetin önüne koyması artık siyasetin değil, psikolojinin konusu.
İnce’nin CHP’ye muhalefet etmeyi AKP’ye muhalefetin önüne koyması, her röportajında, her mitinginde CHP’yi konuşması, artık siyasetin değil, psikolojinin konusu. Siyasetin konusu olan ise izlediği yolun, ustası Deniz Baykal’ınkiyle olan benzerlikleri. Baykal’ın vefatının üzerinden henüz birkaç ay geçmişken Türkiye siyaseti Baykalsız değil. Öğrencileri onun boşluğunu dolduruyor.
1970’lerde parti içi iktidar hedefiyle MHP’le dahi işbirliği öneren, 1990’larda SHP-HEP seçim ittifakını topa tutan Baykal, 2016’da Ahmet Türk’ü ziyaret ediyordu. 1990’larda Körfez Savaşı’nda Türkiye’nin çıkarlarını ABD ile hareket etmekte görüyor, 2000’lerde 1 Mart tezkeresini veto etmekle övünüyordu.
Muharrem İnce de 2016 yılında dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıkıp 2018 yılında rakibi Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret ediyor, 2019’da İBB seçimlerinin kazanılması konusunda HDP’ye açıkça teşekkür edilmesi gerektiğini savunuyordu. Oysa, bugün aşırı sağ ile ittifak kurup eski partisini HDP’yle işbirliği yapmakla suçluyor, iktidarın “7’li masa” söylemlerine ayak uyduruyor.
Baykal, magazin televizyonlarından Ricky Martin’li kurultaylara hep popüler kültürle temas kurmaya çalışıyordu. İnce ise anahtarı, tiktok fenomenliği ile ulaştığı Z kuşağını, “arabada gaz pedal” dansıyla eğlendirmekte görüyor.
Baykal’ın her dönem çalışma arkadaşları vardı, İnce ise “tek tabanca” dövüşüyor.
İki ismin ayrıştığı noktalar da var elbette. Örneğin Baykal her şeyden önce, bir “hizipçi” idi. 1970’lerden 90’lara kadar parti içi muhalefette birlikte yürüdüğü isimler, genel başkanlığında da onun yanındaydılar. Öyle ki; yakın tarihlere kadar “Baykalcı” ifadesi CHP-SHP geleneğinde bir çeşit yafta olarak kullanılageldi. İnce’nin ise uzun soluklu yol arkadaşları yok. Bir dönem İnce’ye yakın olması dışında siyasi pozisyonuna dair herhangi bir veri bulunmayan milletvekilleri, belediye başkanları birer birer İnce ile yollarını ayırdılar. Seçimlere iki haftadan az bir süre kala her gün partisinin kurucuları, il ve ilçe yöneticileri istifa ediyorlar. Baykal’ın her dönem çalışma arkadaşları vardı; İnce ise “tek tabanca” dövüşüyor, “İnceciler” diye anılabilecek istikrarlı bir ekibi dahi yok.
14 Mayıs’a geri sayım başladı. Seçim atmosferi olası bir ikinci turda, en geç 28 Mayıs’ta son bulacak. Ve halk kendi kaderini tayin ederken Muharrem İnce’nin kişisel kariyeri ve partisi için de “tamam” ya da “devam” diyecek.