Written by 06:00 Genel

Editoryal – 18 Şubat ’20

Sevgili okur,

Türkiye, 2020’ye yine yoğun bir gündemle girdi. Kanal İstanbul ve Doğu Akdeniz enerji kaynakları meseleleri sıcaklığını korurken ortaya çıkan iki yeni gelişme, Türkiye’nin sorunlarının ne denli çeşitli ve derin olduğunu bir kez daha gösterdi. Önce Elazığ depremi, ardından İdlip krizi; haber bültenlerinin artık olağanlaşan “son dakika” haberlerinin başlıca içerikleri oldu. Altyazılar ölen insan sayısı arttıkça güncellendi.

24 Ocak’ta yaşanan Elazığ depremi, “Neden depreme karşı hiçbir hazırlık yapılmıyor?” ve “Halktan toplanan deprem vergileri nereye gidiyor?” sorularını yeniden gündeme getirdi. Bu sorular hâlâ yanıt bekliyor. Ülkenin bütün kaynaklarını sömüren ayrıcalıklı bir sınıf haricinde bütün Türkiye, üniversite hastaneleri ve ilköğretim okulları gibi kamusal alanlar da dahil olmak üzere depremde hayatını kaybetme riskiyle yüz yüze. Deprem uzun bir süre daha Türkiye’nin, yeni ve depreme dayanıklı konutlarda oturmaya imkânı olmayan büyük ve özellikle de kentli çoğunluğunun ana gündem maddesi olacak gibi görünüyor.

Elazığ depremi aynı zamanda, kentleşme sorunlarının ötesinde bir dizi yeni skandalın ortaya çıkmasına yol açtı. Türkiye; haftalardır Başkent Gaz-Kızılay-Ensar Vakfı üçgenindeki para transferi işlemlerinin vergi kaçırma mı, komisyonculuk mu yoksa büyük bir saadet zincirinin bir halkası mı olduğunu tartışıyor. Paranın akıbeti hala belirsiz. Başkent Gaz’ın söz konusu milyonlarca doları bir kamu hizmetinden kazandığı gözetildiğinde kamu hakkının; çocuk istismarcılarının vakıflarına, insani yardım kuruluşu Kızılay (kuruluş tarihi 1868) aracılığıyla aktarıldığı ortada. Gün geçmiyor ki Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık, ailesi ve diğer Kızılay yöneticileri hakkında yeni bir yolsuzluk iddiası ortaya atılmasın.

Öte yandan İstanbul Başsavcılığı, Gezi davası’nda esas hakkındaki görüşünü mahkemeye bildirerek sanıklar Mücella Yapıcı, Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu hakkında “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet talebinde bulundu.  Çiğdem Mater Utku, Şerafettin Can Atalay, Ali Hakan Altınay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Yiğit Ali Ekmekçi için de 15 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Barışçıl, demokratik, çevreci karakteriyle hâlâ Türkiye’nin yolunu aydınlatan bir toplumsal hareket olan Gezi direnişi; Taksim’de, kuzey ormanlarında, Kaz Dağlarında sürüyor. “Teslim olmayacağız” diye yola çıkan Gergedan Dergi ekibi olarak biz de #geziyisavunuyoruz.

Geçtiğimiz ay neler yayımladık?

Röportajlarda Gençlik Komitelerinden Mert Batur’u İstanbul Üniversitesi’ndeki öğrenci direnişini konuşmak üzere, gazeteci Bissane El-Cheikh’i ise Lübnan’da aylardır süren protestoları konuşmak üzere ağırladık. Ardından Çiğdem Boz ile iktisat biliminin toplumsallığına vurgu yapan ve duayen hocaları selamlayan “İktisatçı” belgeselini konuştuk.

Oktay Özden en üretken yazarlarımızdan. Bu ay kaleme aldığı iki makale iktisat çevrelerinde ciddi tartışmalara yol açtı. “Merkez Bankası Politikalarını Yeniden Düşünmek” üst başlıklı yazılarının ilki “Para, Kredi Para ve Merkez Bankası”, ikincisi de “Bağımsız Merkez Bankası Fikrinin Çürük Temelleri” idi. Dizinin devam yazıları önümüzdeki haftalarda yayımlanacak.

Nezih Kavaklı’nın The Spy, The Angel ve Messiah özelinde Netflix içeriklerini, “kültür endüstrisi” kavramı eksenin tartıştığı yazısı “Netflix bize ne söylüyor?”, popüler kültürde uluslararası politikanın ve propagandanın izlerini sürüyordu. Nezih, bu ayki ikinci yazısında ise İdlip Krizini, Suriye Savaşı’nın başladığı tarihe atıfla inceledi: “Suriye Krizi Başladığı Yerde”.

Dergimizin kuruluşunda yer alan ancak ilk yazısını yeni yayımladığımız Temmuz Yiğit Bezmez, “Asya Yüzyılı’nda Çin Vizyonu: Kuşak ve Yol Girişimi”ni yazdı. Temmuz, Avrupa ve Asya Pasifik bölgelerini ilgilendiren jeopolitik meselelerde ve ekonomik gelişimini ilgilendiren konularda yazılarını sürdürecek.

Gergedan ekibine yeni katılan Doğukan Taşkıran, iki bölümlü makalesi “Uluslararası İlişkiler, Hegemonya ve Althusser”de Gramsci’den Cox’a, Marx’tan Althusser’e uzanan kuramsal bir konuyu ele aldı.

Boğaziçi Üniversitesi ekolünden arkadaşlarımız Ekin Bayur ve Zeynep Küçük imzalı yazı dizilerimiz bu ay tamamlandı. Önce sivil toplum tartışmalarını kaleme alan Zeynep, dördüncü makalesi “Post-sivil toplumda siyaset yapmak mümkün mü?” sorusuyla incelemelerini tamamladı. Ardından Ekin Bayur, Mısır yazılarını “Masada Kaybedilen Bir Mücadele” başlıklı yazısında 2011’den günümüze Mısır siyasetini inceleyerek bitirdi.

Oğul Tuna ilginç bir fotoğraftan, bir magazin figürü Kylie Jenner’ın Marie Antoniette kostümlü pozlarından yola çıkarak en devrimci siyasal şiddet sembolünü, giyotini yazdı. Ortaya çıkışından bugün Macron rejimi karşısında yeniden simgeselleşmesine bu infaz aletinin hikayesi: “Zalimler İçin Yaşasın Giyotin!” Gergedan sayfalarında.

Çeviri sayfamızda bu ay üç çeviri yer aldı. Ekin’in “Hong Kong ne zaman normale dönecek?” çevirisi ve Oktay’ın Anwar Shaikh’ten yaptığı “Ekonomi gerçek dünyayı yansıtmadığında ne olur?” çevirisinin yanı sıra, ekibimize yeni katılan Ayşen Arıkazan’ın çevirdiği “Civilization ve Strateji Oyunlarında İlerleme Yanılgısı” isimli makale Gergedan okurlarıyla buluştu.

Gergedan Dergi olarak aramıza yeni / yeniden katılan arkadaşlarımız Temmuz, Doğukan ve Ayşen’e “hoş geldiniz” diyoruz. Önümüzdeki ay önemli bir gelişmeyle karşınızda olacağız. Gergedan’ı takip etmeyi bırakmayın.

(Visited 137 times, 1 visits today)
Close