1831 yılında kurulan ilk resmî gazete Takvim-i Vakayi ile başlattığımız[1] 190 senelik basın tarihimizde, gazetecilerin siyasal iktidarlarla arasının pek iyi olmadığı hepimizin malumu. Öyle ki resmî gazete olan ve Sultan II. Mahmut’un çabasıyla çıkartılmasına rağmen zaman zaman Takvim-i Vakayi dahi kapatılmıştı.
I. Meşrutiyet döneminde ifade ve basın özgürlüğü yükseliş gösterse de dönemin padişahı II. Abdülhamit’in meclisi dağıtılmasıyla yine baskı rejimine dönülmüştü. Basını sansür ve baskıya maruz bırakan bir diğer gelişme ise; Cumhuriyetin kurulması sırasında Şeyh Sait ayaklanması ile 1925’te çıkarılan ve 1928’e kadar yürürlükte kalan Takrir-i Sükûn Kanunu idi. İlerleyen yıllarda da başarısız olan ve çeşitli isyanlarla biten çok partili hayata geçiş denemelerinde muhalif basın, Matbuat Kanunu’nun 50. maddesi “memleketin genel siyasetine dokunacak yayınlardan dolayı Bakanlar Kurulu kararı ile gazete ve dergiler geçici olarak kapatılabilir” ile yoğun baskı altına alınmıştı.
Türkiye’de Çalışan Gazeteci Olmanın Kısa Tarihi
Türkiye’de çalışanların hakları ilk kez, 1936’da yürürlüğe giren İş Kanunu ile belirlenmekle birlikte, gazeteciler bu Kanun kapsamında yer almamışlardır. Gazetecileri kapsayan 5311 sayılı Basın Birliği Kanunu ise 1938 yılında yürürlüğe girmiş, yalnızca 8 yıl yürürlükte kalmıştır. Bu yasa ile Türk basınına “oda” düzenini getirmek amaçlansa da gazete sahipleri tarafından katılım olmaması sebebiyle söz konusu Kanun yalnızca Anadolu Ajansı için uygulanabilmiştir.[2] Ayrıca 1938’deki Cemiyetler Kanunu ile çalışanlar sendika, grev ve lokavt gibi haklardan mahrum bırakılmıştır.
II. Dünya Savaşı sırasında da devam eden baskılar, 1946 yılından itibaren CHP’nin iktidarı kaybetme korkusuyla azalsa da (Matbuat Kanunu 50. Maddenin kaldırılması, Sendikalar Kanunu’nun yürürlüğe girmesi gibi…) savaşın getirdiği sıkıntılar nedeniyle özgür basın ortamı sağlanamamıştır. 1950 yılında basının da desteğini alarak iktidara gelen Demokrat Parti, ilk iş olarak gazete veya dergi çıkarmak için izin alma zorunluluğunu ortadan kaldırmış; basın suçlarını yargılama yetkisini özel mahkemelere vererek basını özgür bırakma adına adımlar atmıştır. 1952 yılında yürürlüğe giren 5953 sayılı Kanun’la gazetecilere sendika kurmak, sigorta, yazılı iş anlaşması yapılması, haftalık tatil, izin gibi haklar tanınmıştır.[3]
Bu özgürlük ortamında, “1952 yılında İstanbul Gazeteciler Sendikası kurulmuş, diğer illerde de bulundukları ilin adını alarak kurulan gazeteciler sendikaları, bir süre sonra Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu adıyla bir birlik oluşturmuşlardır.”[4]
Ancak 1954’e kadar süren bu simbiyotik basın-iktidar ilişkisi, Demokrat Parti’nin vadettiği ekonomik iyileştirmeleri başaramaması ve basının bunu eleştirmeye başlaması ile sona ermiş ve iktidar, basını kontrol altına almak adına adımlar atmaya başlamıştır. Gazetecilerin ispat hakkını da elinden alan “Neşir yoluyla veya radyo ile işlenecek cürümler hakkında kanun” ile basın özgürlüğü bir kez daha sekteye uğratılmıştır. 1957 yılında İstanbul Gazeteciler Sendikası kapatılmış; henüz “yandaş medya” tabirinin olmadığı yıllarda bile iktidar, kendine yakın medya organlarını mali olarak desteklerken muhalif yayınları baskı altına almıştır.
27 Mayıs 1960’ta Milli Birlik Komitesi’nin Silahlı Kuvvetler adına yönetime el koyması, ironik bir şekilde “darbe” kelimesinin ruhuna aykırı olarak basında özgürlükler dönemini getirmiştir. Komite, iktidarın keyfi davranışlarını önlemek amacıyla 2 Ocak 1961’de Basın İlan Kurumu’nu kurmuş; 4 Ocak 1961’de ise 5953 sayılı Basın İş Kanunu’nu değiştirerek 212 sayılı Kanunu yürürlüğe koymuştur. (Basın İlan Kurumu iktidarın keyfi davranışlarını önlemek amacıyla kurulsa da bugün geldiği noktada iktidarın baskı aracına dönüşmesi nedeniyle ayrıca tartışılmaktadır.)
Basın İlan Kurumu’nun kurulmasından ve gazetecilere verilen haklardan rahatsız olan dönemin medya patronları (Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah) 212 sayılı Kanuna tepki olarak üç gün gazete çıkarmama kararı almış; bunun sonucunda aralarında Abdi İpekçi’nin de bulunduğu genel yayın yönetmenleri 11-12-13 Ocak’ta Basın isimli gazeteyi çıkarmışlardı.
212 Sayılı Kanun ile Gazetecilerin Kazanımları
Peki, geçmişte 212 sayılı Kanun olarak bilinen ve bugünkü ismiyle 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun nedir ve gazetecilere hangi hakları sağlamaktadır?
Yasanın en önemli özelliği, gazetecilerin editoryal bağımsızlığını korumasıdır. Zira gazeteciler kendilerine baskı yapılması, otosansüre veya sansüre zorlanmaları halinde istifa ettikleri takdirde tazminatlarını bu Kanuna dayanarak alabilmektedir. Kıdem tazminatında tavan sınırlaması olmadığı gibi kıdem süresi gazeteciliğe başladığı ilk günden itibaren sayılmaktadır. Olası yüksek tazminat da gazetecilere iş güvenliği sağlarken; maaşının ödenmemesi halinde geciken her gün için %5 faiz alma hakkı kazanan gazeteci, aynı zamanda sendikal haklarını da bu yasa ile yeniden kazanmaktadır.
Tüm bu hak ve özgürlüklerin getirilmesi hasebiyle 10 Ocak günü 1961-1971 arasında “Çalışan Gazeteciler Bayramı” adıyla kutlanmış; fakat 1971’deki askeri müdahale ile gazetecilerin bazı haklarının geri alınması üzerine 1971’den beri ” 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” olarak anılmaktadır.
2021’de Çalışan Gazeteciler Günü
Peki, 2021’de Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlayabilecek çalışan gazeteci sayısı kaçtır? Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yaptığı açıklamaya göre[5];
- Türkiye’deki gazetecilerin %30’u işsiz,
- İletişim fakültelerinden mezun olanların yalnızca %5’i medya sektöründe iş bulabiliyor,
- 70 gazeteci ise halen cezaevinde.
Bunların yanı sıra bugün gazeteciler çalışabiliyor olsa bile ne kadar gazetecilik yapabildikleri de ayrı bir soru. Zira Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasından 154. sırada. Ayrıca gazetecilerin sözleşmeleri uzun zamandır, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’a göre değil; 1475 sayılı İş Kanunu’na göre yapılıyor. Bunun sonucunda da fiili olarak gazetecilik yapan kişiler, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın verdiği basın kartına sahip olamıyor ve gazeteci sayılmıyor.
Bu şartlarda ne kadar kutlama yapılabileceği, yüreğimizin kutlamaya ne kadar el vereceği belli değil. Yine de daha iyi günler görmek umuduyla çalışmayı sürdürebilmek için: Çalışan Gazeteciler Günü Kutlu Olsun!
Not: Kapak fotoğrafı Zeynep Kuray’a aittir. (Kaynak: TGS)
JOURNO, Neden 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü? Dokuz Patron Olayı nedir? , (05.01.2021).
TGC: 10 Ocak’ı işsizlik, sansür, gözaltı ve tutuklamalarla karşılıyoruz, (09.01.2021).
TOPUZ Hıfzı, II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2003.
Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu Tarihçe, (08.01.2021).
Türkiye Gazeteciler Sendikası Tarihçe, (07.01.2021).
[1] Orhan Koloğlu, ilk Türkçe gazetenin 1828’de Mısır’da yayınlanan Vakayi-i Mısriye olduğunu söyler. Yarısından fazlası Türkçe, geri kalanı Arapça olan bu gazete, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın girişimiyle çıkarılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz: Hıfzı Topuz, II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2003, s.13.
[2] Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu Tarihçe, (08.01.2021).
[3] Hıfzı Topuz, ibid., s.194.
[4] Türkiye Gazeteciler Sendikası Tarihçe,(07.01.2021).
[5] TGC: 10 Ocak’ı işsizlik, sansür, gözaltı ve tutuklamalarla karşılıyoruz,(09.01.2021).