Son bir haftada Covid-19 virüsü dünya piyasalarını kasıp kavurdu. Dünya piyasalarındaki değer kaybı ortalama %30 düzeyine oturdu. ABD merkez bankası ekonomisti Michelle Meyer, yayınladığı notta ABD ekonomisinin resesyona girdiğini resmen ilan etti.[1] Diğer yandan Almanya’dan gelen haberlere göre 2020 yılında Alman ekonomisinin %6 daralması bekleniyor.[2]
2020 yılında dünya ekonomisinde sert bir daralma yaşanacağı beklentisi güçlendi. Türkiye ekonomisi için de durum farklı değil. Tüm dünyada olduğu gibi halk kitleleri büyük ölçüde evlerine kapanmış halde ve iktisadi faaliyetlerini temel tüketim maddeleri ölçüsünde gerçekleştirme eğiliminde. Talep düzeyindeki aşırı daralmayı ve virüsün yayılmasını önlemek için alınan kararlar doğrultusunda, servis sektörü ağırlıklı yaklaşık 150 bin işletme faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı. Bu zorunlulukla birlikte, sözünü ettiğim eğilimin ne denli güçlü olduğu kendi payıma aşikar görünüyor. Koronavirüs dünya ekonomilerindeki beklentileri çökertmiş bulunuyor. Peki, beklentiler neden bu kadar önemli?
Ekonomi ve Beklentiler: Üniversitelerde Anlatılmayan J.M. Keynes [3]
Kapitalist üretim tarzında üretim, kar için yapılır. Firmaların asli amacı, bir sonraki iş çevriminde yeni yatırımlarını gerçekleştirmek için gerekli olan kar hadlerine ulaşmaktır. Bu kar hadlerinin gerçekleşmesi için talep beklentilerinin gerçekleşmesi şarttır. Dolayısıyla firmalar, üretimlerini talep beklentilerine göre düzenler ve kapasite kullanım oranlarını ayarlar. Piyasadaki toplam talep ise harcamayı yapan talep sahiplerinin gelir düzeyine ve dolayısıyla planladıkları harcamalara bağlıdır. Örneğin, istihdam düzeyi artarsa piyasadaki toplam hanehalkı geliri artar ve dolayısıyla planlanan harcamalarda ve firmaların satış beklentilerinde artış olur.
Figür 1’de bu ilişkiler bütünü ifade edilmiştir. Y ekseninde beklenen satış geliri ve planlanan harcamalar, X ekseninde ise istihdam düzeyi vardır. Z eğrisi ekonomideki toplam arz eğrisini simgeler ve firmaların beklenen satış gelirlerine ya da düzeyine göre istihdam ettikleri çalışan sayısını ve bu noktadaki çıktı miktarını yansıtır. D eğrisi ise ekonomideki toplam talep düzeyini ifade eder.
X ekseni, yani istihdam arttıkça ekonomideki harcanabilir toplam gelir artacağı için planlanan toplam harcama düzeyi de artacaktır. Bu iki eğrinin kesişim noktasına, A, “efektif talep noktası” adı verilir. Bu nokta piyasada ”e” ile ifade edilen istihdam düzeyine tekabül eder. Bu düzeyde piyasada gönülsüz işsizlik mevcuttur. Yani tam istihdam, fe*, efektif talep noktasının ötesini ifade eder. Dolayısıyla hükümetin istihdam politikaları, tam istihdama ulaşmak için kilit önem taşır. Bu istihdam düzeyi aynı zamanda ”u” ile ifade edilen kapasite kullanım oranına tekabül eder. Kapasite kullanım oranı, u, post-Keynesyen iktisatın kurucularından olan Alfred Eichner[4]’e göre ülkeden ülkeye üretim koşullarına göre değişmekle beraber %65 ile %85 arasında değişmektedir. Kapitalist üretim tarzında işletmeler, genellikle piyasadaki talep şoklarını karşılamak ve aynı zamanda maliyetleri düşürmek için eksik kapasitede çalışırlar. Figür 1’deki u* ise tam istihdamın tekabül ettiği kapasite kullanım oranına tekabül eder. Fakat bu düzeyin, tam kapasite yani %100 kapasite kullanımına tekabül ettiği iddia edilemez.
Figür 1: Keynesyen Sistemde Piyasa Arz ve Talep Eğrileri
Keynesyen sistemin açıklamasına göre iktisadi faaliyetler, beklentiler tarafından etkilenir. Firmalar daha fazla satış yapacaklarını yani talep düzeyinin artacağını düşünürlerse istihdam düzeyini artırırlar. Bu da üretimin ve dolayısıyla çıktının artması demektir. Bu durumda artan satış beklentisi ve yeni istihdam, ekonomideki harcanabilir toplam gelirin artmasıyla birlikte toplam talep düzeyine de etki eder. Figür 1’de bu durum Z ve D eğrilerinin yukarı doğru hareketi anlamına gelir.
Şimdi Keynesyen sistemi kısaca özetlediğimize göre dünya ekonomilerinin ve özellikle Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumu bu sistem üzerinden yorumlayabiliriz. İçinde bulunduğumuz süreçte işletmelerin alınan önlemler sonucunda kapatılması, insanların iktisadi faaliyetlerini azaltması ve evlerine kapanması, toplam arz eğrisinin ve toplam talep eğrisinin aşağı doğru kaymasına neden olur. Firmaların satış beklentilerinin ve hanehalklarının harcama planlarının düşmesi bu süreçte çok açık şekilde gerçekleşecektir. Bu durum Figür 2’de ifade edilmiştir. Beklentilerin çöküşü, üretimin kısılması yani kapasite kullanım oranının düşmesi (u’dan u*’a) ve aynı zamanda istihdamın azalması (e’den e*’a) yani işsizliğin artması demektir. Bu süreçte efektif talep noktası, Figür 2’de ifade edildiği gibi, A’dan B’ye düşer. Üretim düşmüş, işsizlik artmış, harcamalar azalmış ve ekonomi deflasyonist bir sürece, bir resesyona girmiştir.
Figür 2: Keynesyen Sistemde Beklentilerin Çöküşü
Çöken Beklentileri Yeniden İnşa Etmek
Peki, ne yapılmalı? Beklentiler çökerken piyasayı kendi haline bırakmak, büyük bir yıkım demektir. Eylemsizlik, kendi payıma, emekçi kitlelere ihanettir. Politika yapıcılar ise büyük bir yanılgı içerisindedir. Normal zamanlarda olduğu gibi sermaye yanlı politikalar ile bu krizin atlatılacağını düşünmektedirler. Kapitalist ekonomilerde krizleri en ağır şekilde halk yaşar. Lakin bu kriz, emekçi kitlelerin göz ardı edilmesiyle ve yalnızca sermaye yanlı politikalarla aşılamaz. Her şeyden önce bu, bir halk sağlığı krizidir. Dolayısıyla sermaye sınıfı açısından üretim sürecinin en önemli girdisi olan emek gücünün gündelik yeniden üretiminin tıkanması anlamına gelir. Diğer yandan, virüs korkusu ile alınan önlemler ve çöken insan psikolojisi talep düzeyine doğrudan etki ederek muazzam bir talep çöküşünü ortaya çıkarır. Bu durum; talep düzeyini dikkate alarak üretimlerini gerçekleştiren firmaların kapasite kullanım oranlarını kısmasına ve üretimin daralmasına neden olur ve dolayısıyla işçi çıkarmalarını beraberinde getirir. Talep düzeyinin çöküşünden etkilenen beklentiler nedeniyle üretimin daralması ve işsizliğin artması, toplam gelir düzeyinin azalmasına neden olur ki bu durum zaman içinde talep düzeyinin daha da göçmesini beraberinde getirir. Dolayısıyla arz ve talep şoklarının ardı ardına gelmesinin sonunda muazzam bir daralma bizi beklemektedir. Bu daralma evresine, yazının başında bahsedildiği üzere, dünyadaki birçok ülke girmiştir.
Her şeyden önce bu kriz, bir halk sağlığı krizidir. Öncelikli olarak yapılması gereken, sağlık harcamalarının artırılması ve virüsün etkisinin bir an önce ortadan kaldırılmasıdır. Ekonomide yapılması gereken, hem arz hem de talep düzeyini onarıcı politikalardır. Atılacak somut adımlar, beklentileri onarabilir. Ekonomideki para akışını artırmak harcamaların artması ile mümkündür. Hem arz hem de talep düzeyinin göçmesi, toplam talep bileşenleri olan hanehalkı tüketimlerinin ve firma yatırımlarının sert bir şekilde düşmesi demektir. Dolayısıyla bu süreçte devlet müdahalesi kaçınılmazdır.
Figür 3’te yer alan ilk grafik, planlanan toplam harcamalar ile gayri safi yurt içi hasıla (toplam gelir) arasındaki ilişkiyi gösterir. Toplam talep eğrisi, AD, devlet harcamaları ile artırılırsa yukarı doğru hareket eder. Bu durum, planlanan toplam harcamaların ve GSYH’nin artması demektir. Bu politika; Keynesyen sistemde toplam arz eğrisini, Z, ve toplam talep eğrisini, D, yukarı doğru hareket ettirir. Figür 3’te yer alan ikinci grafikte bu durum resmedilmiştir. Sonuç olarak istihdam artar, (e’den e*’a), ve dolayısıyla kapasite kullanım oranı (u’dan u*’a) yükselir. Efektif talep noktası A’dan B’ye hareket etmiş ve beklentiler onarılmış olur.
Figür 3: Keynesyen Sistemde Devlet Harcamaları ve Beklentilerin Onarılması
Krizin Çözümü Üzerine: Standart Devlet Harcamaları Krizi Çözmeye Yeter mi?
Koronavirüsün yaşattığı arz & talep şoklarının yanı sıra, beraberinde getirdiği psikolojik çöküşün de halkın iktisadi faaliyetlerini engellemesi, çok önemli bir ayrıntıdır. Bu yüzden istihdam yaratan standart devlet harcamaları, bu krizde pek verimli sonuç vermeyebilir. Dolayısıyla krizi aşmak için gerekli olan politikalar, her şeyden önce virüs tehlikesini ortadan kaldırmaya yönelik adımları içermelidir. Bu yüzden sağlık harcamaları bu eksende düzenlenmeli ve bir an önce artırılmalıdır.
Yaşanacak devasa işsizliğin ve toplam gelir düzeyindeki çöküşün etkilerinin onarılması için hanehalklarına doğrudan destek verilmelidir. İşsizlik maaşının ön koşulları tamamıyla kaldırılmalıdır. Hanehalklarına sağlanan destek ile piyasaya düzenli para akışı sağlanabilir. Ödenekler, harcama garantisi dayatılarak hanehalklarına yapılabilir. Ek olarak, temel tüketim maddelerinde çıktı artışına yönelik devlet harcamalarının şekillendirilmesi, bu ürünlerdeki fiyat artışlarının kontrol edilmesi noktasında önemlidir. Bu ürünlerin üreticileri, özellikle çiftçiler rahatlatılmalı ve borçları direkt olarak silinmelidir. İstihdamın %80’e yakınını sağlayan KOBİ’lerin kredi ödemeleri, bir süreliğine ertelenmeli ve çalışanlarının maaşlarının bir bölümü devlet tarafından karşılanmalıdır.
Bu politikalarla birlikte akıllara harcamaların kaynağının nereden bulunacağı gelir. Harcamalar, iktisatta helikopter para olarak nitelendirilen doğrudan parasallaştırma politikalarının kamu ekseninde uygulanmasıyla pekala yapılabilir; yapılmalıdır. İçinde bulunduğumuz koşullar bunu gerektirmektedir. Hazinenin doğrudan Merkez Bankası’ndan borçlanması, tüm bu politikalara alan açacaktır. Bu noktada yapılması muhtemel enflasyon eleştirisi ise içinde bulunduğumuz koşullar göz önünde bulundurulduğunda oldukça temelsizdir.[5]
Tüm bu sürecin aşılması için arz & talep şoklarının etkilerinin hafifletilmesi gerekmektedir. Fakat vurguladığım üzere bu girişimler tek başına yetersizdir. Halkın iktisadi eylemlerinin önündeki en büyük engel olan psikolojik çöküşün onarılması çok önemlidir. Virüsün çözümüne yönelik somut adımlar atılmalı ve halk süreç boyunca bilgilendirilmelidir. Halkın doğru bilgilendirilmesi, psikolojik çöküşün onarılması için, süreç içinde alınacak iktisadi önlemler kadar önem arz etmektedir.
[1] https://tr.euronews.com/2020/03/20/bank-of-america-covid-19-nedeniyle-ekonominin-resesyona-girdigini-resmen-ilan-ediyoruz?utm_medium=Social&utm_source=Twitter#Echobox=1584699557
[2] https://www.reuters.com/article/germany-economy-ifo-economist/coronavirus-hit-german-economy-could-shrink-by-up-to-6-in-2020-ifo-idUSS8N2BA002
[3] Üniversitelerin İİBF’lerinde makroekonomi derslerinde Keynesyen model olarak anlatılan toplam talep ve arz eğrileri Keynes’in Neoklasik/Anaakım yorumudur. Burada, bana göre, Keynes’in gerçekte dediğine en yakın yorum olan post-Keynesyen yorumu dikkate alarak bir anlatım gerçekleştirilmektedir. Detay için: Davidson, P. (Ed.). (2011). Post Keynesian macroeconomic theory. Edward Elgar Publishing.
[4] Eichner, A. S. (2008). The megacorp and oligopoly: micro foundations of macro dynamics.
[5] Bu eleştiriler temelini paranın miktar teorisinden alır. Bu teori ve teorinin hataları için: https://gergedan.press/merkez-bankasi-politikalarini-yeniden-dusunmek-ii-bagimsiz-merkez-bankasi-fikrinin-curuk-temelleri-6702/