Şokopop, yaklaşık iki yıldır Youtube’da yayında olan bir magazin programı. Şokopop’un konusunu oluşturan olayları siyasi ve sosyolojik bir bakış açısıyla ele alması, programı klasik magazin programlarının içeriği ve üslubundan açık şekilde ayırmakta.
Program, birçok unsurun dışında bu politik sayılabilecek karakteri sebebiyle kendine has bir izleyici kitlesi oluşturdu. Şokopop’un kurucusu ve içerik üreticisi olan Ekim Acun, gazeteci Nilay Örnek ile yaptığı bir söyleşide programının bağlam vurgusunu şu şekilde açıklamakta: “Türkiye’deki magazine son derece ahlakçı, kadın düşmanı; homofobik ve transfobik bir dil hâkim. Bunun yanı sıra insanların zekâlarına hakaret edecek derecede sunulan haberler magazinin bir parçası. Çünkü magazin Türkiye’de tamamen tarihsel bağlamın dışında işlenen bir mesele… Bağlamsızlık, Türkiye’de magazini çok ucuzlatıyor.”
Politik tahayyülü yoğun bir aile, şüphesiz ki çocuğun bilgi üretiminde önemli unsurlardan biri olarak belirir.
Ekim Acun, TEDx programında yapmış olduğu konuşmada ise ailesinin Dersim kökenli ve sol görüşlü olduğunu; ayrıca çocukluğunun geçtiği yıllarda ailesinin biraz da ideolojileri sebebiyle kendisinin magazine olan ilgisine sıcak bakmadığını söylemiştir. Ekim Acun’un mülakatta ifade ettiği magazine ilişkin yorumlarının, seçtiği kelimelerin ve ailesine dair anekdotların; Şokopop programının politik arka planının analizi için önemli veriler olduğunu düşünüyorum.
90’lı yıllar, bilgi inşasının şimdiye göre daha az araca sahip olduğu zamanlardı. Zira bilgi inşa sürecinde, en azından Türkiye için, internet devrimi henüz gerçekleşmemişti. Bu sebeple bilgi inşa sürecinin esas teknolojik araçları hâlen televizyon ve gazeteydi. Ancak bunun dışında aile ve evin dışındaki sosyal hayat da bilgi üretiminin öne çıkan alanlarıdır. Bu şartlar altında politik tahayyülü yoğun bir aile, şüphesiz ki çocuğun bilgi üretiminde önemli unsurlardan biri olarak belirir. Öyle ki ebeveynler ve çocuk arasındaki iletişim, çocuğun bilgi inşasında renkli televizyon kadar etkilidir. Bu sebeple 90’lı yıllar, aslında ailenin, çocuğun bilgi üretiminde en önemli alan olduğu son zamanlardır. Zira internetin olağanüstü gelişimi, bilgi üretiminde onu önde gelen yapı haline getirecektir.
Değinilen sebeplerle Ekim Acun’un ailesinin ideolojik karakterine ilişkin vurgusu önemlidir; hatta bu ideolojik karakter Şokopop’un politik anlatısının inşasında önemli rol oynamaktadır. 80 darbesi, 1970 ve 1980 arası önemli ölçüde yükselişte olan solu siyasi buhrana sürükler. Devletin tüm kurumları, komünizm ile savaş üzerinden yeniden şekillendirilir ve sol ciddi bir siyasi baskıya maruz kalır; ancak solun aldığı bu siyasi darbe onu bütün mirası ile birlikte ortadan kaldırmayacaktır. Sol mücadelenin mirası yalnızca Marksist terminolojide, “eylem hafızası” anlamına gelen birikimden ibaret değildir. Belli bir ideal çerçevesinde gerçekleşen entelektüel hafıza da baki kalacak ve bunun üzerinden bir sol ahlak şekillenecektir.
Sol ahlak, eylemde entelektüel çerçeveyi zaruri gördüğü gibi; entelektüel üretimi de neredeyse kutsallaştırır.
Sol ahlak, eylemde entelektüel çerçeveyi zaruri gördüğü gibi; entelektüel üretimi de neredeyse kutsallaştırır. Kış uykusu (2014) filminde politik bir insan olan Aydın karakterinin kardeşine söylediği: “Çalışmadan geçen bir hayat; dürüst ve namuslu bir hayat değildir” aforizması bunun güzel bir örneği. Buradaki üretimin/çalışmanın kutsanmasının; Weber’in Protestan Ahlakı kitabında Kalvinistlerin, dinleri gereği çalışmayı kutsallaştırmaları sebebiyle kapitalizme daha hızlı entegre oldukları tespiti ile karıştırılmaması gerek. Zira sol ahlak, meta üretim sürecini değil; entelektüel üretim sürecini içselleştirmektedir.
Sol, 80 darbesi ile yalnızca siyasi bir buhranın içine düşmez; 80 sonrası hızlıca gelişen görüntü toplumu onu kültürel bir travmayla da baş başa bırakır. Bu travmaya etraflıca değinen Gürbilek’e göre 80 öncesi toplumda kamusal alan özel alana sirayet etmiş ve şahsiyeti de bir ölçüde ortadan kaldırmıştır[i]. Başka bir deyişle burada politik bir insan söz konusudur. 80 sonrası Türkiye toplumu ise bir imaj/görüntü toplumuna dönüşmüştür. Artık her şey vitrindedir. 80 öncesi kamusal alan-özel alan ölçüsüzlüğünde bu kez denge özel alan lehine bozulmuş ve özel alan, kamusal alanı işgal ederek her şeyi estetize etmiştir. Böylelikle anti-entelektüel bir görüntü toplumu ortaya çıkmıştır. Bu görüntü toplumu her şeyi estetize ederek kendini yeniden üretmekte; her şeyi bir imgeden ibaret kılarak “sözü” de estetize etmektedir[ii]. Söz, bağlamından yani eylemden koparılır ve imgenin bir parçası hâline gelir. İdealler, kimlikler; sözü estetize etme faaliyetinin (adlandırmanın) konusunu oluşturur. “68’liler”, “marjinaller”, “biseksüeller” gibi her şeye bir ad verilir[iii]. Artık düşünce ve eylem bağlamından koparılmıştır. Hiçbir bağlamı referans almamasıyla arabesk ve magazin de kültür endüstrisinin meydana getirdiği görüntü toplumunun dört başı mamur ürünleri olarak değerlendirilebilir.
Ekim Acun’un konuşmasında belirttiği hâliyle ailesinin magazine olan karşıtlığı; aslında sol ahlakın, görüntü toplumunda her şeyin fütursuzca imgelenmesine karşı giriştiği mücadelenin sonucundan başka bir şey değil. Şokopop’un yapımcısı Acun’un bir yandan ailesinden gelen politik bilgi; diğer yandan dönemin ruhuyla edindiği bilgiyle melez bir düşün geliştirdiği ve yeni bir şeyin temsilcisi olduğu düşünülebilir. Ancak bu yeni, eskiyi de içinde barındırdığı için evrimsel bir diyalektikle ortaya çıkmıştır. Acun’un ailesinden kendisine doğru gerçekleşen bilgi, şüphesiz politik bir bilgidir. Başka bir deyişle siyasi bağlam, bilginin tesisinde politik bir kategori haline bürünür. Böylece Acun’un, sahip olduğu politik zihin kategorileri sayesinde, görüntü dünyasına oldukça özgün bir yorum getirdiği ifade edilebilir.
Şokopop’un görüntüyü ya da görünür olanı tamamen inkâr etmek yerine; bir paradigma tesis ederek görüntü üzerinde iktidar kurmaya çabaladığını söylemek daha doğru olmaz mı?
Gürbilek’in
kavramsallaştırması üzerinden gidersek bu özgün yorumun, sol ahlakın kültürel mücadelesiyle
de ilişkilendirilebilme imkânını düşünmemiz gerekiyor. Ya da magazin
anlatısının bir anti-entelektüel faaliyet olup olmadığını sorgulayabiliriz.
Buna karşın Şokopop’un görüntüyü ya da görünür olanı tamamen inkâr etmek yerine;
bir paradigma tesis ederek görüntü üzerinde iktidar kurmaya çabaladığını
söylemek daha doğru olmaz mı? Bu da aslında görünür olanla mücadele etmenin
daha muzaffer bir yolu olarak değerlendirilemez mi?
[i] Nurdan Gürbilek, Vitrinde Yaşamak, 1980’lerin Kültürel İklimi, Metis Yayınları, 7. Bası, İstanbul 2014, s. 65.
[ii] Gürbilek, s. 45.
[iii] Gürbilek, s. 49.
Ozan Tok
1989’da İstanbul’da doğdu. 2013’de Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden; 2016’da Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Tezli Yüksek Lisans Programı’ndan mezun oldu.
Felsefe ve sosyoloji alanlarında çalışmalar yapmakta olup Gergedan Dergi’de sinema ve sosyal bilimlerle ilgili yazılar yazmaktadır.