Gig ekonomisi şu sıralar herkesin konuştuğu ve özellikle anaakım iktisatçıların bir hayli övdüğü ve savunduğu bir model haline geldi. Türkiye’de henüz tam olarak Gig ekonomisi görülmese de Uber’in Türkiye’deki kısa süreli operasyonu bu tarz bir modelin ilk önemli denemesiydi. Dünyada ise hem Küresel Kuzey hem de Küresel Güney’de milyonlarca insan bu modelin bir parçası haline geldi. Taksisi olmayan taksi şirketi olarak tanınan fakat kendini teknoloji firması olarak tanımlayan Uber, dünya genelinde 3 milyon sürücü çalıştırmakta ve her geçen gün operasyonlarını büyütmektedir. Bununla beraber bünyesinde çalışan sürücüler Uber’in resmi çalışanı değildir. Bu yazıda Uber örneği üzerinden Gig ekonomisini ve emek-sermaye çelişkinin bu alanda nasıl tezahür ettiğini anlatmaya çalışacağım.
Gig ekonomisi, esnek çalışmanın temel alındığı, işverenle çalışan arasındaki ilişkinin muğlak olduğu bir ekonomi biçimidir. Burada çalışanlar, işçi statüsünde değil taşeron statüsündedir. Böylece şirketler ülkelerin iş kanunlarının çevresinden dolanarak kendilerini bu kanunlardan muaf tutarlar. Gig ekonomisinin bir diğer önemli parçası da operasyonlarının tamamının dijitalleşmesidir. Yani, Gig ekonomisi, bir dijital platform ekonomisidir. Bu platform ekonomisi kendi içerisinde iki farklı alan içinde çalışır. Bunlardan ilki coğrafi olarak sınırlı, yani işin belli bir coğrafyada gerçekleştiği platformlardır (Woodcock & Graham 2020). Uber, Lyft, Doordash ve Didi Chuxing gibi şirketler bu platformların en çok tanınan şirketleridir. Diğeri de Cloudwork olarak bilinen online serbest çalışma platformlarıdır. İki platform modeli arasındaki farkı somutlaştırırsak; ilkinde Uber sürücüsü İstanbul’da yaşıyorsa İstanbul’da sürücülük yapmak durumundadır. Diğer yandan Cloudwork platformda ise, İstanbul’da yaşayan bir grafik tasarımcı aynı gün içerisinde hem ABD’ye hem de Çin’e iş yapabilir. Bu iki platformu tek bir yazıda ele almanın imkansızlığından ötürü sadece coğrafi olarak sınırlı platform modeli üzerinden Gig ekonomisindeki emek-sermaye çelişkisini el alalım.
Gig ekonomisine atfedilen en önemli özelliklerden biri, çalışanın (ya da Uber gibi şirketlerin nitelendirdiği gibi ‘girişimcinin’) çalışma saatlerini ve şeklini belirlemesidir. Yani bir Uber sürücüsü kendisinin tercih ettiği saatlerde ve konumda çalışabilir. Bu konuda Uber’in, sürücülerin nerede ve kaç saat çalıştığından ziyade, sürücüden alacağı komisyonu önemsediği öne sürülmektedir. Böylece, her bir sürücü şirketin çalışanı olmaktan ziyade, şirket adını ve platformunu kullanan bağımsız bir taşeron/girişimci pozisyonunda gözükür.
Gig ekonomisinin iş süreçlerinde sunduğu özerklik, teorik olarak kulağa hoş gelse de gerçekte bu özerklikten bahsetmek bir hayli zordur.
Gig ekonomisinin iş süreçlerinde sunduğu özerklik, teorik olarak kulağa hoş gelse de gerçekte bu özerklikten bahsetmek bir hayli zordur. Yapılan birçok çalışmada ve Uber sürücülerinin mücadelesinde görüldüğü üzere, teorinin aksine, sürücüler uzayan çalışma saatleri, düşen gelirler, üzerlerinde artan baskı ve artan maliyetlerle karşı karşıya kalmaktadır. Herhangi bir iş kanunu tarafından korunmayan sürücüler, Uber karşısında hak arama konusunda oldukça sınırlandırılmışlardır. Elbette, bu durum sadece Uber’e özgü değil. Uber gibi diğer platformlarda da benzer işleyişleri görmekteyiz.
Gig ekonomisini ve özellikle Uber’i analiz ederken Marks’ın Kapital’de kullandığı “sermayenin gerçek ve biçimsel (formel) boyunduruğu” kavramlarını kullanacağım[i]. Bunun en önemli nedeni, Uber’in ve diğer platform şirketlerinin çalışan istihdam etmekten ziyade “girişimcilere” bir platform sağladığını iddia etmesidir. Yani, bir Uber sürücüsü bağımsız sözleşmeli bir “girişimci” olarak çalışma saatlerine ve şekline kendi karar verip emek süreçlerine hâkim olabilecek; şirket ise sadece sağladığı platform üzerinden bir rant alacaktır. Burada, ilk olarak görülen, Marks’ın bahsettiği sermayenin biçimsel (formel) boyunduruğudur. Fakat, son birkaç yıl içerisinde gelişen ve özellikle saha çalışmaları ile emek süreçlerini derinlemesine analiz eden literatür, bize sermayenin formel boyunduruğundan gerçek boyunduruğuna geçisin yaşandığını gösteriyor (Chen at al., 2015; Rosenblat & Stark 2016; Shapiro 2018; Chen 2018). Yine Uber özelinden gittiğimizde sürücüler, Uber’in performans ve prim politikaları yüzünden uzayan çalışma saatleri ve belli davranışların dikte edilmesi gibi durumlarla karşı karşıya kalmaktadır. Örnek olarak bir sürücü, eğer belli bir puanın altına düşerse önce uyarı alır ve bu durum sürerse Uber bu sürücünün platforma erişimini engeller. Diğer taraftan da Uber çeşitli seviyeler (Uber Premium gibi) tanımlayarak sürücülerin belli sürelerde çalışmalarını ve puanlarının yüksek bir düzeyde kalmasını sağlar. Eğer sürücü yüksek tarifeli işler almak istiyorsa Uber Premium’a hak kazanmalı, yani haftalık 40 saat çalışmalı ve yüksek bir puana sahip olmalıdır. Böylesi stratejilerle Uber, sürücülerin hem performanslarını hem de çalışma saatlerini kontrol altına alıp istediği seviyede tutabilmektedir (Rosenblat & Start 2016; Mathew 2020).
Klasik emek-sermaye ilişkisinde olduğu gibi burada da emek-sermaye ilişkisi asimetrik güç ilişkisine dayanmaktadır. Bu asimetri, sermayenin emek üzerindeki kontrolü için kritiktir. Sürücüler, Uber uygulamasını aktif hale getirdikleri andan itibaren Uber’in sistemine veri yüklemeye başlarlar ve bu veriler sayesinde Uber, sürücüye ve yoğunluk durumuna göre her işi tarifelendirir. Sürücü ise tarife bilgisinden habersiz olarak bir işi kabul eder ya da etmez. Bu uygulama, sürücülerin işi kabul edip etmeme özgürlüğünü iki yönden kısıtlanmış olur. Birincisi, sürücüler işin ‘fiyatına’ göre işlerini seçememektedirler. Bir girişimci düşünün ki; önüne gelen işleri fiyatlarını bilmeden seçiyor. İkinci olarak da sürücüler belli bir oranda iş geri çevirebilirler. Sürücüler, Uber’in belirlemiş olduğu geri çevirme oranından fazla bir oranla işi reddederlerse önce uyarılma ve sonunda platformdan atılmayla karşı karşıya kalabilirler.
Güvenceli işler yerine ortaya çıkan yarı-zamanlı ve sözleşmeli işler, emekçileri pratikte tam zamanlı işçi ama hukuksal olarak taşeron konumuna getirir.
Uber örneğinde de görüldüğü üzere, bu tarz platformlardaki emek-sermaye ilişkisi, emeğin sermaye karşısında tamamen güçsüz, örgütsüz ve güvencesiz olmasına dayanır. Güvenceli işler yerine ortaya çıkan yarı-zamanlı ve sözleşmeli işler, emekçileri pratikte tam zamanlı işçi ama hukuksal olarak taşeron konumuna getirir. Peki neden böylesine güvencesiz ve işin maliyetinin işçi tarafından yüklenilen bir çalışma şekli hem Küresel Kuzey’de hem de Küresel Güney’de bu kadar yaygın hale geldi? Bunun birkaç cevabı olsa da iki durum/dönüşüm bu soruya en net şekilde yanıt verebilir: Birincisi artan hanehalkı borçları ile toplumsal yeniden üretim krizi, ikincisi ise emek piyasalarındaki neoliberal (esnek-güvencesiz çalışma, sendikaların gücünü kaybetmesi ve hukuksal olarak işçi haklarının bir hayli daraltılması) dönüşümdür. Bu iki ayrı neden, aynı zamanda karşılıklı birbirini besleyen olgulardır. Qi & Li, (2020) çalışmasında, Çin’deki makroekonomik koşulların, Didi taksi sürücülerinin bu platformu seçmelerindeki rolünü ortaya koyarken, borçluluk ve gelir adaletsizliğinin insanların bu platformları tercih etmedeki etkisini sürücülerle yapılan mülakatlarla göz önüne sermektedir.
Sonuç olarak görüyoruz ki, Uber sürücüleri birer ‘girişimci’ olmaktan çok uzaktadırlar. Girişimciliğin sadece maliyet kısmını yüklenirken, emek süreçlerine olan hakimiyetleri gerek platformun içsel disiplin mekanizması gerekse makroekonomik koşullarla birlikte normal bir işçinin seviyesine çok hızlı bir şekilde gelmiştir. Gig ekonomisinde emek arzının bolluğu, ucuzluğu ve güvencesizliği şirketler için vazgeçilmezdir. Şirketler, emeğin bu konumunun değişmemesi için büyük harcamaları gözden çıkarmaktadırlar. Buna örnek olarak ABD’de Kasım ayında yapılan başkanlık seçiminin yanı sıra Kaliforniya eyaletinde Uber, Lyft ve diğer gig ekonomisinde faaliyet gösteren şirketlere çalışan işçilerin yasal statülerinin belirlenmesi için yapılan referandumu gösterebiliriz. Bu referandumda bir yanda eyalet kanun yapıcıları ve emek grupları diğer yanda da gig ekonomisi şirketleri yer aldı. Referandumun sonucunda ya işçiler sağlık sigortası, yan haklar ve işçi sözleşmesi gibi haklar elde edeceklerdi ya da bulundukları bağımsız taşeronluk statüsü devam edecekti. Gig şirketleri, referandumu kazanma adına toplamda 204 milyon dolar harcayarak bu alanda Kaliforniya rekoruna imza attı ve gig ekonomisi işçilerinin statüsü bağımsız taşeron olarak kaldı. İnsanlara yeni ve yenilikçi, iş süreçlerine çalışanın kendisinin karar vereceğini iddia eden bu şirketler, tekelleşmenin de etkisiyle bu söylemlerinin içini boşaltıp klasik emek-sermaye ilişkilerine geri dönmüşlerdir. Bu elbette sermayenin kendi içsel eğilimleri ve dinamikleri ile kolayca anlaşılacak bir durumdur.
Referanslar
Chen, J. Y. (2018). Thrown under the bus and outrunning it! The logic of Didi and taxi drivers’ labour and activism in the on-demand economy. New Media & Society, 20(8), 2691–2711. https://doi.org/10.1177/1461444817729149
Chen, L., Mislove, A., & Wilson, C. (2015). Peeking Beneath the Hood of Uber. Proceedings of the 2015 ACM Conference on Internet Measurement Conference – IMC ’15, 495–508. https://doi.org/10.1145/2815675.2815681
Marx, K. (1981). Capital: A critique of political economy (B. Fowkes & D. Fernbach, Trans.). Penguin Books in association with New Left Review.
Mathew, B. (2020). Magic Wands and Monkey Brains: Is Labor Ready to Lead Society in the New Struggle Over Data? South Atlantic Quarterly, 119(2), 422–431. https://doi.org/10.1215/00382876-8177995
Qi, H., & Li, Z. (2020). Putting Precarity Back to Production: A Case Study of Didi Kuaiche Drivers in the City of Nanjing, China. Review of Radical Political Economics, 52(3), 506–522. https://doi.org/10.1177/0486613419859030
Rosenblat, A., & Stark, L. (2015). Uber’s Drivers: Information Asymmetries and Control in Dynamic Work. SSRN Electronic Journal. https://doi.org/10.2139/ssrn.2686227
Shapiro, A. (2018). Between autonomy and control: Strategies of arbitrage in the “on-demand” economy. New Media & Society, 20(8), 2954–2971. https://doi.org/10.1177/1461444817738236
Woodcock, J., & Graham, M. (2020). The gig economy: A critical introduction. Polity.
[i] Sermayenin biçimsel boyunduruğu: Sermayenin, mutlak artı değeri çıkarttığı, fiili emek süreçlerine karışmayıp, sadece girdi ve çıktı piyasasını kontrol ettiği durumdur.
Sermayenin gerçek boyunduruğu: Sermayenin, görece artı değeri çıkarttığı, emek sürecinin tamamını kontrol altına aldığı süreçtir. Sermaye, emek sürecinin her anını dakikası dakikasına kontrol eder. (Marx, 1981, pp. 1019–1024)
Fotoğraf: freestocks