Giresun’un Eynesil ilçesinde evinin önünde yaralı bulunan 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmişti. Siyasi müdahale iddialarının gölgesinde yürütülen soruşturmanın takipsizlik kararıyla kapatılmasının ardından hazırladığımız dosyada soruşturma sürecini özetlemiştik.
Dosya kapsamında Hukukçu Doç. Dr. Hasan Sınar’la soruşturma sürecini konuştuk. Söyleşimiz video ve podcast yayınının ardından artık yazılı versiyonuyla dergimizde!
Ertuğrul Atlı: Türkiye’de sosyal medya hak arayışının önemli mecralarından biri haline geldi. Türkiye, Rabia Naz Vatan’ı da aslında bu şekilde duydu. Baba Şaban Vatan’ın yürüttüğü hukuk mücadelesi ve bunu sosyal medya kampanyalarıyla insanlara duyurma çabası, Türkiye’nin Rabia Naz’ı tanımasına vesile oldu. Bildiğimiz üzere geçtiğimiz aylarda Rabia Naz soruşturması takipsizlikle sonuçlandı. İki yılı aşkın soruşturma sürecinde çok fazla karanlık nokta, çok fazla soru işareti ortada kaldı; çünkü Şaban Vatan’ın, kızının öldürüldüğüne ya da bir trafik kazası sonucu hayatını kaybettiğine ilişkin iddiaları vardı. Bu iddiaların birçoğunun etkili bir şekilde incelenmediğini, bu iddialara dayanak oluşturan delillerin de aradan geçen zamanda bir şekilde ortadan kalktığını görüyoruz. Genel olarak bu sürece baktığınızda, sizce etkili bir soruşturma yürütülmüş mü? Hukuken nasıl değerlendirirsiniz bu süreci?
Hasan Sınar: Teşekkür ediyorum arkadaşlar. Öncelikle Gergedan Dergi’de Rabia Naz Vatan dosyasına ilişkin olarak yapmış olduğunuz çalışmayı baştan sona okudum. Ellerinize sağlık, gerçekten olayın ilk ortaya çıkışından neticelenmesine kadar olan bütün safahatı tüm detaylarıyla, tüm çıplaklığıyla, objektif bir biçimde ortaya koymuşsunuz. Bütün iddiaları ortaya koyduğunuz için, bu dosyayı baştan sona okuma imkanı bulan herkes aslında bu dosyada nelerin olduğu, nelerin olmadığı ve nelerin yapılması gereken şeyler olduğu hakkında net bir fikre sahip olabiliyor.
Şimdi bizim hukukumuza baktığımızda bu somut vakadaki gibi, örneğin Rabia Naz Vatan’ın ağır yaralı halde bulunduğu andan itibaren ne yapılması gerekiyor? Ceza Muhakemesi Kanunu bu konuda çok açık. Kanun’un 160. maddesi der ki: Cumhuriyet Savcısı ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimi veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davası açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. İşin gerçeğini, yani hakikati ortaya çıkartmak için bir çalışma yapması gerekiyor. Ne yapmalı bunun için Cumhuriyet Savcısı? Maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk marifetiyle delilleri toplar, muhafaza altına alır ve gerçekten belirli bir suç varsa o suç kim tarafından işlenmiş ve buna ilişkin deliller nelerdir tespit eder ve yeterli suç şüphesine ulaşırsa da iddianameyi düzenler, davayı açar. Somut vakada, sizin dosyanızda da belirttiğiniz gibi, ilk andan itibaren görünmeyen bir elin, görünmeyen bir perdenin buradaki soruşturma işlemlerinin gereği gibi yerine getirilmesini bir biçimde engellediğini tespit edebiliyoruz. ne iddia ediliyor? Hayır efendim, orada terastan aşağı düşmedi, ona araç, hatta araç da tarif ediliyor, siyah bir doblo… O dobloyu kullandığı öne sürülen şüpheli de ortaya konuluyor. Şu kişinin kullandığı şu araçla bu çocuğa çarpıldı ve o çarpmanın neticesinde… Yapmanız gereken şey nedir? O çarpmayla ilgili, çocuğun kıyafetleri başta olmakla birlikte, tüm delilleri adli tıbba gönderip bir lastik izi, bir araba kalıntısı vs. buna ilişkin bir belirti delili var mı? Bunu tespit etmek ve yapılacak adli tıp muayenesi sonucunda da otopsi neticesinde de ölüm neticesinin yüksekten düşme mi yoksa bir araç çarpmasına mı bağlı olduğunun tespit edilmesi. Şimdi bu konuda, hem adli tıp sürecinin yavaş ve sıkıntılı bir şekilde işlediğini, net bir sonuca ulaşamadığını… Ama esas Rabia Naz’ın kıyafetlerinin adli tıbba gönderilip onlar üzerinde işlem yapılmadığını, kıyafetlerin yıkandığını falan… Böyle enteresan bir şey… Bunlar ceza muhakeme sürecinde bizim olay yeri inceleme tatbikatı içerisinde gördüğümüz şeyler değil.
Biliyorsunuz bir suç izlenimi varsa orası bir şeritle çekilir, resmi kıyafetleri giymiş olan -bugünlerde pandemi nedeniyle etrafta daha sık gördüğümüz o elbiseleri giymiş- eldivenleri ve maskeleri ile böyle bir uzaylı gibi gelirler ve tek bir delilin dahi kaçmasına izin verilmeyecek şekilde olay yerinde fotoğraflar çekilir, incelemeler yapılır, tespitler yapılır. Bunların hepsinin incelenmesi sonucunda bir netice ortaya çıkar. Aslında bu süreçlerin büyük ölçüde yumkut edildiğine yani örtbas edildiğine ilişkin ciddi bir şüphe var. Bu ciddi bir sorun açıkçası. Sonrasında ne yazık ki, esas beni rahatsız eden husus bununla ilgili, onu da ifade edeyim. Bu iş normalde takipsizlik ile bitecek bir adli vaka konumuna dahi gelmeyecek iken sosyal medyada, özellikle gazeteci Metin Cihan’ın bu olayı duyurmasının ardından, diğer pek çok vakada, örneğin Şule Çet vakasında gördüğümüz gibi, yine yakın zamanda Ceren Damar vakasında gördüğümüz gibi, şu an yine gündemde olan Aleyna Çakır vakasında gördüğümüz gibi… Sosyal medyada bu şüpheli duruma ilişkin yükseltilen sesle birlikte soruşturma makamlarının ve dahi hükümetin harekete geçmek suretiyle bir Meclis Komisyonu oluşturulduğunu ama orada da sağlıklı bir çalışmanın yapılamadığını görüyoruz. Bunu nereden anlıyoruz? O Meclis Araştırma Komisyonu’nun hazırlamış olduğu rapor -ki siyasi iktidara mensup milletvekilleri tarafından hazırlanıyor- buna muhalefet şerhi yazan muhalefet partilerinin milletvekillerinin raporlarından görüyoruz.
Aslında soruşturma sürecinin de, meclis araştırma sürecinin de, bakıldığında biraz üstün körü yapıldığı ve yapılmış olmak için, sırf sosyal medyada ortaya çıkan tepkiyi, o gazı azaltmak için bir süreç olduğu gibi bir izlenim elde ediyorsunuz. Neresinden bakarsanız bakın, ister ceza soruşturması sürecinde verilen takipsizlik kararlarına, o süreçte soruşturmanın özensizliğine ilişkin sürece; ister sonrasında Meclis Araştırma Komisyonu’nun kendi içinde dahi tartışmalı olan o yüzeysel yürüttüğü süreci göz önüne alın. Netice itibariyle ceza adalet sisteminin özü olan kamu vicdanının tatmin edilmesi noktasında çok büyük bir zafiyet yaratıldığı, çok büyük bir eksiklik yaratıldığı ve hepimizin, herkesin Rabia Naz Vatan’a gerçekte ne olduğu konusunda asla tatmin olmadığımız bir yanıt ile geçiştirildiğimiz hissiyatımız var ki bu son derece yanlış ve tehlikeli bir durum. Bu soruşturmanın, şahsi kanaatimce, yeni baştan açılması, özellikle Rabia Naz’ın babası Şaban Vatan’ın ileri sürdüğü soru işaretlerinin göz önüne alınmak suretiyle baştan itibaren bir etkili soruşturma yürütülmesi ve kamu vicdanını tatmin edecek deliller ortaya konulmak suretiyle bir neticeye ulaşılması gerekiyor. Netice o yönde olur, bu yönde olur… Bilmiyorum ama önemli olan gerek o soruşturma sürecinin şeffaf bir şekilde götürülmesi, gerekse ortaya çıkan sonucun hiçbir tereddüde yer bırakmayacak bir biçimde ikna edici bir mahiyet taşıması gerekiyor. Şu haliyle Rabia Naz Vatan vakası, hepimizin algısı bu, kamuoyundaki genel algı, siyasal iktidar tarafından nüfuz kullanılmak suretiyle üstü örtülmüş, örtbas edilmiş bir vaka olarak kabul ediliyor. Ceza adalet sistemine bu haksızlığı yapmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Ertuğrul Atlı: Evet hocam aslında Ceza Hukuku açısından da ilginç bir süreç herhalde. Örneğin, Rabia Naz’ın otopsi raporunda yüksekten düştüğüne ilişkin bir tespit bulunmadığı halde, Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı’nın daha sonra yaptığı basın açıklaması, sanki otopsi raporunda böyle bir bulgu varmış gibi yansıtıyordu durumu.
Hasan Sınar: İlginç değil aslında Ertuğrul. Yani bu söylediğin açık bir şekilde TCK madde 257 görevi kötüye kullanma suçu. Ama o suç oluşturan davranışa ilişkin soruşturmayı yürütmesi gereken Cumhuriyet Savcılığı. O açıklamayı yapan Cumhuriyet Savcılığı,kimi kime şikayet ediyorsunuz? Haksızlık, adaletsizlik algısının yaratıldığı noktayı görüyor musunuz? Tam tersine orada, o Cumhuriyet Başsavcılığı çok açık bir biçimde kamuoyundaki tereddütleri ortadan kaldıran şeffaf bir şekilde ortaya koyan raporu, adli tıp raporunun gerekçelendirilmesine uygun bir biçimde hukuki sonucu tesis eden bir mahiyette olması gerekiyor. Sen Cumhuriyet Başsavcılığı olarak yaptığın açıklama, Adli Tıp’ın hazırladığı rapor ile çelişirse ondan sonra bütün inandırıcılığını, bütün ciddiyetini yitiriyorsun bir; iki, senin yürütmüş olduğun soruşturmada da, ki o soruşturmanın içeriğinde az önce de belirttim çok soru işaretleri var ama, hiçbir soru işareti olmasa bile o soruşturmaya da gölge düşürmüş oluyorsun. Yani, özellikle bu soruşturma makamlarının yürütmekte oldukları faaliyetle ilgili olarak basında yaptıkları diyaloglarda, açıklamalarda her daim objektif olmaları ve net bir biçimde sonucu ortaya koymakla yetinmeleri gerekiyor. Burada sen olmayan bir sonucu orada aktardığın zaman, yandı gülüm keten helva. Hepimizin zihnindeki şu anki tatmin edilmemişlik duygusunun temelinde bunlar var. Yani, Türkiye’de soralım kime olursa olsun: Rabia Naz Vatan vakasını, sizin raporunuzu okuyan bir tek insan bu vakada ulaşılan sonucu adil ve hakkaniyetli olarak nitelendirebilir mi? Ne diyorsun Ertuğrul? Raporu hazırlayan sizlere soralım. Sizler bu vakanın adil ve hakkaniyetli bir biçimde neticelendiğini düşünüyor musunuz bu konuda emek vermiş insanlar olarak?
Ertuğrul Atlı: Pek düşünemiyoruz doğal olarak. Hatta kendi aramızda, dosyanın ardından konuştuğumuzda genel kanaatimiz şu oldu bizim: olaylar Şaban Vatan’ın iddia ettiği şekilde gerçekleşmemiş olabilir, hatta Rabiz Naz, çatıdan düşmesi sonucu hayatını kaybetmiş de olabilir ama açık olan şu ki; bu iki yıllık soruşturma sürecinde hiçbir şekilde iddialar ciddi bir şekilde değerlendirilmemiş, Şaban Vatan’ın iddiasına konu olan mekanlar, deliller bir şekilde ortadan kaldırılmış ya da çok geç incelenmiş.
Hasan Sınar: Büyük problem bu işte. Hakikatten takipsizlik çıkabilir. Ben açıkçası dosyayı okuduğum kadarıyla çok ihtimal vermiyorum ama benim sübjektif değerlendirmemin hiçbir önemi yok. Gerçekten talihsiz bir kaza sonucu da gerçekleşmiş olabilir; ama önemli olan siz o soruşturmayı nasıl yürüttünüz? Yani kanunda öngörüldüğü şekilde adil, tarafsız ve maddi gerçeği ortaya çıkarmaya yönelik olarak bir soruşturma yürütülmüş olsaydı, çıkan netice aynı yönde olsa bile, bu süreç şeffaf şekilde işlediği ve bütün deliller ortaya konulup tartışıldığı için kimsenin buna itiraz edecek bir şeyi yoktu. Ama bugün hepimiz şu endişeyi yaşıyoruz bu dosyayla ilgili: “evet, burada bir şeyler var ama orada ismi geçen milletvekilinin, belediye başkanının nüfuzunu suistimal etmesi suretiyle, soruşturma makamları üzerindeki nüfuzunu kötüye kullanması suretiyle, Rabia Naz’ın başına ne geldiği konusu örtbas edilmiştir” şeklide bir izlenim uyanıyor. Bu yanlış ve tehlikeli. En çok da o siyasetçiler için tehlikeli. Belki gerçekten öyle bir şey yok ama bazen bazı şeylerin şüyuu vukuundan beterdir, yani böyle bir şayianın ortaya çıkması böyle bir şaibenin ortaya çıkması başlı başına onlar için de bir lekedir. Ben onların yerinde olsam, açıkçası, bu dosyayla ilintili, Cumhuriyet Başsavcılığından özellikle bu dosyayı yeniden açıp dört başı mamur bir biçimde yürütüp herkesi tatmin edecek kapsamlı bir neticeyi ortaya koyması için talepte bulunurum ki benim adım temizlensin. Anlatabiliyor muyum?
İrem Doğanışık: Hocam kamuoyu vicdanının rahat olmadığından da bahsettiniz ve aslında düşündüğümüz zaman, biz de dosyayı hazırlarken en çok psikolojik açıdan zorlandığımızı düşünüyoruz. Çünkü bir yandan adalet arayan bir ailenin, bir babanın neler yaşadığını kronolojik olarak hazırlamış olduk ve burada da biz şey gördük aslında, Türkiye’de adalet arayan bir insanın başına neler gelebilir. Yani, gözaltına alındı, akli dengesi sorgulandı, hastaneye kapatılmak istendi, yardımcı olan onun sesi olmak isteyen gazeteciler gözaltına alındı, ifadeye çağırıldı. Ve tüm bunlara bakınca aslında bu dava, adalet arayışına da bir örnek olduğu için kamuoyu nezdinde değerli ve önemli, değil mi?
Hasan Sınar: Kesinlikle ama bak burada problem şu İrem, sen bu şekilde o hakkını arayan babanın o psikolojik ortamı, evladını… Allah kimsenin başına vermesin. Evladını yitirmiş bir babanın bu çığlığını bastırmaya kalktığın zaman aslında kendi yürüttüğün soruşturma sürecini zehirliyorsun. Bu dosyayı, herhangi bir biçimde öğrenmiş olan ve sizin çalışmanızı veya bununla ilgili yapılmış çalışmaları incelemiş, o kronolojiyi görmüş olan herkes, özellikle babaya, aileye hak arama mücadelesi esnasında yapılanları, çıkartılan zorlukları gördüğü zaman bu soruşturmanın yürütülüşüne olan inancını tümüyle yitiriyor. Tekrar söylüyorum, ne olduğunu bilmiyoruz. Olay bir kaza mıdır yoksa bir trafik suçu mudur? Bunu bilmiyoruz. Ama bu süreç doğru bir şekilde yürütülmediği için, soruşturma kanunda öngörülen usul ve esaslara uygun biçimde gerçekleştirilmediği için ve hak arama mücadelesi içerisinde bulunan o acılı baba desteklenmesi, her aşamada yanında olunması… Aslında var mesela, İçişleri Bakanı bizzat çağırıyor, oturuyorlar, konuşuyorlar. Diğer yandan komisyon üyeleri bir yandan… Diğer yandan da adam akıl hastanesine gönderilmeye kalkıyorlar, gazetecilerin de gözaltına alınması gibi bir süreç yürütüyorlar. Şimdi dolayısıyla baktığımızda o süreç eğer doğru biçimde yürütülmüş olsaydı, soruşturmanın güvenilirliğini de çok olumlu etkileyecekti ama şu an neresinden bakarsanız bakın bir örtbas iddiasını güçlendirecek, kuvvetlendirecek gelişmelerin yaşandığı bir süreç var. Yani, Rabia Naz Vatan davası her ne kadar kağıt üzerinde kapansa da kamu vicdanında kapanmadı arkadaşlar. O hepimizin içerisinde kanamaya devam ediyor. Ve ben inanıyorum ki günün birinde, çok da uzak olmayan bir gelecekte, yine kamuoyunun baskısı ile bu süreç yeniden başlatılacak.
Tabii burada da temel problem şu: hani ceza adaletinde çok önemli bir şey var arkadaşlar, maddi gerçeğe ulaşabilmeniz için sıcağı sıcağına hareket etmek zorundasınız. Eğer olayın hemen ardından o olay yeri incelemesi düzgün şekilde yapılmış olsaydı, Rabia Naz’ın otopsisiyle birlikte kıyafetleri düzgün bir şekilde incelenmiş, orada bir araç çarpması verileri olup olmadığı tespit edilmiş olsaydı, biz bugün bambaşka şeyleri konuşuyorduk. Ya da dosyaya ilişkin o sizin çalışmanızda da yer alan “biz olayı çözdük” diyen gazetecilerin nasıl aniden ortadan buharlaştıkları… Orada aslında bu süreçler yaşanmamış olsaydı, orada gerçekten ne olduğu açık açık ortaya çıkartılabilse…. Kanaatimi söyleyeyim, yukarıdan bir telefon geldi ve… böyle bir izlenim var şu an. Bu olmaz, böyle olmaz. Hiçbir şey olmamış da olabilir. Açıklıkla bunları anlatacaksınız, ne olduysa. Bakın şu şu şu yaşandı diye. Çok güzel bir söz vardır, Lord Hewart’ın, İngiliz düşünür, “Adaletin sadece gerçekleştirilmesi yetmez. Gerçekleştiğinin gösterilmesi de gerekir” diyor. Kamuoyuna göstereceksiniz adaletin gerçekleştiğini. İnsanlar bunun için bu sisteme inanarak güvenecekler ki sistem caydırıcı olabilsin. Oysa biz son dönem vakalarında da görebiliyoruz ki, insanlar soruşturma makamları tarafından yürütülen işlemlerde hakkını alacaklarını inanmadıkları için hak arama yeri olarak son dönemde sosyal medyaya yönelmiş durumdalar; çünkü şu gerçeği de itiraf edelim: başka hiçbir soruşturma makamı, başka hiçbir güç odağı soruşturma mercilerini harekete geçirmek ve sonuç almak noktasında sosyal medya kadar etkili değil. Bunu nasıl tersine çevirebiliriz, biraz buna odaklanmak gerekiyor.
Somut vaka açısından yapılması gereken şey son derece açık. Burada yeni baştan bir soruşturma faaliyetinin yapılması; objektif, adil, hakkaniyetli bir soruşturma süreci sonucunda, elde edilen tüm delillerin açıklıkla ortaya konulması suretiyle bir neticeye ulaşılması gerekiyor. Tekrar takipsizlik olabilir bu netice veya birileri hakkında iddianame düzenlenmesi olabilir ama süreçteki şaibeyi ortadan kaldırmadan, yeniden hakkaniyetli bir soruşturma yürütmeden siz burada ulaştığınız neticenin kamu vicdanını kanatmaya devam etmesini engelleyemezsiniz.
Ezgi Öziş: Ben sizin de altını çizdiğiniz konu üzerine kısaca bir soru sormak istiyorum. Takipsizlik kararı sonrasında bütün bu soru işaretlerinin giderilmesinin hukuki bir yolu var mı? Geriye dönük nasıl bir inceleme yapılması gerekecek?
Hasan Sınar: Şöyle, vakaya ilişkin hukuken süreç, takipsizlikle birlikte kesinleşmiş durumda ama netice itibariyle baktığınızda kesinleşmiş olmasına rağmen yani bir suç söz konusu değildir şeklinde bir karar verilmiş olsa da bu kolaylıkla değişebilir. Bu suçun işlendiğine ilişkin olarak bir yeni delil veya bir yeni durumun ortaya çıkmasına bakar. Sözgelimi, isimlerini zikretmeyeyim ama o vakada siyah dobloda bulunanlardan bir tanesi çıkıp savcılığa “benim vicdanım elvermiyor, evet böyle böyle oldu” şeklinde bir ifadesi bütün süreci geri getirebilir. Ya da o adli tıp üzerinde… Her şeyi bırak ya. O gazeteci, “evet ya bize şöyle bir telefon geldiği için biz işi bıraktık yoksa biz takip etmiştik ve bakın şu şu verilere de ulaşmıştık” şeklinde yeni bir durum, yeni bir olay, yeni bir done… Bir delil olabilecek herhangi bir şeyin ortaya çıkması ile birlikte süreç yeni baştan başlıyor. Ama şu haliyle bu sessizlik… Mafyanın susma yasasıdır, omerta… Omerta şu an var olduğu müddetçe dokunamazsınız ama bu vaka kamu vicdanını kanatmaya devam ediyor ve bunun yıkılması, hakikati ortaya çıkartacak, maddi gerçeği ortaya çıkartacak hakkaniyetli bir soruşturmanın yeniden yürütülmesi gerekiyor kanaatindeyim.
Ertuğrul Atlı: Çok teşekkür ederiz hocam
Hasan Sınar: Ben teşekkür ederim arkadaşlar. Sosyal görev niteliği taşıyan bu gibi kamu vicdanını rencide eden, rahatsız eden konulara ilişkin sizin gibi çok kıymetli gençlerin zaman harcaması, emek harcaması, hiçbir beklenti içerisinde olmaksızın bu ülkeye bir iyilik, bir fayda sağlayabilmek için adım atmış olmaları bence çok değerli. Siz Z kuşağısınız değil mi siz hepiniz? Bazen ben kendi öğrencilerimde de biliyorum, çok haksız eleştirilere uğruyorlar. Affınızı sığınarak işte bunlar tırnak içinde mal, ergen bunlardan bir şey olmaz. Hayır efendim, siz harika bir jenerasyonsunuz, o harika jenerasyonun harika temsilcilerisiniz. İnsanlara duyarlı, çevreye duyarlı, özgürlüklere duyarlı, adaletsizliğe gelemeyen harika bir nesil geliyor aşağıdan. Ve ben inanıyorum ki bizim jenerasyonun hayata geçiremediği, yapmayı beceremediği birçok şeyi siz bu ülkede becereceksiniz ve hayata geçireceksiniz ve bu ülkeyi daha güzel daha yaşanılır bir yer haline getireceksiniz. Hepinize çalışmalarınızda üstün başarılar diliyorum sevgili arkadaşlar.
İrem Doğanışık: Çok teşekkür ederiz hocam hem sözleriniz için hem desteğiniz için. Çok sağ olun.